- 762 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kan
Akşam saatleriydi. Hava soğuk ve ayazdı.
Yolda yürümekte zordur böyle havalarda. Bir yandan vücudunuzu saran bir titreme, üşümek, nefes alışverişlerinizde bile bir hızlılık bir hareketlilik söz konusudur.
Elleriniz cebinizdedir. Ve ellerinizi de cebinizden çıkaramamanın sıkıntısını yaşarsınız bir süre.
Kafanızda şapka, ellerinizde eldiven, ayaklarınızda kat kat çoraplarınız vardır ama soğuk iyice işlemiştir içinize...
Bir an önce kendinizi sıcak bir yere atmak istersiniz. Bu sıcak yerde soba ve sobanın üstünde kaynayan çay, hemen yanında içi su dolu güğüm, sobanın kenarında odunlar, kömürler ve tam karşısında bir sandalye beklemektedir sizi.
Adımlarınız hızlanır gittikçe, kar serpiştirmeye başlar gökyüzünden ve karın soğuğu alıp götürdüğünü düşünürsünüz. Böyle düşüncelerle teselli edersiniz kendinizi. Kar iyice hızlanmıştı.
Yenikapı’dan Çapa’ya doğru yürüyordum. Yalnızdım. Zaten ne zaman yalnız kalsam saatlerce ve amaçsızca yürüyordum. Cebimde hiç param yoktu. Gerçi param olsa yiyecek bir şeyler alır, karnımı doyururdum.
Çünkü sabah evden çıktığımdan beri ağzıma en ufak bir lokma bile koymadım. Karnım çok açtı. Millet caddesinden doğru yürümeye başladım. Eve iki saat yolum vardı. Çapa tıp Fakültesi hastanesinin hemen yanında Kan merkezi vardı. Çok garip gelebilir ama bir anda orayı görür görmez içimde bir kan verme isteği uyandı. İçeri girdim. Kimseler yoktu.
Hasta sahiplerinin sabırsızca kan beklerken dolaştığı koridor ve koltuklar boştu. Kısa boylu, sarışın bir hemşire içerde, kan verme odasında oturmuş çay içiyordu.
Bakar mısınız dedim.
Buyrun dedi ve gülümsedi.
Ben kan vermek istiyordum da ne yapmam gerekiyor. Bir süre sustu. Sanki kan bağışında bulunmayı çok tuhaf bulmuş, yadırgar gibi bir hali vardı. Elinde tutmuş olduğu kağıdı uzattı.
Bu formu doldurmanız gerekiyor, son iki gün içinde ağrı kesici, vitamin ya da herhangi bir ilaç içtiniz mi dedi.
Hayır dedim.
Tamam dedi biraz beklemeniz gerekiyor siz formu doldurun arkadaşlarımız sizinle ilgileneceklerdir. Boş koltuklara oturdum. İçersi bayağı sıcaktı. Beş dakika, on dakika, yarım saate yakın bir zaman orada sıkılarak ve kendimi dışarı atsam mı gitsem mi gitmesem mi başka bir zaman kan veririm diyerek epey bir zaman bu düşüncelerle uğraştım durdum.
Bu bekleyiş sırasında kapıdan hızla iki adam girdi. Elinde küçük bir kağıt vardı.
Hemşirenin yanına gidip hemşire hanım ne olursunuz yardım edin kan lazım dedi. Hemşire ağır hareketlerle koridorda dolaşıyordu.
Kan grubu nedir dedi. Adam kağıdı uzattı.
Hemşire bu kan grubu yok, ama yarını beklerseniz olabilir.
Adam yarın mı dedi. Olmaz. Babam bugün safra kesesinden ameliyat olacak bu kanı acilen bulmamız gerekiyor lütfen bize yardımcı olun.
Hemşire daha fazla uzatmadı. Başka hastaneye gidin dedi.
Oturduğum yerden adama seslendim. Pardon beyefendi bakar mısınız dedim. Hangi kan grubunu arıyorsunuz dedim.
A Rh negatif dedi.
Evet benim kan grubum da negatif size kanımı verebilirim dedim.
Adam hızla ne kadar istiyorsunuz, kaça satıyorsunuz dedi.
Çok şaşırmıştım. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordum. Hayır, para falan istediğim yok sizden, sadece kan vereceğim siz de alıp yaşlı babanıza vereceksiniz. Bu sefer adam şaşırmış hem de sevinmişti. Hemşire hanıma kanımı bu arkadaşlara vermek istediğimi söyledim.
Tamam ama yalnız kanı bugün alamazsınız yarın anca, akşama doğru çünkü tahlile giriyor. Adam ve kardeşi tekrar çöktüler ve yüzlerinden aynı korku ifadesi gelip geçti. Babamızı kaybetmek istemiyoruz. Çok duygulanmıştım. Ne kadar kötü bir durumdu bu. Babaları hastanede ölümle pençeleşiyor ve hemşire ona babanıza söyleyin biraz daha beklesin yarın veririz kanı diyordu.
Yarım saate yakın bir zaman orada bekledik. Sonra hemşire hanım Çağlayan’da florance Nightıngale hastanesinin olduğunu ve orada kanı hemen alabileceğimizi söyledi. İki kardeş birbirine bakmaya başladı. Oraya kadar gelmeyeceğimi düşündüler ve ellerini ceplerine atıp bizimle oraya gelir misiniz dediler. Hayır dedim. Para istemiyorum. Ve biraz sinirlenmiş numarası yaparak lütfen bir daha bu konuyu açmayalım dedim.
Tamam dedi. Taksiye bindiğimiz gibi Çağlayana hastaneye gittik. Saat epey geç olmuştu. Kan merkezinin bulunduğu oda kalabalıktı. Herkes kan bekliyordu. İnsanların yüzünde bir endişe ve ne olacağını bilememenin vermiş olduğu bir sıkıntı vardı.
İki kardeş yanıma gelip bir şeyler yer misin dediler. Hayır dedim. Bu konuda neden böyle davrandığımı bilmiyorum. Karnım sabahtan beri açtı. Ama ben hiçbir şey yemiyordum. Elimi sıktılar. Allah senden razı olsun sen olmasan bu kanı nereden bulacaktık, babam akşam ameliyata girecek sen olmasaydın babam ameliyata giremeyecek ve belki de...
Burada söyleyecekleri boğazında tıkandı kaldı. Duygulanmıştı. Ben de duygulanmıştım. Neredeyse ağlayacaktım. Ama o anı hatırladığımda her zaman duygulanır, gözlerimden iki damla yaş akar. Sonra doktorların bulunduğu odaya girdim. Sıra bana gelmişti. Yatağa uzandım. İlk önce tansiyonumu ölçtüler sonrasında sorular hep aynıdır. İki gün içinde bir şeyler aldınız mı, vitamin, ağrı kesici vs... Hayır dedim.
Ve iğne damarıma girdi. Elimi bir sıkıyor, bir kapıyordum. Beş dakikada torba doldu. Doktor kanı bir saate yakın bir zaman sonra alabilirsiniz dedi. Yavaşça kalktım. Biraz başım dönmüştü. İki kardeş yanıma geldiler. Onlara artık gitmem gerektiğini söyledim. Hep dua ettiler. Telefonunu verir misin dedi büyük olanı, bayram var seyran var, ararız, konuşuruz dedi. Verdim telefonumu Ve arkamdan el sallayarak uğurladılar beni. O bakışları hala unutamadım. Her hatırlayışımda duygulanırım. Kan, can, hayat bunlar ne kadar güzel şeylerdir. Hasta bir insana ya da şöyle diyelim bir ayağı çukurda kalmış bir insana el uzatıyoruz ve onu oradan çıkarıp alıyoruz. Her şeyden önce bir insana yardım etmek kadar güzel bir şey yok bu dünyada, en güzel mutluluk bu bence.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.