Fatoş Güney'le Söyleşi
-İlk önce Yılmaz Güney’le nasıl tanıştınız,kısaca anlatır mısınız?
-Fatoş Güney-Yabancı bir okula gitmekteydim o dönemde.Bir arkadaşımın eşi yönetmendi.Yılmaz Güney’le birlikte çalışmaktaydı.Ziyaret için gittiğimde,tesadüfen Yılmaz Güney’le karşılaştım.1970 yılında evlendik.
-Yılmaz Güney size "Kitoş" diye hitap ederdi.Bu ad nasıl çıktı ortaya?
-Sanıyorum,hatırladığım kadarıyla,evliliğimin ilk günlerinde,Kitoş adında bir kovboy filmi sinemalarda gösteriliyordu,o filmden çağrışım bu ad.
-Yılmaz Güney’i,en yakını Fatoş Güney nasıl değerlendiriyor?
-Fatoş Güney-Yılmaz Güney herkes için olduğu gibi,benim için de çok yönlü bir insan,aynı zamanda bir eş,çocuğumun babası.Yılmaz Güney’in çok büyük yanlışlıkları yoktu.Zaman zaman aramızda bazı anlaşmazlıklar olmasına karşın,genelde uzlaşmaz çelişkilerimiz olmadı.Ben hiçbir dönemde feminist olmadım çünkü.Feminist derken bunu tırnak içinde söylüyorum.Feminizm konusu bugün kadın haklarından daha ötelere,bir erkek-kadın rekabetine dönüştürüldü bazı kesimlerde.Ben her zaman değişimin toplumsal olacağına inandım.Kadın-erkek eşitliği,sınıfların ortadan kalkmasıyla mümkündür.Tek başına bir kadın olarak,haklar elde etmeye çalışmadım kendi evlilik ilişkim içerisinde.Uymamız gereken bazı şeyler vardı.Bunlar toplumun değişmesiyle birlikte,çok uzun sürede değişecek şeylerdir.Ancak Yılmaz bu konuda oldukça toleranslıydı.Uzun yıllarımız ayrı geçti,ama her zaman kendi toplumsal değerlerimize önem verdim.Onları korumaya özen gösterdim.Bundan dolayı aramızda anlaşmazlıklar olmadı.Yılmaz her zaman şunu söylemişti:" Ben de toplumumuzun gerici-feodal yanlarını içimde taşıyorum.Zaman zaman bunları eşime de uyguluyorum." Ancak bunların bilincindeydi ve kendisini sürekli eleştirip değiştirme çabası vardı.
-16 Mart 1972 akşamı evde götürülmeyi bekleyen Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney’le,Paris’te kansere savaş açmış Fatoş Güney arasında ne gibi farklılıklar var?
-Fatoş Güney-O dönemde henüz bilinçli değildim.Daha çok sezgilerimle bir şeyler kavramıştım.Yılmaz’la evlendiğimde 18 yaşındaydım.1970 yılının Haziran ayında evlendik.Bazı gerçekleri Yılmaz’ı tanıdıktan sonra görmeye başladım.Kırsal kesimi ilk olarak onun aracılığıyla tanıdım.Daha önce İstanbul’da,dünyadan kopuk,toz pembe bulutlar üzerinde bir hayatım vardı.Varlıklı bir aileden geliyordum,ama ailem geleneklerini,göreneklerini korumuş iyi bir aileydi.Maddi unsurların yozlaştırmadığı bir aileydi.Belli bir temelim vardı,ancak bu farklıydı.Yılmaz’la birlikte sosyal gerçekliği tanıdım.O zamanlar kendi gözlemlerimle,sezgilerimle,Yılmaz’ı tanımamla sınırlı bir yapılanmam vardı,bu sonradan gelişti.Yılmaz ’ın tutuklanışı,toplumsal değişimler,fırtınalar beni de geliştirdi.1982’de durum daha farklıydı.1982 yılında kanserle ilk karşılaştığım zaman zayıflığa,telaşa kapılmadım,kendimi her zaman güçlü hissettim.Kanseri de yeneriz diye düşündüm.Taş duvarları,demir parmaklıkları,tel örgüleri aştık,kanseri de mücadelemizle,irademizle yeneriz diye düşündüm.Hastalığını ona söylemedim.Hastalığını bilmiyordu ya da bana hissettirmiyordu.Beslenmeden kemoterapiye kadar her an dikkat,özen göstermek gerekiyordu.Benim bir sözüm var, "hayatın dediği olur" , "kaderin dediği olur" şeklinde halk arasında söylenen sözün,benim tarafımdan değiştirilmiş şekli.Bir yere kadar hayatı değiştirmekte başarılı olabiliyorsunuz,bir yerden sonra bazı olanaksızlıklar sözkonusu.
-Yılmaz Güney’in cezaevinde olduğu süre içinde ne gibi zorluklar,sıkıntılar yaşadınız?
-Fatoş Güney-Ben bunlardan söz etmeyi hiçbir zaman istemedim.Çünkü yıllar sonra geçmişimi değerlendirirken şu şu sıkıntıları,zorlukları çektim,şöyle maddi olanaksızlıklar içindeydik demek bana doğru gelmiyor.Kimi zaman paramız yoktu,kimi zaman bir şehirden başka şehre gitme sonucunda,oradaki yaşama alışmanın zorluklarını yaşadık vs.Ama ben hiçbir zaman ne kadar kötü şeyler yaşadık diye düşünmedim.Yaşanan her şey bizi zenginleştirdi.Pahalı hayat deneyleri bizleri derinleştirdi.O günlerde yaşadıklarımızı,olumsuz şeyleri bile kazanç hanesine yazdım.Yaşadıklarımdan yakınmak istemiyorum.
-Vakfın kuruluş amacı nedir?Önümüzdeki dönemde ne gibi etkinlikler düşünüyorsunuz?
-Fatoş Güney-Özet olarak Yılmaz Güney’in sinema ve kültür anlayışını yaşatmak.Onun anlayışı çerçevesinde yeni şeyler üretmek.Ancak bu maddi olanaklara bağlı.Biz bu vakfı hiçten var ederek kurduk,güçlü bir sermaye birikimimiz yok.Önümüzdeki ilk aşılması gereken zorluk,Yılmaz’ın filmlerinin negatiflerinin tamir edilmesi.Çünkü biliyorsunuz 104 tane filmin negatifleri toplanarak imha edildi.Geriye 10 tane filmi kaldı.Bunlardan 6 tanesinin acilen tamire ihtiyacı var.Bu filmler tamir edilmediği sürece,bu negatiflerden yeni kopyalar üretmek,yeni kuşaklara tanıtmak mümkün olmayacak.Bu tamirat için 1,5 milyar gerekmekte.Kültür Bakanlığı 400 milyon liralık destekte bulundu.Ancak bu yetersiz.Yeni kaynaklar yaratmaya çalışıyoruz.Bir dahaki yıl Eylül-Ekim aylarından itibaren,onuncu ölüm yıldönümü nedeniyle Türkiye çapında büyük şehirlerde,seminerler,paneller,toplu film gösterimleriyle Yılmaz Güney’i genç kuşaklara tanıtacağız.
-Sinemacı,edebiyatçı,politikacı Yılmaz Güney’lerden hangisini en çok sevdiniz?
-Fatoş Güney-Bunların hepsi birbirine bağlı oldu onun yaşamında.Sinemasını,kalemini,her zaman inandığı fikirler doğrultusunda kullandı.Bu üçü,Yılmaz Güney’i tanımlarken bence birbirinden ayrılamaz.Ama salt politika yapmasını arzu etmedim.Çünkü Türkiye’de hem politika düzeyi çok düşük hem de bir sanatçı olarak Yılmaz’ın daha farklı yapabileceği şeyler vardı.Sanatçı yönünü önplana çıkarmasından yana olmuşumdur her zaman.Kendisiyle bu konuda tartışırdık,sanatçı yönünün önde olmasını ben de kendisine zaman zaman söylerdim.Ancak dediğim gibi tek başına sanat yapmak da mümkün değildir.Sanat toplum içindir,toplum için yapılıyorsa,sanatçının belli bir politik formasyonunun olması gerekir.
-Yılmaz Güney,sinemamızda Umut filmiyle birlikte bir dönüm noktası yarattı.Sistemden kopuş sayesinde nitelikli ürünler vererek sinemamızı dünyaya taşıdı,tanıttı.
Vakıf,Yılmaz Güney’in devrimci sinema anlayışını ilerletmek,geliştirmek noktasında yeni film üretimleri düşünüyor mu?
-Fatoş Güney-Bir film yapmak oldukça masraflı.Amaçlarımızın arasında yeni film projeleri var.Ancak maddi olanaklar kısıtlı.
-Yılmaz Güney’in hayatını konu alan bir sinema filmi düşünüyor musunuz?
-Fatoş Güney-Daha önce Fransa’da,Güney Filmcilik bir belgesel yapmıştı.Belgeselde Yılmaz’ın filmlerinden kesitler ve Türkiye’nin panoraması iç içe verildi.Bu filmde,Yılmaz Güney’i genel hatlarıyla ortaya koymaya çalıştık.Elbette ki bu film,bütünüyle Yılmaz’ı anlatmıyordu.Yılmaz Güney’i anlatmak için saatleri bulan bir film yapmak gerekiyordu.Bu film 1 saat 25 dakikaya sığdırılmıştı.Belgesel film dışında bir film projemiz var.
-Yılmaz Güney, son olarak Duvar filmini çekebildi.Ölmeden önce tasarladığı başka projeler var mıydı?
-Fatoş Güney-Çok projeler vardı.Afrika’dan Asya’ya,Latin Amerika’ya kadar uzanan bir ağ ile ilgiliydi bu projeler.Örneğin İran Kürdistanı ile ilgili bir film yapmak istiyordu.Oraya gitme hazırlıkları yapıyordu.Fransız televizyonunda gösterilecekti.Yunanistan,Güney Afrika ve İspanya ile ilgili projeleri vardı.
-Yılmaz Güney,Güney dergisi ile belli bir politik hareket yaratma çabası içine girdi.
Dergi belli bir çevre yarattı,ama kalıcı ilişkiler kurma çabası sonuç vermedi.Sonuçta bir avuç insanla yakın ilişkiler sürdürmek zorunda kaldı.80 öncesi solun politik durumu sizi ve Yılmaz Güney’i nasıl etkiledi?
-Fatoş Güney-Politik mücadele sonucunda insanlar çeşitli politik görüşlerin sahibiydi,ama her an belli değişimler sözkonusu oluyordu.Yılmaz da o dönemde hapiste olduğundan ötürü, kendi siyasi fikirlerini yazarak insanlara ulaştırmaya çalıştı.Ancak bir sürü ayrılık sözkonusuydu o zamanlar.Şimdi de olduğu gibi,ama o dönemde daha yoğun ve keskindi.Yılmaz’ı bu durum olumsuz etkilemedi.O doğru bildiklerini yazıyordu,savunuyordu.Ancak Yılmaz Güney yaşasaydı o günlerdeki fikirlerini hala savunur muydu?Değişen koşullara göre yeni yorumları olacaktı elbette.Ancak bazı şeyler var ki,örneğin Kürt sorunu gibi,bugün hala geçerli olan bir sorun,bununla ilgili getirdiği görüşler de doğru.Yılmaz’ın siyasi yazılarını üç kitapta toplamıştık.Yılmaz yaşasaydı,siyasi hayata atılıp,örneğin bir siyasi parti kursaydı,sanıyorum güçlü bir potansiyel oluştururdu.Birçok sorunda daha gerçekçi olacağı için taraftarı da çok olurdu.Özellikle Kürt sorununda daha iyimser sonuçlara yol açabilirdi,alternatifler yaratıp olumlu bir rol oynayabilirdi.
Sovyetlerin sosyal-emperyalist olduğu konusunda bir mücadele yürüttü her zaman.Sovyetlerin kendi içinde çöküşünü çok daha önceden gördü ve tespit etti.Sovyetlerin dağıldığını görseydi şaşırmayacaktı.Sağlıklı tespitleri vardı.
-Yılmaz Güney ömrü boyunca çevresinde sağlıklı bir sinema ekibi yaratmaya çalıştı.
Arkadaş seçiminde zaman zaman hatalar yapabildiğini,çevresinde çıkarcı insanların olduğunu da söylemişti.
-Fatoş Güney-Çevresinde her zaman olumsuz insanlar oldu,olumlu insanlar da oldu.Ancak kendi istediği gibi bir ekip kurabilecek zamanı da olmadı.Zamanının büyük bir kısmı hapishanelerde geçti.Hapishanelerde film yapımlarını gerçekleştirdi.
-Yılmaz Güney,Sürü-Düşman-Yol senaryolarını çekebilseydi farklılıklar olur muydu?
-Fatoş Güney-"Eğer bu filmleri ben hayata geçirseydim,bu filmler daha farklı olurlardı" derdi kendisi de.Ama o dönemde filmleri yapan arkadaşlar da,Yılmaz’ın senaryolarına sadık kalarak hayata geçirmeye çalıştılar.
Yılmaz Güney,kendisi çektiği zaman senaryosuz çalışırdı.Kafasından çekerdi filmleri.Film önce kafasında tamamlanıyordu.Senaryo yazmamasının nedeni filmleri kağıt üzerinde bitirmemekti.Kafasında belli şeyler kuruyordu,belli notlar alıyordu,filmin çekimi sırasında yeni şeyler gelştiriyordu.Filmin çekim süresi onun için canlı bir organizmaydı,sürekli yeni şeyler aklına geliyordu.Yılmaz Güney bir sinema dahisiydi.Bunu Avrupa’da da söyledi eleştirmenler.Müthiş bir yaratıcı gücü vardı.
-Güney Filmcilik’ten söz eder misiniz?
-Fatoş Güney-Güney Filmcilik’ten birçok idareci gelip geçti.Yılmaz’ın hapishanede olması onun müdahale olanağını azaltıyordu.Umut’tan itibaren çekilen filmleri Güney Filmcilik yapmıştır.Zaten geride 10 filminin kalmasının nedeni de Güney Filmcilik.Filmlerinin yok edileceği düşüncesiyle 10 filmi yurtdışına göndermiştik.Yoksa bugün bu filmler de olmayacaktı.
-Atilla Dorsay kitabında Duvar filmini de değerlendiriyor.Duvar’da belli abartıların olduğunu söylüyor.Bunu da Yılmaz’ın cezaevinde birikmiş düşüncelerini birden boşaltma çabasına bağlıyor.Duvar filmini değerlendirir misiniz?
-Fatoş Güney-Bence bu doğru bir değerlendirme değil.Atilla Dorsay iyi bir eleştirmendir,ama bu konuda doğru bir teşhis yapmamıştır.Duvar filmi hapishanedeki çocukları anlatır.Yılmaz,olayları abartmak değil hafiflettiğini söylüyordu."Eğer" diyordu "ben gerçeği olduğu gibi anlatırsam,inanılmazlık yaratabilirdi." Çünkü orada yaşananlar inanılmazlık derecesindedir ve bir sürü şeyi bu gerekçeyle hafifletti.Yani bu iş,isyanının,birikiminin,içindeki tepkinin sonucu böyle olmuş değildir.Hapishane gerçeğini bilenler bunu çok iyi bilirler.Ancak cezaevinde yaşamamış,olanları dinlememiş,yakınları hapishanelere girmemiş-çıkmamış insanlar böyle zannedebilirler.Yılmaz her zaman gerçekleri olduğu gibi anlatmaktan yanaydı.Tarihi gerçeklere ihanet etmemeyi birinci derecede önplanda tutardı.Örneğin Yol filmi hala güncel,benim bile bazı sahnelerinde tüylerim diken diken oluyor.
-Romanlarını,örneğin Boynu Bükük Öldüler romanını filme çekmeyi düşündünüz mü?
-Projelerimiz arasında onun romanlarını senaryolaştırıp film yapmak da var.
-Selimiye Mektupları,1974’e kadar ki yazışmaları kapsıyor.Daha sonraki süre içinde yazışma sözkonusu mu?
-O süreçten sonra yazışma olmadı.Çünkü daha fazla görüşme olanağı vardı.Selimiye Mektupları’nı yazdığı dönemde,haftada yalnızca bir kez,10 dakika görüşebiliyorduk.Arada tel örgü,demir parmaklık vardı.Birbirimize doğru dürüst bir şey anlatamadığımız için mektuplaşırdık.Diğer dönemlerde,Isparta’da,Kayseri’de,Ankara’da günde 20 dakika olmak koşuluyla,haftada 3 gün görüşebiliyorduk.
-Oğlunuzun Güney sinemasına bakış açısı nedir?Sinema alanında bir şeyler yapmayı düşünüyor mu?
-Fatoş Güney-Oğlu babasına hayran.Yılmaz öldüğünde oğluna ve kızına dedim ki:"Babanız çok güzel bir insandı,dürüsttü,mücadeleciydi.Ancak siz kendiniz olmalısınız.Halkınızın çıkarlarını koruyacaksınız.Bütün iyi değerleri içinizde taşıyacaksınız.Çünkü bu size miras.Ama siz kendi istediğiniz şeyleri yapacaksınız.Babanız sinemacı diye illa sinemacı olmak zorunda değilsiniz.Bu konuda kendinizi özgür hissedin.Kendinize özgü ayrı kişilikleriniz olsun.Babanızı her zaman örnek alın,ama kendinizi baskı altında hissetmeyin,yani babanız size baskı unsuru olmasın."
Yılmaz sinemada bir şeyler yapmayı düşünüyor.Ancak gerçekçi olmaya çalışıyor."Ben sinema yapacaksam,babamın yaptığı sinemayı yapamam.Çünkü o ayrı bir kuşaktı,farklı bir dünya idi.Ben onun yaptığı bir Umut’u,Ağıt’ı yapamam.Eğer ben sinema yaparsam bambaşka bir şey yaparım" diyor.Daha bir şey söylemek için erken.Yılmaz daha 20 yaşında,daha yeni biçimleniyor kafasında yapacakları.Belli bir birikime ihtiyacı var.Bakalım neler yapacak,ileride göreceğiz.İlle de çok önemli bir insan olsun demiyorum,ama dürüst,namuslu ve iyi bir insan olsun yeter bence.Öbür türlü çocuklarda bir kompleks gelişiyor.Babayı aşma isteği yanlış şeylere de yol açabilir.Onun için çocuklar üzerinde hiç baskı kurmadım.
-Selimiye Mektupları’nda size edebiyatla ilgilenmenizi,bir şeyler yazmanızı söylüyor Yılmaz Güney.Böyle bir çabanız var mı?
-Fatoş Güney-Var.Bir şeyler yazıyorum.Daha doğrusu kendimi yazıyorum,ama anı yazmak amacıyla değil.Biraz bir şeyler not etmeye başladım.Bu benim ilk denemem.Belki roman olabilir.Toplumsal olaylar bize nasıl yansıdı,biz nasıl yaşadık bunları?Ben nasıl yaşadım ve bende ne gibi değişikliklere yol açtı,etkiledi?Yılmaz’a duyduğum sevgi,hayranlık,inanç...Bütün bunlar olacak içinde.Böyle bir şey deniyorum,bakalım ne çıkacak ortaya.
-Söyleşi için teşekkür ederim.
Hayati Özen-1993
NOT:Bu söyleşi 1993 yılında,Yılmaz Güney Kampanyası kapsamında, Bursa Osmangazi Halkevi’nin Albatros adlı bülteninde yayınlanmıştır.Daha sonra ise Berlin’de, Akrep adlı kültür-sanat dergisinin Temmuz-Ağustos 1999 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.