Rüzgârın fısıltısı III
Her biten gün sonunda, yeni bir “anlama ve paylaşma” sohbeti yaklaştıkça, konuşmayı ilk kim başlatacak düşüncesi ön plana çıkıyordu.
Bu bekleyişin kapısını yine kendisi açtı. “Bugün çarşıdan kendime yeni kitaplar aldım” diyerek söze başladı. “Raflarda yeni kitapları görünce çok şaşırdım. Zaman ne de çabuk akıp gitmiş, benim kitap okuyamadığım zaman dilimi içinde; ne kadar çok kitap yayına çıkmış. İnanır mısın: kitap seçimi yaparken zorlandım.”
Arkadaşı, “Kitaplar! Kitaplar! Hayatımızın her döneminde bizim en sadık dostlarımız! Belki de önemli olan: çoğalan kitaplar içinde ruhumuza hitap edenleri bulup çıkarmak. Çünkü her kitap okuyucusu mutlaka buluyor. Her yazar, şair, gördüklerini ve hissettiklerini okuyucusu ile paylaşıyor. Biz okuyucu olarak bu paylaşımın içinde duygularımız, düşüncelerimizi buluyoruz. Belki de günün birinde sen de kitaplarınla okuyucunun karşısına çıkacaksın. Birileri de senin çizdiğin yolda kendisini görecek.” Dedi.
Duydukları karşısında; yeniden yüreğinin bir köşesinde tomurcuklanmaya başlayan çiçeklerin sesini duyar gibi oldu.
“İnanır mısın sanki hayatı yeni tanımaya başlıyorum. Kitap çıkarma işi belki de en son düşüneceğim bir iş. İlk önce, kendimi toparlamalıyım. Hayat karşısında duruşumu belirleyip, neler yazabileceğim konusunda kendimi sorgulamam gerekiyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?”
Arkadaşı, bu soru karşısında bir süre düşündü ve “hayata karşı duruşumuz elbette önemli, ama yazmak bu duruşun bir parçası değil mi? Duygularını, düşüncelerini bilgi ve birikimlerinin ışığında paylaşmak bizi daha sağlam bir şekilde ayakta tutacak. Ne dersin? Galiba görmemiz gereken, bu yolun neresinde olduğumuz ve gerçekten ne istediğimiz sorusunu kendimize sormamızdır. Bence önemli olan, ilk adımı atabilmektir. Ki, sen de iyi biliyorsun: adımlar sıklaştıkça, yürüdüğümüz yol ayaklarımızın altından eksilip gidiyor.” Diyerek soruyu cevapladı.
İki arkadaş arasındaki bu paylaşım gittikçe yaşantısına yeni bir soluk getirmişti. Artık üstüne çöreklenmiş olan güvensizlik bulutları, her geçen gün dağılıyor ve yeniden aydınlığı görmenin kendisinde yarattığı haz, bambaşka gözlerle hayata bakmasına neden oluyordu. İçinde bir çocuk neşe içinde oyunlar oynuyordu. Her yeni günü, bir önceki günden daha çok sevmeye başlamıştı. Artık geceler eskisi kadar boğucu gelmiyor, aksine bir an önce gece olmasını istiyor ve arkadaşıyla sohbete başlamayı sabırsızlıkla bekliyordu.
Sesler kesildi. Gece türküsünü söyledi.
“Zaman akıp gider, aldırmadan
gün eksilir gözlerinden”
Aytekin Orhan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.