KÜÇÜK DERE
KÜÇÜK DERE
Orta yaşlı adam nezamandan beri hep yazmayı düşünüyordu. Bir yerden başlayacaktı ama nereden. Günlerdir, hatta aylardır doğru dürüst uyku bile uyuyamıyordu. Aklından binlerce
Kelime uçuşuyor uçuşan kelimelerini ne bir araya toplayabiliyor nede o kelimelerin uçuşmasına engel olabiliyordu. Bir fırtınaydı bu farkındaydı. Düşünceleri kendisini kah çocukluğuna götürüyor kah alıp oralardan bu günlere getiriyordu.
O günün sabahı hergünkünden biraz daha erken kalktı. Kahvaltı etmeyi düşünüp ocağa
Çayını koydu. Aynaya gitti doğruca; kestırmek lazım bu saçları bayağı uzamışlar deyip
İki elini açmış ve karışmış gri saçlarını tarak gibi kullanarak önden arkya doğru düzeltti.
Hafif torbalı göz kapaklarını inceledi. Başını sağa sola çevirip, yüzüne kulaklarına hatta ellerıne bakıp iç geçirdi. Nasılda hızl geçiyor zaman, insan farkına bile varmıyor gecen
günlerin hatta ayların diyerek yüzünü yıkadı.
Çayını demledi, odalarda gezindi, balkon kapısını açıp bir ayağı içerde bir ayağı dışarda
etrafına bakındı. Sıradan bir gündü gene yağmur çiseliyordu, bu mevsimde ne olacaktı ki.
Kahvaltı etmek için mutfak masasına oturup bir parça ekmekle zeytin ve peynirini yiyip
arka arkaya iki bardak çayını içti. Hafif aralık mutfak perdesinden dışarıya bakarken hala
yazmak fikriyle cebelleşip duruyor, nereden başlayacağını bir türlü bulamıyordu. Yerinden
aniden kalkıp doğru salona gitti. Vitrin çekmecesinden defterini ve kalemini çıkarttı. Vitrinin
hemen yanındaki masanın sandalyesine ilişip defterine yaşdızlı kurşun kalemiyle bir şeyler karalamaya başladı.
Kendisini küçük, yeşil bir vadide akan temiz, berrak bir dereye benzetiyordu. Suyu çokazdı bu derenin. Yolunuda zor buluyordu bu dere. Öyleki önüne bir kürek toprak, iri bir
Taş koysalar suyu akamaz olacaktı. Akması baya zaman alacaktı. Birikecekti ilk önce sonra
Önüne konan engeli aşmak için sağdan, soldan dolaşacak olmazsa en dirençsiz yerden sızmaya başlayacaktı. Zamanla akmak için kendisine yeni bir yol bulabilecekti. Buda zaman
Alacaktı yada kızgın bir güneş çıksa, çöl sıccağı olsa uçup gidivercekti bulutlara karışacaktı
Suyu.
Halbuki daha önceleri öğlemiydi? Böylemi akardı bu derenin suyu! Güçlüydü, kuvvetliydi
Önüne çıkan herşeyi silip süpürüp alıp götürürdü. Derenin yanında biten tüm ağaçların, otların yönü derenin akış yönüne doğru uzanırdı. Ona uymak zorunda kalırlardı. Aksi halde
Kökünden sökerdi, katıp önüne en müsait yerde bırakıp geçerdi ilerlere doğru. Coşkun akardı,
Vadilerden geçip koca ırmaklara karıştığıdan içinde allıpullu balıklar, kurbağalar,yılanla ve
Semenderler bile yaşardı. Onunla hayat bulurlardı çünkü. Durmadan aşındırırdı kıyılrını en
Yumuşak bulduğu yeri katıp sularına götürürdü uzaklara. Verimli küçük ovacıklar oluştururdu sağlı sollu.
Herkese, herşeye faydan dokunurdu önceleri diye düşündü. Ya şimdi deyip iç geçirdi.
Dününü ve bugününü getirdi gözlerinin önüne. Düşündü; eskiden faydam çoktu lakin zararımda çoktu şimdi ise faydam gene var etrafıma ağaçlar kurumadı susuzluktan, yine börtü böcek ne varsa etrafımda faydalanıyor benden. Güçsüz olabilirim, küçük olabilirim asıl önemli olan paylaşabilmek değilmi elindekini avucundakini diye yazdı orta yaşlı adam.
Devam etti yazmaya; önümüz bayram,heryer allıpullu braklara sarılı bayram şekerleriyle
Dolu, ne için alır insan bu şekerleri; tabiki eşine dostuna ikram etmek yani paylaşmak için.
Elinde biryığın şekerin olsa paylaşmadıktan sonra neye yarar. İnsan paylaşmalı varını yoğunu,
Acısını ve tatlısını; acılar paylaştıkca azalır. Sevinçler paylaştıkca çoğalırmış deyip noktayı koydu.
O da paylaşmak için yazmıştı duygularını, düşüncelerini. Mutlu oldu, gözleri büyüdü ilk önce yüzüne tatlı bir tebessüm geldi,ynakları kızardı. Yazdığı kalemi masanın üzerine bıraktı.
Yazının başına döndü ve okumaya başladı sessiz sessiz. Okuması bitince işte dedi bağırarak
İşte bende yazdım
Soner BAYKAL
]