Sus...
Çalkantılı bir ömrün gerisinde kalan anılar.. Bir nihayetin içeriğine ağlayan kelimeler aldım bu sabah… Susmak dilencinin zengin nazarında bakışı gibi kalacaktı zamanda. Öyle çok kelimem vardı ki aslında, yazıp yazıp bitiremediğim… Biriktirip de, yollayabilecek bir posta kodu edinemediğim…
Hayattan hiç izin istemedim seni çalarken o dar vakitlerde. Hayatından bir parça aldığımda onu serzenişlerle bezemek yerine öpüp koydum diğer hayatların yanına. Sen suyun içinde güzeldin, ne seni çekip o sudan çıkartmak ne de suyunu bulandırmak hiç gelmedi aklıma… Belki sade bir dip not belki de satır arlarında gözünü gezdirdiğin bir kitaptım ben yaşantında. Kelimelere senden çok daha önceleri aşıktım, seni anlattıklarını anladığımda daha bir sarıldım onların koynuna. Zaman ne çok yaranın izini siliyor öyle değil mi? Ne çok geçmez deyip, üzerine üflediğin yarayı kabuğuyla sarıyor…
Sana bir sus borçluyum… O yüzden son tebessümümü kağıtların üzerine asıyorum. Son kelimelerim olmayacak zaman onları da oyalayacak. Ve yine birileri gidecek, ansızın birileri bir sabah dönecekler. Senden izin almadan anılarını yüzüne vurup yine senden izin almadan çekip gidecekler… İşte o zaman geride bırakılan o buruk tadın adı acı ise bir daha seni darmadağın etmesine izin vereceksin, yok izinin üzerine izler değdi ve yara kapandı ise ona sende susmalar hediye edeceksin…
Tanrısal her emaneti koruyan melekler yanında olsun ve nereye gidersen git şu her zaman aklında bir mıh gibi çakılı dursun; zamanda sürsen bir aşkın üzerine anılar orada öylece dururken unutulmuyorsun…
Sus... Öylece kal anılarda, yeniden canlanma...
Sus... Yoksa zaman bozacak eski büyüyü de, başlayacak kabus...
Elif SEZGİN