NE ACAYİP RÜYA.!
İbni Abbas şöyle demiş: Rasullullah’ın (s.a.v.) şehri Medine’de Şam’lı Kudame isminde bir zat vardı. Allah onu Allah yolunda cihad etmeyi ve Rum topraklarında savaşmayı nasib etmişti. Bir gün Rasulullah’ın (s.a.v.) mescidinde dostlarıyla oturmuş sohbet ediyorlardı. Ona : " Ey Kudame cihad konusunda gördüğün en acaip şeyden bahset" dediler. Oda peki dedi ve anlatmaya başladı.
Yılın birinde Rakka şehrine gidip deve satın almak istedim. Orada bir yerde otururken bir kadın yanıma gelip şöyle dedi:
"Ey Kudame devamlı cihadden bahsettiğini ve insanları ona teşvik ettiğini duydum. Ben cihada gidemiyorum ama bende hiç kimsede olmayan gürlükte saç vardı, onu kesip, at için dizgin yaptım. Ona kimsenin bakmaması için toprağa çaldım. Bundan başka da sana mal olarak verebileceğim bir şey yok. Onu yanına almanı istiyorum.
Kâfirlerin ülkesinde vardığında yiğitler hücum ettiğinde, oklar atıldığında, kılıçlar çekildiğinde onu kullan ki Allah yolunda tozlansın. Ben dul bir kadınım eskiden mücahit bir kocam ve çokça akrabam vardı, ama tümü Allah yolunda şehit oldular, eğer gücüm yetseydi bende savaşırdım."
Kudame diyor ki : "Bana o saçından yaptığı dizgini verdi ve şöyle dedi": "Ey Kudame benim birde yiğit bir oğlum var, Kur’an’ı çok iyi bilir, binicilikte ve atıcılıkta ustadır. Geceleri namazlı, gündüzleride oruçludur. Yaşı da onbeştir." Allah Azze ve Celle’ye hediye olarak O’nuda yanında sefere götürmeni istiyorum. Allah aşkına beni, istediğim bu hayırdan mahrum etme. Dizgini aldım, kadın, onu eşyalarının arasına koyda göreyim, kalbim mutmain olsun dedi. Dizgin eşyalarımın arasına koydum ve tüm mücahitlerle beraber sefere çıktık. Yola devam ederken arkamızdan bir atlının: " Ey Kudame beni bekle diye seslendiğini duydum Arkadaşlarıma:
"Siz ilerleyin ben şuna bakıp geleyim dedim. Atlı yanıma yaklaştı, bana sarıldı ve şöyle dedi:
"Beni senden mahrum bırakmayan ve eli boş çevirmeyen Allah’a hamd olsun. O’na dedim ki dostum yüzünü açta göreyim. Yüzünü açtı, yüzü sanki bedir gecesindeki ay gibiydi.
"Yiğit delikanlı babam var mı? dedim
"Hayır" dedi. Bilakis seninle çıkıp babamın öcünü almak istiyorum. O şehit oldu. Ümit ederim ki Allah babama nasip ettiği gibi bana da şehadeti nasip eder."
Dedim ki: "Delikanli annen var mı?"
"Evet" dedi. O zaman ona git ve ondan izin al. Eğer sana izin verirse olur, yoksa onun yanında kalırsın dedim"
Ey Kudame yoksa beni tanımıyormusun? Dedi" "Tanımıyorum" dedim. O beni sana emanet bırakan kadının çocuğuyum. Ne çabuk bukağı sahibi annemin vasiyetini unuttun. Ben şehit oğlu şehit olacağım. Allah aşkına bu yolda cihad etmekten beni mahrum bırakma. Şu bir gerçek ki, Allah’ın kitabını hıfzetmiş, Rasulullah (s.a.v.) sünnetini bilen, atıcılığı ve biniciliği bilen biriyim. Yaşımın küçük oluşundan beni hakir görme, annem bana dönmemem üzere yemin ettirdi ve şöyle dedi:
Oğulcuğumé Kâfirlerle karşılaştığında arkanı dönüp kaçma, kendini Allah için hazırla, cennette Allah’dan babanın ve salih dayılarının komşuluğunu talep et. Allah sana şehadeti nasip ettiğinde bana da şehadet et dedi. Sonra beni kucaklayıp başını göğe kaldırdı ve şöyle dedi.
Ey benim İlahim, efendim ve velimé Bu benim oğlum, kalbimin reyhanı gönlümün semeresi; onu sana teslim ediyorum, onu babasına yakınlaştır." Kudame der ki:
Delikanlının o sözleri, yüzünün güzelliğine rağmen bu davranışları. anasının ona karşı sevgisi ve ona karşı sabrı beni o kadar etkiledi ki, aşırı bir şekilde ağlamaya başladım Genç:
Amcacığım niye ağlıyorsun, eğer benim küçüklüğüme ağlıyorsan şunu bil ki Allah benden küçüklere de O’na isyan ettiklerinde cezalandırır."
Ben yaşımın küçüklüğüne ağlamıyorum; ancak senden sonra annenin durumu ne olur diye ona ağlıyorum" dedim.
Kudame anlatmaya devam ediyor :
"Sonra onunla birlikte yürümeye başladık. Onu devamlı gözetliyordum. Allah’ı devamlı zikrediyor, içimizde at üstünde en iyi binici, konaklamada da mücahitlere devamlı hizmet edici bir haldeydi.
Yürüdükçe azmi çalışkanlığı artıyor, kalbi berraklaşıyor, üzerine sevinç belirtileri görülüyordu. Yürümeye devam ettik. Aşam vakti kâfirlerin memleketine yaklaştık ve konakladık. Bizler oruçluyduk, o genç bizler için yemek hazırladı. Bir müddet sonra O, bir müddet uyuklamaya başladı. O uykudayken bir baktım tebessüm ediyor.
Az sonra uyandı, ben:
"Canım dostum az önce uykuda seni güldüren şey neydi" dedim?
Dedi ki "Rüyamda göz alıcı yeşil bir bahçedeydim. Orada gezinirken, bir köşk gördüm; merdivenleri mücevher ve incidendi, kapıları altındandı. Perdelerini yüzleri ay gibi genç kızlar çekiyorlardı. Onlara elimi uzatmak istedim ama acele etme zamanın gelmedi dediler. Sonra bir kısmını birbirine O merdiyye’nin kocasıdır diye fısıldadıklarını duydum.
Bana ilerle Allah sana rahmet etsin dediler, İlerledim baktım ki köşkün en tepesinde bir oda var; oda kırmızı altındandı, içinde yeşil yakuttan bir yatak vardı, sütunlar beyaz gümüştendi. Odanın içinde bir kız vardı ki, yüzü sanki güneş gibiydi. Allah aklımı sabit kılmasaydı, odanın ve kızın güzelliğinden gözlerim ve aklım giderdi. Kız beni görünce;
"Merhaba hoşgeldin ey Allah’ın sevgilisi ve velisi" dedi. "Sen banasın, bende sana dedi, bende o anda onu kucaklamak istedim, yavaş ol acele etme, ikimizin buluşması yarın öğle namazı vaktidir, müjdeler olsun sana" dedi. Sonra ben (Kudame) dedim ki:
"Dostum sen hayır gördün ve hayır olacak" dedim. O gecenin sabahında, bir nidacı cihad için hazırlanmamızı, atlarımıza binmemizi nida etti. Şöyle bağırıyordu;
"Ey Allah’ın kutlu suvarileri atlarınıza bininiz ve cennetle müjdeleyiniz" dedi.
Düşman karşımıza çıkıverdi. İçimizden onlara ilk hamle yapan o gençti. Onların ortasına öyle bir daldı ki, kâfirler sanki toz tanecikleri gibi uçuşuyorlardı. O güçlü bir çok askeri öldürdü. O’nu bu şekilde görünce koşup atının yularından yapıştım ve ona şöyle dedim:
"Dostum dönsen daha küçüksün, savaş hilelerini bilmezsin."
"Ey Amcacığım Allah’ın şu ayetini duymadın mı? Ey iman edenler Kâfirlerle toplu olarak karşılaştığınızda sırtınızı onlara dönmeyiniz" (8 enfal 15) ateşe girmemi mi istiyorsun" dedi.
Bu savaşta Müslümanlardan birçok kimse şehit olmuştu. Atımla Şehidler arasında geziniyordum. Yerlerde kanlar içinde birçok yaralı ve şehit vardı. Az ileride de o çocuğu kanlar ve toz içinde yerde yaralı bir şekilde gördüm ve şöyle diyordu:
"Ey müslümanlar bana amcam Kudameyi gösterin." O’nun bu nidasını duyunca hemen yanına koştum yüzü yara, kan ve tozdan tanınmayacak şekildeydi.
"Ey amcacığım ve bukağı sahibi kadının oğluyum, Allah’a yemin olsun ki rüyam doğru çıktı" dedi. Hemen onu alnının ortasından öptüm, yüzündeki kan ve tozları sildim ve dedim ki : " Dostum amcan Kudameyi unutma, onuda şefaatına kat, dediki:
"Yemin olsun ki sana anlattığım kız başımın ucun da ayakta bekliyor ve acele et seni çok özledim." Diyor. "Amcacığım Allah aşkına eğer sağsalim dönersen şu kanlı elbisemi al, Oğlunu kaybeden hazin anneme götür ve teslim etki ben onun vasiyetini unutmadım ve düşmanla karşılaşınca korkmadım, benden ona selam söyle ve deki;
"Şöphesiz Allah ona takdim ettiğin hediyeyi kabul etti." Amcacığım birde benim on yaşında bir kız kardeşim var. Her eve gidişimde beni o karşılar, her çıkışım da da o uğurlar , bana karşı aşırı bir sevgisi var. Ondan en son ayrıldığımda bana demişti ki, ağabeyciğim Allah aşkına bizden fazla ayrılma. Ona selamımı söyle ve de ki, kıyamete dek Allah sizin veliniz olsun ve korusun." Sonra tebessüm etti ve şöyle dedi:
"Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Tektir, Ortağı yoktur sözünde durdu ve gerçekleştirdi, Yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve Resûlüdür. Bu bize Allah ve Resulünün vaat ettikleridir. Allah ve Resulü doğru söylemişlerdir." Sonra ruhu çıktı ve onu elbiseleriyle defnettik.
Sonra bu gazadan dönüp Rakka şehrine girdik. Hemen O bukağı sahibi kadının evine doğru gittim, baktım ki evin kapısında o oğlanın güzelliğinde bir kız var. Ayakta her geçen mücahide abisini soruyordu. Kimse de abisinin durumunu anlatmaya cesaret edemiyordu. Sonra bana doğru koştu ve abisini sordu ve ne oluyor kimse abimi anlatmıyor, Yoksa abim sizinle birlikte dönmedi mi, deyip ağladı
Kızım koş annene git, kudame kapıdadır seninle konuşacak de dedim. Kadın sözümü işitmiş ki, kapıya çıktı, rengi atmış bir haldeydi. Ona selam verdim, selamımı aldı ve "Ey Kudame taziyeci olarak mı geldin, yoksa müjdeleyici olarak mı?"
"Allah sana rahmet etsin taziyeden ne anlıyorsun, müjdeden ne dedim."
"Eğer oğlum sağ salim geldiyse, sen taziyecisin. Yok, şehit olduysa sen müjdecisin" dedi. Dedim ki:
"Müjdeler olsun şüphe yok ki Allah senin hediyeni kabul etti." bunun üzerine ağladı ve "kabul etti mi" dedi "Evet dedim. Ve şöyle dedi:
Onu ahirette benim için azık kılan Allah’a ham olsun" sonra o kız çocuğuna döndüm ve ona, abinin sana selamı var kıyamete dek Allah’ı sizin üzerinize kefil bırakarak cennete uçtu dedim."
Bunun üzerine kız çocuğu bir çığlık atarak yere düştü. Baktım ki kız cansızdı. Annesi onu yerden aldı ve içeri götürdü. Oradan kızın kardeşine olan sevgisine, analarının bu hüzünlere karşı sabrına taaccüp ederek ayrıldım.
Evet daha on beşinde olmasına rağmen kendini Allah yoluna adayan bir genç... Peki biz ne yapıyoruz? Üzerimize düşen görevleri yapıyor muyuz? Allah’ın emirlerine uyuyor muyuz? En azından NAMAZ kılıyor muyuz?
Allah rızası için, Cehemmen’in elem verici azabından korunmak için,
HAYDİ NAMAZ, HAYDİ NAMAZA, HAYDİ KURTULUŞA, HAYDİ KURTULUŞA.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.