- 910 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SUÇLU
(İlkokul 4.sınıfa devam eden, kendisi küçük ama yazma isteği büyük olan, Zeynep Şule Evren bu hikayeyi kaleme aldı.)
BİRİNCİ BÖLÜM
- Zeynep kızım, vakit çok az kaldı. Kalk ve kahvaltını yap artık.
Neden beni annem hep uykunun en tatlı yerinde uyandırır ki? Biraz geç yattığım doğru. Akşam “Beşinci Boyut”un hem yeni hem de eski bölümünü izledim. Bundan ödevimi yapmadığım sonucunu çıkarmayın. Televizyonun karşısına geçmeden önce tüm ödevlerimi bitirdim.
Yataktan kalktım. Banyoda elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa geçip kahvaltı masasına oturdum. Bir parça ekmeğe çokokrem sürdüm. Babam çoktan evden çıkmıştı. Benim hem annem hem de babam öğretmen. Annemle aynı okula gidiyoruz. Tabi ki ben öğretmen değilim, ben üçüncü sınıf öğrencisiyim. Okul önlüğümü giyip banyoya gidiyor ve aynanın karşısında saçlarımı tarıyorum.
- Kızım hava soğuk, saçlarını ıslatma, yoksa soğuk alacaksın yine.
- Tamam anne.
Bu arada en sevdiğim tokam nerede benim? Şu kelebekli, kırmızı toka… Şimdi bunu anneme nasıl söyleyeceğim? Eşyalarımı kaybetmede ne kadar iyi olduğumu söyleyecek bana. Bir eşyayı kaybetmek o kadar da zor değil. Azıcık dikkatsizlik yeter. Neyse bugün şanslıyım. Kısa sürede tokamı buluyorum. Saçlarım kahverengi ve uzun. Gözlerimse açık kahverengi. Saçlarımı topladım. Montumu giyindim. Artık hazırım.
- Güzel kızım, hiçbir şeyi unutmadın değil mi?
- Hayır anne, her şeyimi kontrol ettim tamam.
Annem kapıyı açıyor, ben de ayakkabılıktan ayakkabılarımı alıp giyiyorum. Otobüs durağına yürüyoruz. Ben annemle okula hep otobüsle giderim. Az sonra otobüse biniyoruz.
Orta kapıya yaklaşıp ayakta bekliyoruz. Okulumuz sadece birkaç durak ileride. Havalar güzel olduğunda bazen annemle okula yürürüz. Otobüsten inerken gözüme yeni çiçek açmış ağaçlar çarpıyor. Her şey ne kadar da güzel. Kışın son demlerini yaşıyoruz. Çiçekler ve yeşil çimenler, bize baharın gelişini müjdeliyor.
Birkaç dakika yokuş aşağı okula doğru yürüyoruz. Okulun bekçisinin yanından geçip bahçeye giriyoruz. Bahçenin bir kenarında kendi aralarında koyu bir sohbete dalmış dört sınıf arkadaşımı görüyorum. Dersin başlamasına 20 dakika var. Annemden izin alıp soluğu arkadaşlarımın yanında alıyorum.
-Merhaba arkadaşlar! Ne yapıyorsunuz böyle?
-Bir şey yapmıyorduk, sadece sohbet ediyorduk. Diye cevap veriyor Betül.
Şakayla karışık bir ses tonuyla soruyorum:
-Kızlar yoksa beni mi çekiştiriyordunuz?
Bu defa Verda biraz safça sorumu cevaplıyor:
-Hayır, sadece Pazartesi günü olacak sınavı konuşuyorduk.
Müberra biraz düşünceli görünüyor.Bir sorunu mu var acaba diye düşünüyorum.
Ama bunu diğer arkadaşlarımın önünde ona sormak istemiyorum. Her neyse ben bir ara fırsat bulup Müberra’nın canını sıkan bir şey olup olmadığını sorarım. Ben ona bunu sormayı unutsam bile o bana mutlaka açılır. Övünmek gibi olmasın ama arkadaşlarım tüm sorunlarını benimle paylaşırlar.
Bu düşünceler bir şimşek gibi zihnimden geçerken aniden zil çalıyor. Ümran:
-Haydi kızlar sınıfa gidelim. Derse geç kalmak istemeyiz değil mi?
Derse girince içimi bir sevinç kaplıyor. Ben ödevlerini düzenli bir şekilde yapan çalışkan ve başarılı bir öğrenciyim. Öğretmenlerim ve arkadaşlarım beni çok seviyor, ben de onları çok seviyorum. Eskiden sınıf başkanıydım. Şimdi ise Betül sınıf başkanı.
- Ah!!! İşte öğretmenim de geldi.
İKİNCİ BÖLÜM
Teneffüs zili çaldı. Bu üçüncü teneffüs. Topumu aldım. Koridorda arkadaşlarımla oynamaya başladım. Bir öğretmen bizi gördü ve:
- Çocuklar, burada oynamayın. Gidin dışarıda oynayın, dedi. Biz de dışarıya çıktık ve oynamaya başladık. Oyunumuzun adı yakar toptu. Sonra yine zil çaldı. Dördüncü derse giriyorduk. Dördüncü ders din kültürüydü. Öğretmenimiz bize hikaye anlatmaya başlamıştı. Ege diye bir arkadaşım benim sırama geldi. Çünkü benim yanımda Mustafa adında bir erkek öğrenci vardı. O Ege’nin en iyi arkadaşlarından biriydi. Sonra öğretmenimiz birlikte oturmamıza izin vermedi. Çünkü herkes birbiriyle konuşuyordu. Bu yüzden de öğretmeni dinlemiyorlardı.
Öğle yemeğine gitme zili çaldı. Zil çalmasaydı da yemeğe gideceğimizi anlayabilirdik.
Çünkü saat on ikiydi. Bu arada Din Kültürü öğretmenimiz bize bir defter verdi.
Ben merakla öğretmenime:
- Öğretmenim, bu defter ne defteri? diye sordum.
Öğretmenim:
- Bu defter sizin iyilik defterinizdir,dedi. Ben:
- Biz bu deftere ne yazacağız, diye sordum. Öğretmenim:
- Bu deftere yaptığınız iyiliklerinizi yazacaksınız. Bakalım en çok iyiliği kim yapacak? Ben, Ümran, Müberra, Betül, Verda yemeğe indik.
Yemekte pek sevdiğimiz şeyler yok. Herkes birbirine yemek vermek istiyor. Sonra da arkadaşlarım, küsmesinler diye arkadaşlarımın verdikleri yemekleri yemek zorunda kalıyor. Ben de tatlımı arkadaşım Müberra’ya verdim.Yemeğimi on ikiyi on beş geçe bitirdim. Yani on beş dakika yemek yedim. Sonra ben ve arkadaşlarım yemekhaneden çıktık.
Arkadaşlarımla sohbet etmeye başladık. Sınıfa giderken arkadaşımın ayağı kaydı ve sonra onu sağlık ocağına götürdük.Ayağına yara bandı yapıştırdık.Bayağı zaman kaybettik.
Sınıfa gidiyoruz. Sınıftan topumu almak için bir arkadaşımı görevlendirdik.
Arkadaşım topu almaya gitti ve topu bize getirdi. Biz yine koridorda oynamaya başladık.
Nöbetçi bir öğretmen oyunumuzu bozdu:
- Çocuğum başka oynayacak yer bulamadınız mı? Koridorda oynanmaz diyorum size kaç kere. Ama siz niye dinlemiyorsunuz, anlayamıyorum. Bir daha sizin burada oynadığınızı görmeyeceğim. Eğer görürsem çok fena olur ha!
Biz sinirlendik ve sınıfa girdik. Arkadaşlarımla voleybol oynamaya başladık.
Bu arada ben iyilik defterine yaptığım iyilikleri yazmaya başladım. Arkadaşlarım da iyilik defterine bir şeyler yazmak için sıraya girdiler. Arkadaşlarım iyilik defterine bir şey yazmak için kavga ediyorlar. Ben kavgalarından oldukça rahatsız olduğum için topumu alıp arkadaşlarımla dışarıya çıktım.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Dışarıda arkadaşlarımı görüyorum. Arkadaşlarım beni bekliyor. Onların yanlarına gittim. Arkadaşlarım, benim geri dönüp montları almam gerektiğini söylediler. Ben:
-Ben niye alıyormuşum? Gidip siz alsanıza! Hem ben daha yeni geldim. Ben almam, demiş olayım. Ruhsar:
-Ama biz iki saattir seni bekliyoruz. Lütfen sen git al. Ben onlara kıyamayıp acıdım. Hem ben geç kalmıştım. Bu da bana ceza olsun. Ben:
- Peki öyle olsun. Ben gidip montları alıyorum. Bu top sizde kalsın.
Ben gelene kadar ona iyi bakın. Sakın sakına onu kimseye vermeyin, tamam mı? Eğer verirseniz sizinle küserim demiş olayım ha. Hey onu size emanet ediyorum. Emanete sahip çıkılır. Benim güvenimi azaltmayın. Yoksa bir daha hem size oynatmam hem de size bir daha güvenmem. Betül:
- Tamam tamam sahip çıkarız sen hiç merak etme! Haydi çok konuştuk ve ben çok üşüdüm. Sen hemen git, montlarımızı al. Bizi de daha fazla üşütme.
-Tamam tamam, kızma. Hemen gidip alırım.
Ben sınıfa gidiyorum. Arkadaşlarımdan bazıları sınıftalar. Onları görüyorum.
İçimden:
-Hemen şu montları alayım da buradan sıvışayım. Hem ne kadar çabuk olursam o kadar iyi olur. Çünkü oyun oynamaya daha fazla vakit kalır. Arkadaşlarıma:
-Arkadaşlar! Burada ne yapıyorsunuz acaba? Sueda:
- Hiç ben tahtaya bir şeyler yazıyorum. Bazıları da oyun oynuyorlar. Yani pek bir şey yapıyor sayılmayız.
Ben:
-İyi o zaman haydi güle güle! diyerek sınıftan ayrılıyorum. Montlar elimden uçuyormuş gibi oluyor. Az sonra dışarıdayım.
Müberra’nın montunu Yavuz çekiştirmeye başlıyor. Müberra:
- Montumu bıraksana! diyor. Sonunda Yavuz bırakıyor. Sonra arkadaşlarım:
-Nerede kaldın Zeynep? İki saat seni bekliyoruz.
- Geldim işte görmüyor musun? Haydi oynamaya başlayalım mı?
-Başlayalım başlamasına da birkaç kişi daha lazım. Aaaaaaa! Bak şuradaki arkadaşlarla oynayalım olmaz mı?
-Olmaz. Onlar bizim sınıftan değil. Bizim sınıftan olması gerekiyor.
-O zaman Müberra alsın birkaç kişi! Sakın bana bakmayın. Ben montları getirdim. Bir daha sınıfa gitmem de gidemem de.
- Tamam, Müberra alsın birkaç kişi. Müberra:
-Niye ben alıyormuşum birkaç kişi? Ben:
-Lütfen Müberra sen al. Müberra:
Tamam. Müberra sınıfa gidiyor. Sueda’yı ve birkaç kişiyi daha alıp geliyor. Ben:
- Şimdi başlayalım mı? Ruhsar:
- Başlayabiliriz. Sonra oyuna başlıyoruz. Herkes sevinçle oyunu oynuyor. Ben de sevinçliyim. Sonra Müberra topu yanlış yere atıyor. Top merdivenden düşüyor. Fatih topu alıyor ve Yavuz’a veriyor. Yavuz topu bana vermek istemiyor. Yavuzdan topu almaya çalışıyorum. Fakat o da ne? Yavuz’un yüzünde büyük bir öfke dalgalanıyor. Aniden Yavuz şişeyle kafama indiriyor. Ben ne olduğunu anlamamış bir vaziyette dizlerimin üzerine çömelerek yerde sessizce ağlıyorum. Canım çok acıyor ama sessiz hıçkırıklarımı sanırım benden başka kimse duymuyor. Sonra neden bir çift güçlü kol beni çömeldiğim yerden kaldırıyor.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ben yerden kalktım. Ama öğretmenimin yardımıyla kalktım. Bir yere oturdum. Vücudum çok ağrıyor. Arkadaşalrım Yavuz’un bana vurduktan sonra korkarak okuldan kaçtığını söylüyorlar. Az sonra bütün bu olanları unutup arkadaşlarımla oynamaya başlıyorum.
Arkadaşlarım taş atmaca oynuyorlardı. Ben de onlara taşlar getiriyordum. Topumu çimenlerin arasına koydum. Montumu da topumun üstüne koydum. Arkadaşlarımla birlikte oynamaya devam ettim. Arkadaşım Fatma, benim montumun üzerine yattı. Sonra kalktı. Ben montumun altında şişman bir şey göremeyince montumu kaldırdım ve altına baktım. O da ne? Topum patlamışta benim haberim yok. Sonra zil çaldı. Sınıfa girdim. Öğretmenim sınıfa girdi ve biz ayağa kalktık. Öğretmenim bir soru sordu ve bu soruya Yavuz’un cevap vermesini istedi. Yavuz’u göremeyince telaşa kapıldı. Teneffüs zili çaldı. Öğretmen bir öğretmene olanları anlattı. Sonra ders zili çaldı. Öğretmenim arkadaşlarıma: “Yerinize oturun.” diyor. Bazı arkadaşlarım öğretmenin söylediklerini dinlemiyorlar, hala teneffüsmüş gibi oynuyorlar. Betül başkanlığını yapmaya çalışıyor. Ama arkadaşlarım onu dinlemiyor. Onlar oyunlarına devam ediyorlar. Betül:
-Öğretmenim ben onları uyarıyorum ama beni dinlemiyorlar ki!
Öğretmenim:
-Betül sen görevini yap yeterli. Onlar için en büyük ceza öğretmenin onlarla ilgilenmemesidir. Sen dinlemeyenleri kağıda yaz. Ben onlara ne yapacağımı bilirim. Betül:
-Tamam öğretmenim.
Öğretmenimiz sinirli bir şekilde bize:
-Herkes yerine otursun. Oturmayanlar ve beni dinlemek istemeyenler şu sıraya geçsinler, orada ne yaparlarsa yapsınlar. İster orada oyun oynasınlar, ister başlarını sıraya koyup yatsınlar. İsterlerse de dersle ilgilenmeyip uyusunlar. Diğer öğrencilerimin haklarına niye girsinler ki! Ben isteyenlere, gerçekten öğrenmek isteyenlere ders veririm. İstemeyenlere vermem. Burada zorla ders vermem ben. Hakkıyla öğrenmek isteyenlere ders veririm. Bize bir şey olmaz ki, olan size olur. Dersten geri kalır ve büyüyünce sorumsuz olursunuz. Bu gerekten kötü bir şey. Ben size o kadar değer veriyorum, sizin yaptıklarınıza bakın. Ben galiba size çok değer veriyorum. Bu yüzden şımarıyorsunuz.
Ruhsar:
- Öğretmenim Yavuz’a ne olmuş. Çok merak ettik de. Yavuz’a ne olduğunu anlatır mısınız?
Öğretmen:
-Siz ilk önce kendinizi toparlayıp düzeltin de öyle. Yoksa korkarım daha da çok şımaracaksınız. Hem bir düşünün siz bunu hakediyor musunuz? Hem bakın kaç dakika geçti hala susmadınız. Diğer hakkıyla öğrenmek isteyen öğrencilerimin hakkına girdiniz ve hala utanmıyorsunuz. Yavuz’un nerede olduğunu bilmiyorum.
Yusuf utanma duygusuyla öğretmene dönerek:
- Öğretmenim çok özür dilerim. Sizi çok üzdüm. Ardından Ahmet:
-Öğretmenim ben de çok özür dilerim. Sizin güveninizi azalttığım için ve sizi çok üzdüğüm için özür dilerim. Daha sonra Verda:
-Hangi defterlerimizi açacağız öğretmenim? Öğretmen:
-Hangi defter olacak kızım matematik defterlerini açacaksınız. Zaten yeterince zaman kaybettik daha fazla zaman kaybetmeye tahammülüm yok! dedi. Öğretmenimiz Yavuz’u merak etmişti. Ailesine ne diyecekti şimdi? Çok telaşlıydı.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Daha sonra eve gitme zili çaldı. Ben annemin odasına gidiyorum. Annem kaşımın biraz altındaki morluğu görünce bana:
-Kızım ne oldu sana? Kaşının altındaki morluk da nedir öyle? Ben anneme:
-Anneciğim bir şey yok. Boş ver. Annem sinirli bir şekilde karşılık verdi:
- Nasıl boş vereyim kızım? Ne oldu çabuk söyle. Ben üzgün bir şekilde:
- Yavuz vurdu, dedim. Annem:
-Neden vurdu? Ben:
- Evde anlatırım. Dedim.
Ben biraz oturdum. Annem:
- Kızım kalk haydi eve gidelim, dedi sinirli bir şekilde. Ben:
-Tamam anne gidelim.
Otobüse biniyoruz. Eve vardığımızda annem bir an bile beklemeden hemen kolumdan çekti ve babama kaşımın altındaki moruğu gösterdi. Babama da olanları anlattım, anneme de. Annem bana dönerek:
- Sen niye bütün bu olanları öğretmenine anlatmadın? Ben sustum. Sonra babam bana:
-Yavuz seni aradı. Seninle görüşmek istedi. Ama ne yazıkki sen evde yoktun. Annenle birlikte okuldaydın. O yüzden de evde olmadığını söyledim. Sonra telefon çaldı. Ben cevap verdim:
-Alo?
-Alo Zeynep ben yavuz. Ben senden özür diliyorum. Öğretmen bana kızacak diye, okuldan kaçtım ve bir camiye gittim. Orada Allah’tan af diledim. Sana kötü bir şey oldu diye çok korkmuştum. Kendimi kötü bir şuçlu gibi hissettim. Camide saatlerce ağlayarak Allah’a dua ettim. Sonra camiden çıkıp oralarda yakında ki bir parka gittim. Suçumu kabul ediyorum. Lütfen beni affet. Ben:
-Hatanı anlaman yeterli. Ben seni affediyorum.
Yavuz’un birden sesi değişti. Anladım ki içini bir sevinç kaplamıştı. Benim onu affetmem onu çok ama çok mutlu etmişti. O bana:
-Beni affettiğin için sana çok ama çook teşekkür ediyorum. Ben:
-Bir şey değil,dedim.
Sonra telefonu kapattım.
Ertesi gün annemle okula gittik. Ben ödevlerimi dün annem okuldayken bitirdim. Bu yüzden de annemin odasına gidip ödevlerimi, çantamı, ve diğer başka eşyalarımı aldım. Sonra sınıfıma gittim. Eşyalarımı bir kenara bırakarak montumu çıkardım ve astım. Montum yere düştü. Onu yerden aldım ve yeniden astım. Montum yine yere düştü ve ben onu yeniden astım. Ben arkadaşlarıma bir şeyler göstermeye başladım. Daha sonra sorular sordum.
Bir süre sonra Yavuz geldi. Ben hiç fark etmedim. Arkadaşlarım ona bakıyorlar. Ben de arkadaşlarımın baktığı yere baktım ve Yavuz’u gördüm. O bana suçlu gözlerle bakıyor. Ortalık bir an sessizliğe kapılıyor. Hiç kimseden”Çıt” çıkmıyordu. Yavuz ayaklarını yere sürerek yanıma doğru yaklaştı. Elinde bir şey vardı ve bana :
- Özür dilerim Zeynep. Beni affettiğin için de çok teşekkür ederrim. Bu hediye senin için. Beni affettiğin için. Ortalık daha sessiz oluyor. Sonra ben:
- Teşekkür ederim, diyorum. Böylece sorun çözülüyor. Hepimiz çok mutluyuz.
ZEYNEP EVREN
9 yaşındayım
Dördüncü Sınıf Öğrencisiyim
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.