- 910 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Gidelim Artık Usta
Doktor ve hasta karşılıklı oturmuş konuşuyorlardı. Doktor bir şeyler söylemek için bir şeyleri kafasında tasarlıyor gibiydi, koltuğuna oturmuş, kalemini bir ileri bir geri oynatıyordu.
Hasta bakışlarını yerden kaldırıp doktora bakarak; Nasıl olur efendim, Hiç mi umut yok
hayır efendim yok. Çaresiz bir hastalığa tutulmuşsunuz. Birkaç ay içinde öleceksiniz.
Sağ olun doktor bey, teşekkür ederim size. Gerçekten çok yürekli bir insanmışsınız.
Başkası olsa böyle bir şeyi söylemek için şekilden şekle girerdi. Ama siz bir anda söylediniz, alıştıra alıştıra da değil. Doğrusu tebrik etmek istiyorum sizi.
Yaşlı adam ayağa kalktı, sonra tekrar koltuğa düştü, bıraktı kendini. Demek öleceğim dedi.
Elli dokuz yaşındayım, ama sanki hiç ölmeyecekmişim gibi yaşadım hep hayatımı, ölüme inanmadım. Tanrı’ya da inanmadım. İnancım olsaydı bir şeyler değişir miydi acaba hayatımda diye hep düşünmüşümdür. Ama hepte cevapsız kalmıştır bu soru.
Doktor ayağa kalkıp yaşlı adama yardım etmek istedi, yaşlı adam bu yardımı geri çevirdi. hayır doktor, hayır, bırak beni, şimdi bana en çok lazım olan şey kendim, bir başka el, bir başka insan değil.
Ben bu yaşıma kadar hep yalnız yaşadım. Doktor kendini geri çekti. Yaşlı adam kapıdan çıktı, ağır adımlarla hastane koridorlarında yürümeye başladı.
Herkes hasta dedi kendi kendine, bende hastayım, hem de en yakışıklı hastalık bende, akciğer kanseriyim. Doktor birkaç ay daha yaşarsın diyor; ama ben buna inanmıyorum, en azından bir yirmi yıl daha yaşarım ben, baksana sapasağlamım.
Tam o sırada bir ambulans kapıya dayanmıştı. Hastabakıcılar, hemşireler, hastane görevlileri hepside koşturup duruyordu.
Sedye ambulans kapısına dayandı. Sedyenin üzerinde bir adam yatıyordu. Gözleri kapanmış, üstü başı kan içindeydi.
Yaşlı adam ambulanstan inen hemşirelerden bir tanesine sordu; kızım hayrola, nedir bu telaş, neyi var bu adamcağızın. Bu genç, amcacım, bu genç otobanda yürürken, birden kendini arabaların önüne atmış, araba vurmuş, otobandan elli metre kadar ileriye sürüklemiş. Çok kan kaybediyor bey amca. Yaşlı adam uzaklara dalmıştı. Bu genç belki de birazdan ölecek, sonsuz boşlukta kaybolup gidecek, yazık, çok genç olması insanı üzüyor, hadi ben yaşlıyım, kimsem yok, yaşadım yaşayacağım kadar, gördüm göreceğim kadar. Ya bu çocuk daha, neden kendini öldürmek istemiş acaba diye düşünüyorken bir ambulans daha dayandı hastanenin kapısına.
Bu sefer yaşlı bir adamdı sedyenin üzerinde yatan. Nefes alışverişleri çok sık ve sürekliydi. Nefes darlığı çekiyordu adam. Derhal bu hastaneden gitmeli dedi kendi kendine, yoksa bende düşüp öleceğim, insan hastanede hasta hissediyor kendini. Yahu neler söylüyorum ben kendi kendime, ben zaten hastayım, bugün sedyede ölmek üzere olan adamın yerine yarın ben olacağım belki de.
Eh, bu işler sırayla, herkes görüp göreceğini görecek, yaşayacak ve sonra ölecek. Yaşlı adam hastaneden çıktı. Soğuk ve yağmurlu bir hava vardı dışarıda. Şapkasını taktı. Her yer çamur, lanet olsun dedi. Ayakkabılarım yine batacak, oysa iki gün olmadı daha alalı.
Bir şarkı söyledi içinden, geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün, ihtiyar oldum bugün, sonra bir anda bir düşünceyle irkildi. Hayır dedi, belki yüzüm ihtiyar, belki duruşum, yürüyüşüm ihtiyar olabilir ama ben hala kendimi otuz yaşımda hissediyorum, hem ne demişler kendini hangi yaşta hissediyorsan o yaştasındır diye. Bunu söyleyen herhalde çok yaşlı bir insanmış. Kendi kendine konuşma derdi Nazmiye, ara beni konuşalım, ama kendinle konuşma derdi rahmetli, ne kadındı be, hatırlıyorum. Bir kış günü tanışmıştım onunla, kısa boylu çıtı pıtı bir hatundu, yalnız yaşlılığında o kadar çirkinleşti ki artık kaçar oldum ondan.
Uğramaz oldum evine. İyi kadındı. Ama ölüm erken çağırdı onu da, beni de erken çağırıyor işte. Yeter diyor yaşadıkların, yaşadın yaşayacağın kadar. Gidelim artık usta, gidelim bu hayattan.