- 1028 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Büyük Kız
’’seni gördüğüm günden beri sırtımdaki bu kambur taşınmaz bir hal aldı.Konu şu ki ben seni ve senin hayatındakileri hayatıma aldığım gibi çıkarmak istiyorum.Ve bir ömür hesap sorulmasıın istemiyorum.Hayatımdaki bütün kötü şeylerin sebebinin sen olmanı hazmedemiyorum,zorla olmuyor.Hem ayrıca bunun sana çok koyacağını da sanmıyorum,sen zaten bizsizliğe alışıksındır.Bu mesajı seni incitmek için yazmadım ama sen hayatımda olduğun için ben inciniyorum.Olmuyor işte; n’olur beni arama,gelme,görme.Neden de sorma,bende bilmiyorum ama istemiyorum işte.Sen yine de bize dua et olur mu? Hoşçakal.’’
Meryem telefonuna gelen bu mesajı okuduktan sonra kireç gibi olarak olduğu yere yarı baygın yığılıp kaldı.
Mesajı yazan yirmibeş yıl önce çok gençken yaptığı,tüm çabalarına ve iyi niyetine rağmen ancak beşbuçuk yıl yürütebildiği ilk evliliğinden olan iki çocuğundan biri; büyük olanı Rana idi.İlk çocuğu,büyük ümitlerle doğurduğu Rana...İkinci çocuğu oğlan olmasına rağmen onun doğumu da bu temelsiz evliliği yürütmeye yetmemişti.Temelsizdi çünkü adam Meryem’i isteyerek almamıştı,sevdiği kız başkasına kaçınca bu komşu kızını almaya ailesi ikna etmiş ve biraz da zorla evlenmişti.Ama karısına asla ısınamamış,sürekli döğüp aşağılamıştı.En son; bir sabah Meryem’le sevişmek istemiş,kadın reddedince de iyice döğdükten sonra boğazını sıkıp yüzüne yastık bastırarak öldürmeyi denemiş,sonra vazgeçerek hem döğmeye devam etmiş hem de kadına sahip olmuştu.Bunlar olurken üç yaşındaki Rana ve birbuçuk yaşındaki Berk seslere uyanmış ve kapalı olan yatak odasının kapısında ağlaşıyorlardı.Adam ‘’işini’’ bitirip evden çıkınca Meryem çocuklarını sakinleştirip doyurmuş,onları ev sahibine emanet ederek annesinin evine sığınmıştı.Boynundaki ve vücudunun değişik yerlerindeki çürükler en fazla on gün içinde geçmişti ama o gün başlayan evlat hasreti ve dolayısıyla evlat acısı o ölene kadar bitmemişti.
Bazı ızdırapların sirayeti nesiller boyu sürebiliyor.Annesiz ve babasız; babaannede büyümüş bu iki çocuktan çok sağlıklı algılamalar ve ilişkiler beklemek elbette ve maalesef mümkün değildir.Babalarının hiddet ve şiddetiyle annelerini görmeleri onbeş yıl engellenmiş,kafaları sürekli,’’annenniz sizi bıraktı,sizi istemiyor,o bir kötü kadın’’şeklinde hastalıklı fikirlerle doldurulmuştu.
Onbeş yıl sonra Rana onsekizini doldurunca babasından gizli annelerini görmek istedikleri haberini ortak bir dostla annelerine duyurdu.Çocuklarından uzak bir şehirde yaşayan,bu süre içinde ikinci kez evlenmiş,iki çocuk sahibi daha olmuş olan Meryem çocuklarının görüşme talebini sevinçle karşılamış ve diğer iki çocuğunu da alarak buluşmaya uçarak gelmişti.Onbeş yıl birbirlerini babanın korkusu ve Meryem’in ailesinin vurdum duymazlığı yüzünden göremeyen anne ve çocukları büyük ve çok derin bir özlemle günlerce buluşup koklaşmışlardı.Rana annesine sokulup; ’’anne sana hiç durmadan anne demek istiyorum’’diye ağlamış,Berk ‘’ilk kez elimi bir kadın tuttuğunda onla sevişmek istemiyorum’’diye ‘’delikanlıca’’ bir espri yapmış ve annesinin ona doyasıya sarılmasına izin vermişti.O günden sonra ayrı geçen günlerin acısını çıkarmak istercesine birbirlerine her fırsatta sımsıkı sarılmışlardı.
Rana yukardaki mesajı annesine attığında Meryem’e göre ‘’yeniden doğuş’’ gerçekleşeli yedi yıl olmuştu.Bu süre içinde Rana evlenmiş (ilk eşinin dengesizliğinden korkan eşi onun düğüne gitmesine izin vermemişti) bir de bebeği olmuştu.Yani artık kendisi de bir ebeveyn ve kadındı.
Meryem’in ikinci evliliğinden olan kızı onsekiz yaşındaki Buse annesini ilk kez böyle görüyordu,büyük bir telaş ve endişeyle telefonu alıp mesajı okudu.Ve babasına ulaşarak artık iyice kendinden geçmiş olan Meryem’i hastaneye götürdüler..’’Kalp spazmı’’ demişti doktorlar ve birkaç gün sonra bir torba ilaçla eve döndüler.Hiç bir ilaç içindeki; hani o kalbinin altıyla midesinin üzerine denk gelen yerdeki acıyı dindirmiyor,aksine sızısı giderek tüm vücuduna yayılıyordu.Günlerce öylece,kireç gibi,hiç konuşmadan,ölmeden,sırtüstü yattı.Arada bir gözyaşları yanağına süzülüyor,ama ne burnu akıyor ne de yüzünün ifadesi değişiyordu.Tıpkı ağlayan bir duvar gibiydi.Bir ara Buse annesine zorla çorba içirmeye çalıştığı bir ara ‘ben anayım,o da ana’diye mırıldandı Meryem.
Ertesi gün onu yatağında ölü bulduklarında son işkencesini görüp evden ayrıldığı gün yanına aldığı,yıllarca saklayarak,zaman zaman çıkarıp kokladığı ve gizlice ağladığı Rana ile Berk’in artık dolapta beklemekten renkleri değişmiş tişörtlerini yüzüne bastırmıştı.Nasıl ve ne zaman kalkıp onları aldığını hiç anlayamadılar.
Çünkü o bir anaydı…
Ve anneler mucizedir.
Seher Duman
YORUMLAR
Evet anneler mucizedir.Ve anneler yavrularından hiç bir koşulda vazgeçmemelidir.Sizin öykünüzün kahramanı yavrularını bırakarak anneliğin ruhuna ihanet etmiştir.Ben de o terkedilen çocuklardan biriyim ve asla affetmiyorum..
Anlatımınız çok güzeldi.Tepkim,yaramı deşmiş olmanızdandır.Mazur görün.Saygılar.