14 ŞUBAT YALNIZLIĞI
(BU ÖYKÜ ESERLEŞTİRİLİP,GÖKKUBE TİYATROSUNDA SAHNELENMİŞTİR!)
Yaban şehirde yalnız bir kadın iki porsiyonluk küçük evinde.. Kurşuni gri perdeleri sıkı sıkı kapalıydı. Bazen bakınca balkondan; ’’Acaba güneşin aydınlığına hiç gerek duymaz mı?’’Diye düşünürdüm.
Yalnız kadını ara sıra yakaladığım da balkonda; dakikalık izni varmış gibi,çamaşırları ipe asar,şöyle düşünceli dalgın bakıp hemen kurşuni perdenin arkasındaki karanlık dünyasına kaçardı.Klasik müziği sevdiği karşı evlerden belli olurdu.Kadının yaşadığını senfoni tonu ve loş ışıklar ele verirdi.Genç güzel kadın tahminen 35 yaşlarındaydı. Kızıl saçları ateş renginde, kırmızı ruju ile ne kadar zinde görünmeye çalışsa da; sanki yıkık bir öykünün arkasında güçlü kalmaya direniyordu. Her kes gibi beni de meraklandırıyordu.( Shakespeare’in dediği gibi; merak ve acı değil midir insanı yazmaya yönelten?)
Akşam gün batarken perdeleri aralayıp usulca pencerenin kenarına otururdu. Gözlerinde bir damla hüzzam busesi aktı akacak gibi neden arardı. Yalnız sokaktaki kimselere bakmadan dokunsan dağılacak gibi bin bir damlada donuk gözyaşları vardı.Yağan yağmur damlalarında asılıydı bakışları; kırılgan, zarif, naif duruşuyla.
Bir gün tiyatrodaydım; Perde açıldığında kızıl saçlı kadın sanat harikası dansıyla seyircileri büyülüyordu. Karşılardan bir yerden tanıdığım kadını hemen anımsadım. Oyundaki rolü ile olağanüstü başarı sergiliyordu. Sanki sahnedeki bu kadın kurşuni perdenin arkasındaki, o yalnız kadın değildi.
Ertesi gün yine evinde; bir tinerci sokak çocuğu gibi yalnız. Bir fırtına içinde ürperten orman sessizliği gibi bakıp daldı. Sanki yağan yağmurdan ölüm sonatlarına açmıştı kulaklarını.. Uzaktan birilerini düşlediği hissediliyordu. Sanki bir daha kavuşamayacak gibi umutsuzdu. Birilerini beklediği belliydi. Biraz daha sokuldu, pencerenin pervazına dayadı başını izledi;yağmurun yalnızlığını..
Yaban şehirle ilk tanıştığı günü hatırladı; Nasıl da sevgi dolu kıvılcımları vardı, soğuk havada onu ısıtacak kadar güçlüydü. Nerdeydi o sevgi ateşi, nerdeydi kelimelerin konuştuğu; susmak nedir bilmeyen evinin pembeliği. Her şeyin rengi değişmişti;kurşuni griliğinde!
Mevsim zamansız açmıştı, şeftali ağacındaki çiçeklerini.. Bahar gelmemişti hala aylardan Şubat tı! Deniz bir başka sinsi uğultu ile savurmuştu ;çinekop, palamut, lüferi gökyüzünde asılı kalacak olan martı yerine..
Günler sonra...
....
Her günden farklıydı yalnız kadının penceresi o gün..! Meraklara merak katmıştı!
Şubat ın ürperten acı ayazında kurşuni perdeler sonuna kadar açılmış. Güneş olabildiğine saklı bulutlar arkasından evin içine dolmuştu. Kendisine sımsıkı sarılmıştı. Üşüyen bedeniyle düşlediği insan tarafından sarılmasını istercesine. Pencerede süsler,rengarenk.. Ortada bir masa şık bir örtü ve fiyonklu.. Evin duvarlarındaki parlak göz alıcı süsler sokak lambasından daha kuvvetli ışıkla karşı komşu evlerin içine yansıyordu.
Her günden bambaşka bir hareket vardı; yalnız kadının evinde, biraz sitemli biraz isyankar ama neşe dolu heyecan vardı. Masa da iki kişilik servis için açık Ordövr tabağı.. İki şarap kadehi, iki mum. Kırmızı mum hızla erimekte;mum ışıltısından da sönük, eğikti. Mavi mum ise yanması gereken şekilde yanıyordu. Ve karşısındaki yalnız kadının uzun kıvrımlı kızıl saçlarını alev tonunda parlatıyordu. Kırmızı mumun karşısında; gümüş kaplamalı çerçeve içinde; sürmeli ela gözlü, açık alınlı, kumral tende yakışıklı bir erkek resmi vardı..! Her zaman klasik müziğin ritminde yalnız sokağa ses getiren notalar küs ve suskundu.
Yalnız kadın, şarabını kadehlere dolduruyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Dolu kadehini alıp ayağa kalktığında karşıda büyük bir resim portresinin altında; kendi el yazısı ile yazdığı;
’’Sevgilim, 14 şubat bugün! Toprağa beni tercih edip, azrail ile beni aldatışının, 11.yıl dönümünde; yüreğim ruhunla buluşuyor..!
Ah sevgili, seni unutmak imkansız! Seninle görüşeceğim günü, sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgilim, 14 Şubat, Sevgililer günün kutlu olsun..’’
Yazısındaki ayrışan harfler evin dört bir yanında parlıyordu. Kadın, kalbinde, belleğinde sakladığı özel şarkının notalarını barıştırıp; kendilerine ait olan şarkılarını en yüksek sesi ile söylüyordu. Yalnız sokağın gece yargıcı yarasalar bile açık pencere kenarında; yalnız kadına eşlik ediyordu!
Bir 14 Şubat böyle hüzün, elem, aşk ve vefalı sevgiyle ertesi güne geçerken; yalnız kadının yine penceresinde kurşuni gri perde aralıksız kapanıyordu..!
Aşk dolu, içten sevgileri yaşayan yalnız kadınların veya erkeklerin sevgisi yüreklerde, ruhlarda hep yaşayacaktır. Yeter ki; aşkı aşk, sevgiliyi sev gi tadında sevebilecek sonsuzlukların kutsallığı,özelliğini kaybetmesin..!
Çıkarsızca, güvenle, gerçek aşkla, dostça seven ve sevgisini zaman aşımına uğratmayan tüm sevgililerin, 14 şubatta olduğu gibi;
’’Seni her gün ve her zaman seviyorum, seveceğim sevgilim..! Diyenlerin;
Günü kutlu mutlu olsun! 14.02.0006
A.ESRA OSKAY
www.esraoskay.net www.esraoskay.com