Pencereden Bakan Yâr...
Bişr’i Hafi! .. Körkütük sarhoş olup, Allah’ın günü meyhanelerde sızıp kalan ayyaş! .. İnsanların kendisine sataşmamak için yollarını değiştirdiği püsküllü bela! .. İhtiyar annesini üzmekten korkarken; babasından kalan mirası demhanelerde, meyhanelerde yiyip savurmaktan da bir türlü kendini alamayan mirasyedi! ..
Yağmurun bardaktan boşalırcasına döküldüğü bir günün gece yarısında yalpalayıp yan basarak, düşe kalka evine giderken, yoldan gelip geçenlerin farkında olmadan basıp çiğnediği, çamurun içinde silinmeye yüz tutmuş, üzerinde ’Allah’ yazılı yırtık bir kağıt parçasını görür görmez, yaşlı gözleriyle eğilip alırken ’Allah’ım! Ey şefkatlim! Senin adının yazıldığı kağıt bile olsa, nasıl olur da yerlerde gezer, çiğnenir? .. Sen ve adın başlarımızın tacısın. Şu işe yaramaz tenlerimizin, canlarımızın ilacısın, canısın! Bu sarhoş Bişr, sana bin kez kurban olsun Allah’ım! ’ diye ağlayıp inlemesiyle; Allah’ın kendilerine hususi selamlar gönderip, hâl hatır ettiği bahtiyar kulları arasına bir gecede giriveren bahtiyarlar bahtiyarı! ..
Ehil ustanın marifet maşasıyla ateşte kızdırılarak, örsün üzerinde dövülüp yumuşatılan demir misali, vücut iklimini meydana getiren toprak, hava, su ve ateş gibi dört unsurun, dört ham maddenin tebdil olup değişerek dört has maddeye dönmesiyle; toprağı tevazuu ve mahviyet, ateşi aşk, havası ve suyu da feyzi Rabbani olan kâmil insan, gönül adamı, aşıklar sultanı Bişr’i Hafi! ..
Gönlündeki aşk ateşi, vücut iklimine galip olduğundan ölünceye kadar sokaklarda çıplak ayaklarla gezen, yalın ayak Bişr’i Hafi! ..
Bağdat şehrine girdiği günden ölünceye kadar yalın ayak gezdiği için, ayağına bulaşmasın diye hayvanların dahi sokaklarda, caddelerde, pisliğini yapmayı terkettikleri, utandıkları Bişr’i Hafi! ..
Dertli gönüllerin, samimi aşıkların sığınağı, önderi Bişr’i Hafi! ..
Suların durulup, çağlayanın deryaya kavuştuğu günlerinde öğrencileriyle yolda giderlerken, ileride halifenin askerlerinin bir delikanlı genci falakaya yatırıp dövdüğünü görürler. O nasıl bir cezadır ki; vurulan sopaların yarısını bir file vursalar, feryadıyla şehri ayağa kaldıracakken, delikanlıdan çıt bile çıkmaz.
Nihayet ceza bitip askerler oradan ayrıldığında, genç de kendinden geçip bayılmıştır. O sultan; delikanlının başını ellerinin içine alır, yaşlı gözlerle sever, öper, okşar şefkatle. Oradakiler de ağlar. Sanki annesinin şefkatli nefesini yanaklarında hisseden delikanlı gözlerini açar ve gönüller sultanına, emzikteki çocuk edasıyla mahsun mahsun bakar.
Bişr’i Hafi sorar; ’Evladım! o kadar sopa yedin, canın hiç mi acımadı ki, gıgını bile çıkarmadın ? ’ Genç; ’Efendim! Acımaz mı? Hem de çok yandı ama şu karşı evdeki pencerenin arkasında sevdiğim kız bana bakıyordu. Çaresiz bir halde beni seyrederken, nasıl feryat edebilirdim? ’ der. O anda Bişr’i Hafi ’Peki oğlum! Allah’ın seni kudret gözleriyle seyrettiğini, sana baktığını bilseydin ne yapardın acep? ’ der demez, delikanlı Allah diye öyle bir feryat eder ki !.. Sanki şehirde deprem olur. Ruhunu Bişr’i Hafi’nin kollarında teslim ediverir sevgililer sevgilisine.
Bağdat şehrinin sokaklarında yağan yağmur değildir o gün. Aşk ehlinin gözyaşlarıdır ortalığı ıslatan.
Onlara selam olsun! Selamlar olsun bu gün bile, kimselerin haberi olmadan gelip geçen Mecnunlara, Leylalara !..
YORUMLAR
Bişr’i Hafi sorar; ’Evladım! o kadar sopa yedin, canın hiç mi acımadı ki, gıgını bile çıkmadı? ’ Genç; ’Efendim! Acımaz mı? Hem de çok yandı ama şu karşı evdeki pencerenin arkasında sevdiğim kız bana bakıyordu. Çaresiz bir halde beni seyrederken, nasıl feryat edebilirdim? ’ der. O anda Bişr’i Hafi ’Peki oğlum! Allah’ın seni kudret gözleriyle seyrettiğini, sana baktığını bilseydin ne yapardın acep? ’ der demez, delikanlı öyle bir ’Allah’ diye bağırır ki, sanki şehirde deprem olur. Ruhunu Bişr’i Hafi’nin kollarında teslim ediverir sevgililer sevgilisine.
Bağdat şehrinin sokaklarında yağan yağmur değildir o gün. Aşk ehlinin gözyaşlarıdır ortalığı ıslatan.
Onlara selam olsun! Selam olsun bu gün bile, kimselerin haberi olmadan gelip geçen Mecnunlara, Leylalara!
Sizce varmıdır diyeceğim?
Sonra vazgeçtim,bu Leylalar ve Mecnunlar öyle bir sırlar la doludurki,belki yanı başımızda da olabilirler öyle değil mi candost?