- 1695 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HER ABDESTİN BİR NAMAZI VARDIR
"Hayatta yetişmemde birinci sırayı alan,saygıdeğer dedemin ruhuna ithaf ediyorum"
Doğu Anadolu’nun meşhur kışı nihayet sona ermişti. Eskilerin hesabıyla Mart’ın dokuzu gelmiş tabiat uyanmıştı. Artık dağların zirvelerinde bulunan karlar bile erimeye başlamıştı.
Dedemde yetmiş yaşının üzerinde bulunmasına rağmen, işten, güçten kopmamış adeta baharın gelmesi ile birlikte o da hayata sımsıkı sarılmıştı. Günlerden beri babam ve Hüseyin enişteme baskı yapıp duruyordu. Bu baskının sebebi Değirmen Deresi denilen yerde bizim çayırlık alanımız vardı. Burası hayvanlar için ot yetişen önemli bir alandı. Bol sulandığı zaman yılda iki-üç defa biçilerek bayağı bir ot alınabilirdi. Bu yüzden o çayırın sulanması önemli idi.
Bu çayırın suyu ise hemen yanından geçen ve Çoruh nehrine karışan küçük bir çay sayesinde olurdu Bu çay yazın kuruyacak hale gelmesine rağmen, baharın coşup bendini yıkacak hale gelirdi. Nitekim bu baharda çay bendini yıkmış yani yatağından taşmıştı. Çayırın sulanması imkânsız hale gelmişti. Bizim çayırın sulanması için çaya bent yapılmalıydı.
Çayırın bulunduğu yer köye yedi sekiz kilometrelik uzaklıkta iki dağın arasında tam bir dar vadi özelliği göstermekteydi. Bu vadinin içinde bulunan bizim çayırda çay boyunca vadiye paralel olup iki dönüm civarındaydı.
Günlerden beri dedem babamla Hüseyin Enişte’ye baskı yapıp durmasının ana nedeni çayırın sulanabilmesi için çaya bent yapılmasını istemesi idi. Defalarca çayırın önemini anlatıp bendin yapılması gerektiğini dedem ifade edip duruyordu.
Nihayet babam ve Hüseyin Enişte, dedem sabah erkenden kalkıp çalışmak için çayıra gitmeye karar verdiler. Hatta dedemin kendileri ile birlikte gelmesini istemediler dedem ise onlara;
- Hayır, siz ihmalkârsınız, ben olmadan iyi yapamazsınız illaki bende gelmeliyim. Size yardım ederim. Deyip onları ikna edip birlikte çayıra gittiler.
Çayıra vardıklarında durumun sanılandan beter olduğunu görmüşler bent tamamen ortadan kalkmış bunun yapımı için çok büyük taşlara ve ağaç kütüklerine ihtiyaç varmış. Çeşitli ağaç tomruklarını bende koymalarına karşın yeterli olmamış daha büyük taşların olması lazım ki sel gelince yine bendi yıkmasın
Bu yüzden babamla Hüseyin Enişte vadinin tabanında bulunan çayırdan dağın yamacına hatta zirveye doğru çıkıp oradan büyük taşları söküp aşağıya yuvarlayıp aşağıda derenin yatağına koyup bendi sağlamlaştırmaları gerekiyormuş.
Babamla Hüseyin Enişte yukarılara çıkmış dedem de:
—Ben ihtiyarım gelemem. Siz yukarıdan yuvarlayın demiş. Gitmemiş
Epeyce çalışmışlar babam ve Hüseyin Enişte dağın zirvesinde kaba kaba birçok taşı yuvarlamış. Bunlarla bent yapılacakmış. Taşların çoğu aşağı yuvarlanmasına rağmen bir kısmı dağın yükseklerinde bulunan henüz erimemiş kar birikintilerine takılmış kalmışlar. Bundan haberleri yokmuş
Dedem aşağıda öğlen vakti geçecek diye derenin kıyısına inip derenin suyuyla abdest almış çayırın bir kenarında öğlen namazını kılmak için hazırlanıyormuş. Bir bakmış ki yukarıdan eriyen kar birikintilerinin içinden kocaman bir taş parçası kayıp kendisine doğru geldiğini görmüş bulunduğu konum hafif eğimli biraz rampa bir yermiş. Kendisine gelmeyeceğini tahmin etmiş. Adeta gözü bağlanmış gibi yukarıdan gelen taşın gelişini seyretmiş. İstese kaçabilecek konumda olmasına rağmen kaçmamış. Taş gittikçe hızlanarak üzerine doğru geliyormuş.
Yukarıdan babamla Hüseyin Enişte de taşın dedemin üzerine doğru gittiğini görmüşler. Bağırmalarına rağmen dedemin basireti bağlanmış gibi hareket etmemiş.
Taş üzerine kadar gelmiş;Kocaman taş dedeme vursa altına alıp kesin öldürürmüş.
Taş iyice üzerine gelince dedem hafif yana yatmış. Ne yazık ki taş sol ayağına çarpmış bilekle diz kapağı arasından kırıp koparmış.
Hemen babam ve Hüseyin enişte koşmuş önce ne yapacaklarını şaşırmışlar. Kanı durdurmak mümkün değilmiş. Habire kan akıyormuş hemen babam gömleğinin koluyla dedemin ayağını üst kısmından bağlayıp kanı durdurmaya çalışmış ama nafile. Hüseyin enişte ile köye getirmeleri mümkün değilmiş. Babamın aklına hemen aşağıda değirmenin bendini yapmak için toplanan köylüler gelmiş. Tabancası ile iki üç el havaya ateş etmiş. Köylüler;
—Eyvah! Enişte kayın birbirlerine girdiler. Birbirlerini vurdular diyerekten koşup gelmişler.
Bakmışlar ki manzara kötü dedemden habire kan gidiyor sol ayağı kopmuş. Kopan kemik dışarı taşmış etrafında lime lime et parçaları sallanıyormuş. Dedem çayıra sırt üstü yatmış bir konumdaymış. Köylülerin bir kısmı:
—Bu adam ölür bir şey yapılmaz demesine rağmen dedem:
—Korkmayın ben ölmem abdestimi aldım,namazımı kılmadan ölmem deyip, insanları yatıştırmaya çalışıyormuş.
Hemen köylüler bir sal yapıp dedemin kopan ayağı ile birlikte bir iki saat içinde dedemi köye getirdiler.
Köy ana-baba günü oldu. Bir kısım köylüler:
—Adamı evine götürelim orda ölsün çok kan kaybetmiş bundan hayır gelmez. Demelerine rağmen bazı köylüler de:
—Hemen kırk beş kilometrelik uzaklıkta bulunan Bayburt’a yetiştirelim dediler. Yine de bu öneriye itiraz edenler:
—Bırakın adam rahat ölsün evinden ayırmayalım yazık görmüyor musunuz adam zaten ölmüş kan mı kalmış Bayburt’a yetiştirmeden boşu boşuna yolda ölür deyince dedemin baldızının oğlu Salim Amca:
—Hayır, ben onu çok seviyorum bir iki saat içinde köyün kamyonuyla Bayburt’a yetiştiririm dedi.
Bu arada babaannem dedemin kopan ayağını görünce ağıtı koyurup olduğu yere bayıldı. Bende onu görünce çok korktum kendimden geçmişim haberim yok ayıldığımda Salim Amca, dayım ve babam dedemi köyün kamyonuyla alıp Bayburt’a götürmüşler.
Bayburt’a vardıklarında hastanede doktorlar:
—Bu adamı niye getirdiniz evinde rahat ölmeliydi demişler. Zannetmişler ki dedem baygın duymaz. Bunları duyan dedem:
—Ben abdestimi aldım,namazımı kılmadan ölmem diyormuş. Doktorlar:
—Bu adam ölür evine götürün demişler bir iğne vurmuşlar. Yapacak bir şey yok demelerine rağmen. Salim Amca ve babam:
—Gerekirse Trabzon’a veya Erzurum’a götürürüz demişler.
Nihayet Tapu Kadastro Müdürlüğünden bir jeep ayarlamışlar ve Erzurum’a götürmüşler. Erzurum’a varınca hemen acile almışlar doktorlar:
—Olaydan on-on iki geçmiş adamda hiç kan kalmamış. Nasıl ölmemiş bu bir mucize adamdaki yaşama direncine bakın derken dedem yarı baygın bir halde habire
—Ben abdestimi aldım,namazımı kılmadan ölmem abdestimi aldım yarım kaldı diye sayıklıyormuş.
Dedem hastanede iki ay yatmış nihayet ayağını doktorlar dizinden kesmişler. Gün geçtikçe durumu iyiye doğru gidiyormuş. Sonunda hastaneden taburcu etmişler
Dedem üç ay sonra köye sol ayağı iz altından kesilmiş ve koltuk değnekleriyle geldi. Adeta köyde bayram havası esti.
Dedem o köylerin en ileri gelenlerinden olup kendi köyünde köyün en zengini ağası konumundaydı. Günlerce evimizden ziyaretçiler eksik olmadı. Gelen ziyaretçiler dedemi gördüğünde hayret içerisinde dedeme şunu sormadan edemiyorlardı:
— İlyas Ağa, bir damla gözünden yaş çıkmamış hatta etrafında herkes kopan ayağına ve lime lime sallanan ayağının etlerine bakamazken sen hiç metanetini bozmamışsın bu nasıl iş? Bizler bir parmağımız yaralansa yeri-göğü inletiriz deyince dedem onlara her defasında şu cevabı verirdi:
— Ben asla ümidimi yitirmedim. Ben şuna inanıyordum ki ben o gün Allah için abdest aldım. Allah için yaptığım ibadetim yarım kalmazdı. Mutlaka bana eninde sonunda tamamlama imkânı Allah verecekti. Abdestimin namazı olduğuna göre ben o namazı kılmadan ölmeyeceğime inanıyordum. Bu inancımı asla yitirmedim. Eğer bu inancım olmasaydı o taş bana vurmadan o taşın yukarıdan aşağıya doğru heybetli hareketi beni çoktan öldürmüş olurdu.
15.11.2007
Tarık TORUN
HEPSİ HİKAYE
"Dedemden, Babamdan, Benden"
YORUMLAR
Allah rahmet eylesin dedenize yazınızz çok güzeldi alınası dersler vardı içinde...
İnancın kalbe yerleşmesi kalbin daima onu anması..
Yazınız aklıma HZ ALİ rad anhı getirdi ayağına ok saplanır derlerki nasıl çıkacak.
.Derki bekleyin namaza az kaldı ben namaza durunca alırsınız..
Oan gelir o namaza niyetlenir secdedeyken uyuşturulmadan ok çıkartılır...
dua ettikten sonra derki çıkardınız mı duymadınız mı derler HAYIR der..
Hayrete düşerler ozaman derki namazda kimin huzuruna durulur
..OANDA DÜNYA YIKILSA insan duymaz o ONUN o andaki hali..
Bu şekilde kılanlara ne mutlu.
.Dedenizde o namaza gerçekten niyetlenenmiş hak yolunda olanlara dıştan gelenler zarar versede o mutlaka O ANI YAŞAR acıda duymaz o hakkın huzurunda olacağı anın huzurunu yaşarken ruhu kalbi neden acı duysunki..
Allah razı olsun sizden..
Allah sizi yetiştiren dedenizden de razı olsun ..Mekanı cennet olsun inşaallah..
Selam ve dua ile..Allaha emanet olun..
biliyormusun bu gözümün önüne canlanır gibi oluyor..
ayak giderse gitsin .. kafa gitmezse birinden örnek olmaya devam ediyor demekki..