- 1766 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ENDİŞELENMEYİN EĞİTİLECEKSİNİZ
Nöbetçi öğrenci usulca sınıfın kapısını tıklatıp içeri girdi. Yumuşak bir sesle;
—Öğretmenim Müdür Bey sizi odasına acil olarak çağırıyor dedi,
—Tamam, çocuğum hemen geliyorum dedim. Cümlemi bitirdim.
—Çocuklar sessizlik içersinde konuyla ilgili testleri çözünüz. Müdür Beyle olan işim biter bitmez hemen geleceğim. Dedim.
Sınıftan çıktım, Müdür beyin odasına yöneldim, Sekreterine geldiğimi belirterek müdür beyin uygun olup olmadığını sordum.
—Evet, hocam çok önemliymiş, sizi bekliyorlar buyurunuz odasına bekliyorlar. Dedi.
—Evet, mutlaka önemli, bir şey var ki, Müdür bey beni dersten çağırttı, yoksa rahatsız etmezdi. Dedim.
Müdür beyin odasına girdim. Henüz ben selam dahi veremeden Müdür Bey;
—Sayın velilerim! İşte size bahsettiğim öğretmenimiz. Emin olun size belirttiğim gibi her şey yoluna girecek dedi.
Müdür Beyin odasında sekiz on kişi toplanmış adeta her birinin yüzünden düşen bin parça olur misali hepsi birden bir imdat ışığı bekler gibi yüzüme baktılar.
—Sayın Müdürüm buyurun. Dedim. Odada bulunan kişilere hoş geldiniz diyerek her birinin elini ayrı ayrı sıkarak tokalaştım. Müdür bey;
—Hocam buyurun oturun. Anlatacaklarım önemli. Sizden bir ricam olacak, bizim meşhur 11/B sınıfının velileri bu arkadaşlar. Biliyorsunuz o sınıfa hiçbir öğretmen arkadaş derse girmek istemiyor. Sınıf eşyalarına ve kendilerine zarar veriyorlar. Son sınıf olmaları nedeniyle iyice laf dinlemez oldular. Biliyorum çok fazla derse giriyorsunuz. Ayrıca gezi inceleme ve tanıtım kulübünün danışman öğretmenisiniz, bütün yük üstünüzde öğrencileri çeşitli sınavlara hazırlamak içinde bir saniye boş durmuyorsunuz. Ben rehber uzmanımız ve müdür muavinimize anket yaptırdım, bu meşhur öğretmenlerimizin deyimiyle “Hababam Sınıfı”nın sınıf öğretmeni siz olursanız iyi olur kanaatindeyim. Bilemiyorum ama belki bir ümit ışığı olur. Bu velileri son kez çağırdım. Bu defa da durum değişmezse özellikle yedi sekiz öğrencinin tasdiknamesini ellerine tutuşturacağım. Velilerle böyle anlaşma yaptık. Hocam siz ne dersiniz bu görevi size versek alır mısınız? Dedi.
—Sayın Müdürüm! Görev alınmaz, verilir. Devletimin vermiş olduğu görev başım gözüm üstüne. Yalnız sizden bir ricam olacak gezi inceleme-tanıtım kulübünün görevi de üzerimde mümkünse kalabilir mi?
—Müdür bey derin bir nefes aldı. Sanki üzerinden büyük bir yük kalmış gibi rahatladı. Teşekkür üzerine teşekkür etti. Müdür Beyden müsaade isteyerek oda da bulunan velilere de;
—Sayın velilerimiz; İnşallah öğrenci-veli-idare-öğretmen işbirliği ile çocuklarımıza faydalı olacağımıza inanınız. Dedim. Velilerin rahat olmasını ifade ettim. Birazcık velilerde ümit ışığı belirdi.
Tekrar müsaade isteyip, sınıfa gittim. Dersimi bitirdim. Öğretmenler odasına geldim. Müdür yardımcısı geldi. Haberi varmış olanlardan bana bakarak;
—Hocam ne yaptınız? “Hababam sınıfını müdür bey sizin üzerinize yıktı mı? Sınıf öğretmenleri onların şerrinden bir aydır raporlu, ortada yok. Allah size kolaylık versin. Vs.
Karşı köşede oturan edebiyat öğretmeni Nalân Hanım söze karışarak;
—Hocam yandınız. Onların tümü embesil, bir aya kalmaz saçlarınız ağarır. Okuma yazmada bile zorlanıyorlar. Hepsinde davranış bozukluğu hâkim.
Bunları duyan Matematik Öğretmeni Fikri Bey;
—Haklısın Hocam iki kere ikinin kaç olduğunu dahi bilmiyorlar, lise sona gelmişler, üniversiteye girecekler vay yavrum vay!
Masanın başında bulunan Tarih öğretmeni Fatma Hanımda söze karışarak;
Ne tarih bilinci, ne de geçmişe saygı var bunlarda, iyi beslenmiş enerjileri fazla anne babaları evde zapt edemedikleri için okula ne olduğunun farkında olmayan kalabalık,
Aman Allah’ım! Daha neler neler, sanki öğretmenler odasında öğretmenler içlerinde birikmiş olanları atıp, terapi oluyorlardı. Bunlar neymiş? Memleketteki bütün hadiselerin müsebbibi bunlarmış ta benim gözlerim kör, kulaklarım sağırmış, haberim yokmuş. Sabredemedim;
—Durun bir dakika arkadaşlar! Bunları ne vahşi canavardan bile beter ettiniz. Hindistan’ın Muson Ormanlarında yetişen en vahşi yılanlar bile eğitilip, müzikle kıvrım kıvrım oynatılabiliyor. Yeryüzünün en büyük kara hayvanı fili bile eğitiyorlar. Ben sizin gibi düşünmüyorum. Endişelenmeyin eğitilecekler. Biz eğitmezsek askerlikte eğitecek veya ne yazık ki, toplum gözyaşlarıyla eğitecek, sabırlı olunuz. Dedim. Ama içime de bir kurt düştü.
Ertesi günü meşhur 11/B sınıfına dersim vardı. Sınıfa vardım. İki öğrenci kavga ediyor. Diğerleri de laf olsun kabilinden ayırmaya çalışıyor. Bundan cesaretlenen kavgacılar adeta şov yapıyorlar. Ben içeri girdim hiç aldırmadılar. Bir iki tanesi;
—Hocam hocam! Müdahale edin. Arkadaşlar birbirlerini öldürecekler. Dediler.
Hiç aldırmadım. Tavrımı bozmadan öğretmen masasının kenarına oturdum. Kavgacılara ve etraflarındakilere bakarak;
—Bırakın ayırmayın. Galiba arkadaşlar burayı Kırkpınar Ermeydanı zannediyorlar. Siz ayırdıkça onlar şova devam eder. Dedim. Şaşıran öğrenciler;
—Ama öğretmenim olur mu?
—Bal gibi olur. Devam etmek isterseniz beyler spor salonuna götüreyim, şova orda devam edersiniz. Burada zemin ve zaman müsait değildir. Dedim.
Sınıfta çıt yok. Tahtaya yöneldim. E-mail mi, cep telefonumun numarasını kısaca bütün, iletişim bilgilerimi yazdım. Sınıfa döndüm, gür bir sesle;
—Beyler bundan sonra sadece ders öğretmeniniz değil, aynı zamanda sınıf öğretmeninizim de. Sizlerde bütün iletişim bilgilerinizi bana vereceksiniz cep telefonuma kayıt edeceğim. Sizinle bir anlaşma yapalım. Anlaşmağa uyarsanız hem siz hem de ben rahat ederiz. Yoksa zamanımız bol, bir yıl boyunca sizinle uğraşırım. Benim görevim bu. Sizi eğitmek.
Neye uğradıklarını birden şaşıran, bu beklenmedik durum karşısında afallayan bir kısım öğrencilerin gözleri fal taşı gibi açılarak hep bir ağızdan;
—Ama öğretmenim! Biz hayvan mıyız eğiteceksiniz? En fazla döver, söver, disipline verirsiniz? Ne yapabilirsiniz?
—Bunların hiç birisini yapmayacağım. Rahat olun.
—Peki, ne yapacaksınız?
—Hiçbir şey. Siz bir şey yaparsanız olumlu ise sizi ödüllendireceğim. Olumsuz ise bedelini siz ödeyeceksiniz.
—Ne demek yani, camı kırarsak örneğin;
—Sorun yok, kırabilirsiniz. Ama yenisini alıp takarsınız.
—Ya takmazsak,
—Ailenize ulaşmak parmaklarımın ucunda. Anneniz, babanız gelip takarlar.
—Peki, olumlu davranış sergilersek,
—Gezi-inceleme ve tanıtım kulübü sayesinde sizi Türkiye’nin çok güzel yerlerine geziye götürürüm. Anlaştık mı arkadaşlar? Ben öğretmenlerinizle sizlerin arasında sizin haklarınız arayacak gönüllü avukatınız gibi hatta abiniz, babanız, öğretmeniniz zaman zaman arkadaşınız olacağım var mısınız anlaşma yapmağa?
—Okey öğretmenim! Öyle bağırdılar ki hep bir ağızdan ses yankılanıp diğer sınıflardan duyuldu.
—peki, yarın ilk işimiz dersin bitiminde ben evden çeşitli aletler, deterjanlar getireceğim sınıfı temizleyip, boyamak olsun. İmaj her şeydir. Biliyorsunuz. Var mısınız?
—Varız öğretmenim! Bu defa sese yan sınıftaki öğretmenler gelmek zorunda kaldılar. Önemli değil, isterse bütün kâinat gelsin. Ben elde edeceğimi elde ettim.
Ertesi gün, sınıfı tertemiz edip, mis gibi boyadık. Sıraları cilaladık. Öğrencilerin aralarının limoni olduğu öğretmenlerine çiçek aldık. Sınıfta mutlaka herkese bir sorumluluk verdim. Kısa zamanda birçok mesafe almamıza rağmen, hiçte eğitim kitaplarında yazdığı gibi bazı öğrencilere ulaşmak kolay olmuyordu. Çok zaman alıyordu. Ha bu arada olaylar olmuyor değildi. İki üç öğrenci bayan öğretmenlerimize karşı geldi, sınıfın camlarını kırdılar. Velileri gelip, özür dileyip camları yenilediler.
Bir gün sınıfta su savaşı yaparken bir tanesi pet şişeyle suyu fırlatıp atmış. Sınıf ana caddeye bakan tarafta idi. Camı da açık olduğu için yoldan geçen orta yaşlı bir adamın kafasına pet şişe isabet etmiş. Adam can havliyle okula girmiş. Teneffüs saatine denk geldiği için adamı diğer öğrenciler alıp getirmişler. O gün bende alt katta nöbetçiydim. Adamın alnından aşağıya doğru hafif bir kanın aktığını gördüm. Bir şey anlamadan telaşla öğrenciler;
—Öğretmenim! Sizin sınıf öğretmenliğinizin olduğu sınıftan Ahmet attı. Dediler.
Adamdan özür diledim. Tamamen bir tesadüf olduğunu çocukların kastının olmadığını belirtim. Bu arada diğer öğrenciler Ahmet’i çoktan alıp getirmişlerdi. Ahmet’e dönüp;
—Yavrum geçmiş olsun. Tamamen bir kaza olmuş. Beyefendiden özür dile de oda seni affetsin dedim.
—Hayır öğretmenim! Ben niye özür dileyeceğim? Ben ona atmadım. Kafasına sahip olsaydı. Demez mi?
Adam ve ben neye uğradığımız şaşırdık. Adam yüzüme acıyarak bakarak;
—Öğretmenim! Allah size kolaylık versin. Ben zannederdim ki, öğretmenlerin işi basit, tatili bol. Bunlarla uğraşmaktansa gider hayvan güderim daha kolay.
Neyise damı ikna ettik. Şikâyet etmekten vazgeçti. Aradan zaman geçiyor her gün sınıfım biraz daha iyiye doğru emin adımlarla gidiyordu. Derken bir gün öğretmenlerden birisi;
—Duydunuz mu? 11/B sınıfından Ahmet ne yapmış? Aferdersiniz sınıfın kovasına küçük abdestini yapmış. Demez mi?
Derhal sınıfa çıktım. Olan olmuş. Ahmet sınıftan kaçmış. Babasına haber verilmiş, gelmiş. İdareye giden zavallı adam burnundan soluyor. Müdür yardımcının odasında koltuğa yığılmış kalmış. Her gelen olumsuz bir şey söyleyerek adamı bayıltacak duruma getirmişler. Yanına vardım;
—Ali Bey hoş geldiniz. Olur, böyle şeyler. Gençtir, olmazsa iyiydi ama olmuş. Keşke vaktinde önlem alabilseydik. Vaktinde Timur’da savaştan kaçmış ama sonunda Ankara Savaşında yaman zafer kazanmıştır. Endişelenmeyin eğiteceğiz. Dedim.
—Hocam nasıl eğitilecek, şerefimi iki paralık etti. Eve barka almam. Defolup gitmiş.
Aradan birkaç dakika geçmeden telefonum çaldı. Arayan Ahmet’ti;
—Öğretmenim ben yandım. Eve okula bir daha gelemem. Yüzünüze bakamam. Vallahi, billahi arkadaşlar kışkırttı. Şeytana uydum.
—Evladım yaptığın çok yanlış, ama ucunda ölüm yok, bedelini biliyorsun.
—Öğretmenim! Kovayı da temizlerim, sınıfı da temizlerim kulunuz köleniz olurum yeter ki babam üzülmesin! Babamın kalbi var. Bir şey olursa dayanamam!
—Yavrum herkesin kalbi var.
—Yapmayın öğretmenim! Beni güldürmeye çalışmayın. En kötü durumda bile bir ışık buluyorsunuz.
—Tamam, sen gel ben seni babanla barıştırırım. Kaçmakla olmaz. Dedim.
Sonra Ahmet geldi. Okul kısa süreli uzaklaştırma cezası verdi. Bu olay Ahmet’te müthiş derecede bir etki yaptı. Tamamen kendisini derslere verdi. Söz verdiği gibi en ufak bir vukuatı olmadı. Sınıfta gittikçe kurallara uyan bir sınıf haline geldiler. Bilgi-kültür yarışmasında okulun birincisi oldular. İlde okulu temsil edip il üçüncüsü oldular. O sınıfla mükâfat olarak birçok gezi yaptık. Kapadokya, Antalya, Ankara’nın çevresinde bulunan piknik yerleri vs. Güzel bir mezuniyet töreni yapıldı. Mezuniyet yıllığı çıkardılar.
Senenin başında öğretmenlerin ümit kestiği birçok çocuk, öğretmen-veli-idare-öğrenci işbirliği ile üniversite sınavında başarılı oldular. Birçok fakülteyi kazandılar.
Aradan yıllar geçmesine rağmen o öğrencilerim, mübarek geceler ve bayramlarda beni asla unutmadılar. Mesajla veya telefonla halımı hatırımı sordular. Halende soruyorlar, vefalılar, emeklerimiz boşa gitmedi. Bir ektik bin biçiyoruz.
Geçen gün çarşıya gittiğimde, birde ne göreyim bizim Ahmet! Aradan tam altı yıl geçmiş. Ahmet üniversiteyi bitirmiş, iyi bir görev almış, yanında eşi, beni görür görmez, boynuma ve ellerime sarıldı. Sonra da eşine dönerek;
—Selmacığım! Sana devamlı bahsettiğim, işte ruhumun, mefkûremin gerçek mimarı canım öğretmenim. “Endişelenmeyin eğitileceksiniz” diyen hiçbir durumda ümitsizliğe düşmeyen gerçek eğitimci. Bu öğretmenim olmasaydı, ben kesinlikle okumazdım. Ben şimdi bir mimarım ama benim eğitim mimarım işte bu öğretmenim. O’nun değerini en güzel Hz. Ali belirtmiş “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.”bu sözün üstüne ne söylense azdır.
22.12.2007
Tarık TORUN
HEPSİ HİKAYE
"Dedemden, Babamdan, Benden"
YORUMLAR
yazdıklarınız bir öğretmenin gözünde hele ki problemli sınıflarda ve okullarda hayalperestlikmiş gibi geliyor ilk bakışta.
Sistemin yanlışlığını hem öğretmen hem öğrenci çekiyor.eğer sistem olarak siz 17 18 yaşında 30 tane genci tahta sıralarda bütün gün boyu tutmaya kalkışırsanız elbet onlarda enerjilerini boşaltacak yer arayacaklardır.bu bir.
ikincisi en azından velilerin ve öğretmen olarak bizim şunu bilmemiz gerekir ki herkesin bir meslek sahibi olabilmesi için illa da üniversite bitirmek zorunda olmamasıdır.Sizin yazdıklarınızın bir kısmı az çok bundan bahsediyor.Gençlere sorumluluk verildiğinde bunu yerine getirebiliyorlar.
O halde bu yaştaki gençlerimizin(özellik le de derse karşı ilgi yetersizliği olan) acilen meslek sorumluluğu almaya ihtiyacı var.Çekirdekten yetişmek deriz biz buna toplum içinde.
Böylece ne onlar eziyet çekecekler akşaam kadar taş binaların arasında hiç ilgilenmedikleri şeyleri dinlemek için.Hem gerçekten üniversite mezunu olabilecek kapasitede olanlar daha uygun koşullarda okula gidip gelecekler.
bu demek değil ki diğer öğrencilerimizi çöpe atalım.Amaç hayata hazırlamaksa gerçekten,kendi ayakları üzerinde durmayı öğretmekse onlara çözüm herkesi aynı metrekarenin içinden tıkmaktan geçmemeli.
Bireysel farklılıkları kullanarak bireysel eğitim yapılmalı.
Değerli Hocam, gerçek öğretmenliğin gönüllerin fatihi olmak olduğunu, gönüllere girilmeden akıllara girilmediğini bizzat yaşayarak gösteren ender öğretmenlerden olduğunuzu satırlarınızdan öğrendik. Okumadan da ben biliyordum desem bilmem ukalalık olur mu?
Çiçek yetiştirmeye devam. Çünkü bizim ki peygamber mesleği. Zorlukları var ama kutsallığı da var.Yüreğinize sağlık. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Rabbime emanet olunuz. Dualarım sizinle.