- 849 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Gâvur Hasan
Okuduğum kitabın yazarı ile öylesine derinleşmiş ki sohbetimiz, sabahın aydınlık elleri dokundu omuzuma. Oh! teşekkürler sana Yaradan´ım! dedim, kahvemi yaptım, arka balkona gittim.
Güneş, bir başka doğar Pilav Dağı´ndan; meydan okurcasına Kuşadası´na.
Tepelerinden eteklerine salar günün ışıklarını. Sanırsın gelin telleridir boylu boyuncayamaçları sarıp sarmalayan. Bir tutamını alıp, takıveresin gelir saçlarına. Çocukluğumda, " gelinin telinden bir tel koparın hebersizce, takın saçınıza ve öylece uyuyun; iyi biri ile evlenir, mutlu olursunuz " derlerdi büyükler. Bizler de dolanır dururduk gelinin etrafında. Gelişmiş kızlara, gelin kendiliğinden verirdi tellerinden. Bana ne veren oldu, ne de ben gizlice koparabildim. Çalmak gibi gelirdi, yapamazdım. Utanırdım da küçüçük başımla…
Uzunca seyre daldım karşı yamaçları. İçime çektim aydınlığı. Ağustos sıcağı yakar gibi olunca ön balkona gittim. Tam okumaya devam edecektim ki, sahilde gördüğüm amca geldi aklıma. Anlattıklarına daldııım gittim: Sabah yürüyüşlerinde tanıdım onu. Deniz kenarında bir kanepede, boynu bükük, sessiz sessiz oturması yüreğimde bir şeyler uyandırırdı. Birkaç gün önce yanına yaklaştım, selam verdim, kenara kaydı, oturmam için yer açtı. Sevindim. Beyaz teni, lacivert gözleri, tertemiz eli ayağı ile içimi kaynattı. Sarılıp öpesim geldi. Tedirgin bir hali vardı. Halini sordum, o da bana sordu; karşılıklı şükürler olsun dedik Yaradan´a. Konuşmak istiyordu, belliydi bakışlarından. Yalnızdı benim gibi o da. Oradan buradan konuşmaya başladık. Durmadan anacığını anlatıyordu. Rahmetler diliyordu. Anlıyordum, demek istedikleri vardı…
Ertesi sabah ayaklarım o yöne doğru hızlandı yine, görmek istiyordum. Beni görünce hemen ayağa kalktı, selam verdi coşku ile. Ellerini öptüm. Arka arkaya dualar yaptı, dileklerde bulundu yürekten. O ara bir turist geçti önümüzden. Bir ohladı ki, içindeki çekilmezleri etimde kemiğimde hissettim. Anlat be amca! dedim. Açılırsın! Elleri titriyor, gözleri doluyor, birileri duyacak hissiyle sesini kısmaya çalışıyordu. Deriiin denizler mavisi gözleri, denizde firtınaya tutulmus gibiydi. Kimseler yok, bizi duymazlar dedim. Biraz rahatlar gibi oldu, başladı usulca anlatmaya:
-Anam çok çekti çoook! İstiklâl Harbi çetin oldu. Yalnız anam mı? Çoluk çocuk, ana kız, baba oğul yandı cayır cayır; kimileri yolda, kimileri uykuda, kimileri bayırda, tarlada, bağda, bahçada… Kızlarımızı da… Senin anlayacağın her taraf gâvur tohumu ile dolduuu taştı.
..………………..
-En acısı ne biliyor musun? Kızlarımızı zorla kullandılar. Çoğunu delik deşik bıraktılar. Hele şu Kanlı Bahçe yok mu? Diri diri gömmüşler büyük küçük, kadın erkek demeden. Günlerce inlemelerini işitmişler hep. Duyanlar var. Ben korktum, oralara gidemedim savaş bitmesine rağmen.
-Sen kaç yaşlarındaydın?
-Sen de on bir, ben deyem on iki, yeni yetmelik işte… Anamla beni kaçırdılar. Yunan çavus anamı çok beğenmiş, öldürtmekten vazgeçmiş. Beni de anam için öldürtmemiş.
-Nasıl?
-Anam, sizin her dediğinizi yaparım, tek oğlancığıma dokunmayın demiş. Anamla beni ayrı yerlerde tuttular. Ara sıra görmeye geliyordu, yanında da bir iki gâvur. Ben deyem üç ay, sen de altı ay…Geçmek bitmedi o günler. Uzun uzun görüşmek nerdeee? Anacığım her seferinde hüngür hüngür ağlar, sıkıca bağrına basardı beni. Yunan gâvurunun esiri idik, ne isterlerse yapıyorduk. Benim, ölmek hiç aklıma gelmiyordu, gelmiyordu ammaaa, anama bir şey olur diye de ödüm kopacak gibi oluyordu.
-Sana da bir şey yaptılar mı?
-Yok yok! Tekme tokat iş yaptırdıler gün boyu… Anamı sorduğumda; güldüler kıs kıs pezevenkler. Canımı yakıyordu gülmeleri. O güzel anam neden hep ağlıyordu? Anlamıştım, dövüyorlardı anacığımı. Her tarafı yara bere içindeydi. Mor mor görünyordu açık yerleri bile… Sonradan olup bitenleri daha iyi anladım... Taa büyük delikanlı olduğumda. Anlıyorsun değil mi beni?
-Nasıl anlaştın onlarla?
-Türkçe bilenler vardı aralarında.
-Nasıl oldu da öldürmediler seni?
-O gâvur komutan var ya, anama her istediğini yaptırmış. Anamın da beni görmesine izin veriyormus. Benim sağ olup olmadığımı bilmek için geliyormus anacığım yanıma.
-Ellerinden nasıl kurtuldunuz?
-İşte burasını hiç unutmam! Bir gün, gece yarısı, "Allah! Allah!" sesleriyle uyandık. Paşanın askerleri baskın yapmış. Kaçacak kovuk aradı gâvurlar. Askerlerimiz kaçanı kovalıyodu. Karşı gelenleri öldürdüler. İçim yandı, kavruldu sanki... Bize yaptıklarını düşündükçe de hak verdim askerimize.
- Sizi nasıl başı boş bıraktılar? Yani nasıl kurtuldunuz?
- Dedim ya! Askerlemizi görüverince gümbür gümbür, soluğu kaçmada buldularrr… Anam da tam o sırada benim yanıma gelmişti. Görüverince askerlemizi tuttu elimdem, koşturmaya başladı. Ben de onunla birlikte.
-Soluk soluğa vardık, askerlerimizin yanına. Bizi görür görmez yanımıza bir iki asker verdiler. Birlikte kasabamıza geri döndük.
-Nerelisin amca?
-Eh, orasını sorma gariii… duyanlar olur…
-Siz bilirsiniz, haklısınız. Peki sonra ne oldu amcam?
-Bubam anamı boşadı! O zamanlar kolaydı boşamak. Sen boşsun benden dedi ve attı evden…
- ??????
-Sonra?
-Ben okula başladım gene. Eski Türkçe ile yazmayı okumayı öğrenmiştim. Kurtuluş Savaşı´ndan sonra Paşa Okuma Yazma Seferberliği başlattı. O zaman yeni Türkçe ile yazmayı da öğrendim.
-Peki anneniz?
-Anama ben baktım. Bubam harçlık verdiğinde hemen koşup o para ile ekmek peynir alırdım. Onları bölüp bölüp, aralarına da peynir koyup satardım sokak sokak. Parayı da anama verirdim. Bi zaman böyle geçti…
-Sonra?
-Anam güzel kadındı. Adı çıkmıştı ama… Yunanlılar kaçırdı diye… Rahmetli anamın iki gözü iki çeşme olurdu çoğu zaman. Geceleri korkudan uyuyamazdık. Çitten yapılmış tek göz evimiz vardı. Bahçesi de pek büyük değildi. Bahça duvarları da ottan çöpten… Tahtadan bir sokak kapısı. Fakirlik işte…
-Daha sonra?
-Övey bubam talip oldu anama. O da balkanlardan gelmiş bizim oralara. Görmüş geçirmiş biriydi o da ki, anamı istedi Allah´ın emri ile evlendiler. Kardeşlerim oldu. Iyi geçindiler, ama övey bubamın adını değiştirdi etraftan duyanlar. Yüzüne demediler haa! Etrafta, onun bunun yanında, arkasından hep Gâvur Hasan diye konuştular.
-Neden?
-Gâvurlar kaçırmıştı ya bizi?!. Ondan. Gâvurun kullandığı anamla evlendiği için…
-Offf! Ne zor!
-Tabii! Anacığım hep ağladı durdu… Gâvur Hasan ama sevdi anamı. Anam da ona sığındı. Dört tane de kardeşim oldu…
-Onlar da biliyorlar mı bunları?
- Hayırrrr! Olur mu? Demedik kimselere…Ben bir, anam bin ağladı… Yine de demedik. Bir tek benim hanıma anlattım. Anam bilinsin istemedi.
-Başkaları da demediler mi? Etraftan boşbağazlı olanlar olmadı mı?
-Orasını bilmem gariii… Yerin kulağı var derler…
-Anneniz kaç yaşındaydı?
-Yüz yaşını geçti dediler de ben pek bilmem. Önce Hasan bubam Allah´ın rahmetine kavuştu. Çok sonra da anam. Anamın ölüsünü divanın altında bulmuşlar. O gece çok bağırmış: "Geliyooolaaa! Geliyooolaaa!" diye.
-Neden?
Geceleri korkardık ikimiz de, Yunan işgalinden beriii… Gelişlerini, yakışlarını unutmak mümkün mü? Ben halâ öyleyim. Şu turistleri gördükçe aklım başımdan uçacak, beynim tepemden fırlayacak gibi olur. Hele de geceleri!.. Sen anlamazsın bunları güzel kızım. Ah şu başımızdakiler bir anlasalar da gençlerimizi bölük pörçük dağıtmasalar ne olur ki?!. Sandalye uğruna yapmadıkları pislik kalmıyor. O koca Mustafa Kemal Atatürk´ümüzün kadrini kıymetini de bilmez oldular. Bu ülke için, göklerimizin al fistanlı, ay yıldızlı bayrağımız için az kann mı döküldü? Az canlar mı yandı? Anam gibi, benim gibi nice canlar ömür boyu acı çektiler. Unutmak mümkün mü? Aha şuracığımda yazılı hepsi!
………………
Her sabah, ayaklarım o tarafa doğru sürüklüyordu beni… Daha neler neler anlatmıştı o güzel insan… Beni ama en çok Gâvur Hasan etkiledi. Hala düşünürüm. Ne kadar zordur biz kadınların durumu değil mi? "Erkeğin elinin kiri, kadının yüzünün karası…"demişler. Kimler? Bence kendini bilmezler. Acaba Gâvur Hasanlar olmasa hanımların halleri nice olurdu?
Nur içinde yat Gâvur Hasan dedem! Mekânın cennettir inşallah!
Şükran GÜNAY
YORUMLAR
Son zamanlarda okuduğum en güzel öykü, bu vatan toprakları kurtarılırken bu millet ne bedeller ödedi,Oysa şimdilerde tüm bunları unutmuş gibiyiz,bu günlerde camilerimizden ezan sesi yükseliyorsa,bugünlerde isimlerimiz Türk ismi oluyorsa oturup düşünmeliyiz.Kanla bedeli canla alınan bu topraklar şimdilerde parayla alınır oldu.Bankalarımız,fabrikalarımız,sigorta şirketlerimiz,yeraltı ve yer üstü kaynaklarımız ve bir sürü şey buda yetmiyormuş gibi ülkemin en güzel yerleri yabancılara satılır oldu...Sadece borçlarımız ödeyebilmek için. Düşününüz ki yokluklarla savaştan çıkan bir millet on yılda borçsuz bir millet olurken.şimdilerde dış borçlerı ödemek için herşeyini satan bir millet olduk.Kim bunun sorumlusu...?
Öykünüz okul kitaplarına girecek kadar güzeldi...duyarlı yüreğinize ve kaleminize sağlık.