- 848 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SÖZDE DEVRİMCİLİK
İstanbul Teknik Üniversitesi,Mühendislik Mimarlık Fakültesi,Makina Bölümü (Maçka Makina
Fakültesi ) ,7378105 No.lu öğrenci ;Fikret Tezal.Giriş yılı 1978.Giriş puanı :521,880 Fen.
Övünerek değil,utanarak paylaştığım anılarımı yazmaya devam ederken,sizlere bu bilgileri
de vermek zorunda kaldığım için özür dilerim.
Doğru olmayan,sadece soyadımdır.Çünkü ;yirmi yaşıma kadar Tezel,otuzdört yaşıma ka-
dar Tezol,daha sonra da Tezal oldu.Bilmem bir daha değiştirirler mi ? Nüfustaki memurların
yaptığı bu harf hatasının,para cezasını bile ödedim ben...
İki Ocak 1979 günü açılan okulumun ilk günkü boykot olayının ertesi günü,normal dersleri-
mize başladık.Sınıfımın adı ’Makina 78’ oldu.Tam 105 kişiydik.Ben son kazanan olmuşum yani.Sanırım üç tane kadar kız öğrenci vardı sınıfımızda.Makina Mühendisliği,daha çok er-
kek mesleği olarak biliniyordu o zaman.
Ben yine Kurtköy’deki kahvemizde,akşamları sinema oynatıp,gece 23’den sonra eve geli-
yordum.Babamı bir aile sıcaklığına kavuşturduğum için mutluydum.Kendim için de öyle.
Karım sabahın beşinde kalkıp,kahvaltı hazırlıyordu bize.Çok da memnundu hayatından.
Ona değer veren bir kocası ve kayın pederi vardı.Üstelik ilk çocuğuna hamile kalmıştı bile.
Ben de köyde parmakla gösterilen biri olmuştum.Herkes çocuklarından,beni örnek almaları
nı istemeye başlamıştı.Kahve köşesindeki sefaletten,bir makina mühendisi çıkıyordu..
Pendik Lisesi’nin son klasikleriydik biz.Bizden sonrakiler,Modern Matematik okudu.Üniver
sitede bu kimsenin umurunda olmadı.Nerdeyse tamamı matematik olan derslerimiz,modern
matematiğin devamıydı.Bir türlü eski sağlığına kavuşmayan beynim,bir kere de bu modern
olayından zorlandı.
Neyse,bahane üretmiş olmayayım.Derslerden pek bir şey anlayamadım ve bunalıma girme-
ye başladım.
Bu arada sınıfımızda,temsilcilik seçimi yapıldı.Dev-Sol’un adayı Fahri Solaklı temsilcimiz
oldu.Okulun genelinde,yine Dev-Sol kazanıp,İTÜ-DER yönetimindeki ağırlığını sürdürdü.
Sıkıyönetime,okulda asker bulunmasına rağmen,tüm siyasi faaliyetler devam etti.Forum-
lar,boykotlar,yürüyüşler sürdü.İnansak da,inanmasak da,ister istemez bu davanın içinde
olduk.İster koyun,ister kuzu diyebilirsiniz.
Bir ara kendimi solcu gibi hissetmeye başladım.Sömürüden,haksızlıktan,adaletsizlikten şi-
kayetçi olmakta haklıydılar çünkü.Emekçinin sömürüldüğü,adaletin adamına göre işlediği
doğruydu.Batıya verilen önemin Doğuya verilmediği de yalan değildi.Evet,hakça bir düzen
için mücadele etmek şarttı.Ben de Devrimci olmalıydım.İçimde Devrimci ruhu pekişmeye
başladı.
Fakat bir gün öyle bir olay oldu ki,hafızamdan asla silinmeyecek : Orhan Bakır’ın (Ohannes
Bakıryan) ölüm yıl dönümüymüş.Teknik Resim dersindeyiz.Emektar Hocamız Malik Bey kür-
süde,ders anlatıyor.Temsilcimiz Fahri Solaklı derse girmemiş.Hoca kürsüdeyken,kapıyı bile
çalmadan içeri girip,doğruca kürsüye yöneldi.Ve Prof.Malik Hocamızı,saygısızca kürsüden
indirip,Ohannes Bakıryan’ın anma törenini başlattı.
Ohannes Bakıryan kim oluyor? Benim saygıdeğer Prof.Hocamı kürsüden nasıl indirirsin ?
Benim içimde uyanmaya başlayan Devrimcilik ruhu,bu olamaz.
Fazla delikanlı olamadım,doğrudur.Orda kimseye isyan edemedim.Ama kendime ettiğim isyanım da bana yetti.Ben o günden sonra bir Demokrat olabilirim.İlerici,çağdaş olabilirim
ama asla onların istediği anlamda bir devrimci olamam.Kendi halkımı,değerlerimi inkar edip
Ermeni liderlerine saygı duymanın adı Devrimcilikse eğer,ben reddeyiyorum.....
Fikret TEZAL