- 732 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
"Bull Lea" Bölüm1 (Bir şampiyonluk öyküsü)
1942 yılının sıcak bir Haziran günüydü.İkinci dünya savaşı yılları...Manisa’nın Demirci ilçesine bağlı Yeşildere köyünde işler her zamanki gibiydi.Rutin,sıkıcı...
Beş altı yaşlarında kumral bir çocuksa tütün tarlasını koşarak geçiyor,tarlanın ortasında bıraktığı izi ise bir karga kestane ağacı üzerinde tünediği daldan izliyordu.Çocuk can havliyle koşuyor,koşarken suratınının şişmesi yüzündeki çilleri daha da bir ortaya çıkartıyordu.Arada bir aksasa da evine varmak için gösterdiği çaba takdire şayandı doğrusu.
Çocuk,bu maratonun sonunda evin avlusuna girdi ve önünden kaçışan tavuklara aldırmadan basamakları bir bir tırmanmaya başladı.Bu sırada _Anne! Anne! diye bağırıyordu.Tam kapıyı açıp eve girmek üzereyken annesi onu kapıda karşıladı ve:_Ne var oğlum?Ne bu telaşın? dedi.Çocuk nefes nefeseydi.Biraz kendini topladıktan sonra:_Babam...diyebildi.Annesi bu sözü duyar duymaz çocuğun omuzlarından tuttu ve oğluna ciddi zamanlarda olduğu üzere ismiyle seslendi:Babana ne olmuş Musa?Çocuk derin bir soluk aldı ve:_At...Atı getiriyor...İşte bu haber annenin canını sıkmıştı doğrusu.Zaten karınlarını zor doyuruyorlardı.Şimdi ise bu at...
Bir kaç ay önceydi.Kocası çıkardığı kavga yüzünden ordudaki işinden atılmış,kadın da kocasına doğduğu topraklara,köylerine dönmeyi teklif etmişti.Gerçi adam baştan beri askerliği sevmemişti ama çiftçilikte ona göre değildi.Ama, karınlarını doyurmak için bir seçim yapmak zorundaydılar ve tekrar babasının yanına gelmek zorunda kalmıştı adam.Babasını sevmiyordu çünkü adam oğlunun asker olması sebebiyle övünürken birden köyde alay konusu olmuştu.Herkes oğlunun bu işi beceremediğinden dem vuruyor ve ihtiyarı gördükçe takılıyorlardı:_Hey,İhtiyar!Ne oldu senin çocuk?Kavga ediyor mu gene?...Bu gibi durumlarda ihtiyar daha da huysuzlanır piposundan içtiği tütünü daha bir sert çeker ve hızla evin yolunu tutardı.Eve vardığında ise karşısında oğlunu bulur ve bu durum onu daha bir sinirli yapardı.Ama torunu.Evet...Bu çocuk onun bütün sinirini almayı biliyordu doğrusu.Gerçi bir hayli babasına benziyordu ama;Saçının rengi,gözleri(yeşildi) ve peltek peltek konuşmasıyla babasının tıpkısıydı ama dedesinin yanında bu çocuk başkaydı.Yok,babası gibi olmazdı,olamazdı...
At işine gelince;Adam orduda atlarlada ilgileniyordu ve bu tutkusu onu sivil hayattada bırakmamıştı doğrusu.Çiftlikte yalnızca ekinlerin büyümesini beklemekle vaktin geçmeyeceğini anlayınca, damızlık olarak kullanabileceği bir yarış atı almak üzere Ankara’ya gitmişti.Orada eski dostları vasıtasıyla sakatlıktan dolayı yarış hayatı başlamadan bitmiş olan beş yaşlı bir ingiliz atını beğenmişti.Safkan hakikaten kaliteydi ama üst üste gelen şansızlıklar atın yarışmasına fırsat vermemişti.Sahibi ise atın kaybolup gitmesine gönlü el vermediği için atı bakabileceğine inandığı birine vermek arzusundaydı.İşte tam bu sırada karşısına bu asker eskisi çıkmıştı ve atı istiyordu."Ben" demişti "Fatih Tepe...Atınızı beğendim ve almak istiyorum"Adamın canına minnetti doğrusu.Adamın gözünde atın yarış hayatı bitmişti ve karşısındaki bu adam ata iyi baktıktan sonra istediğini yapabilirdi."İstediğiniz zaman gelip Bull Lea’yı (atın ismi buydu) görebilirsiniz" demişti.
Kadın gözünü çiftliğe gelen yola çevirdi ve uzaktan bir toz bulutunun yükseldiğini gördü.Bu yeşil bir kamyondu ve kamyonun ön kısmında kocasının silüetini görebiliyordu kadın.Kamyon ağır ağır geliyor,şoför sanki çok önemli birini taşıyormuş gibi davranıyordu.Önüne bir tümsek geldiği zaman hız kesiyor,düzlüğe geldiği zamansa hızını arttırıyordu.Kamyon nihayet evin önündeki avluya yanaştı ve durdu.Araçtan ilkönce kocasının atladığını gören kadın birşeyler söylemek üzere ağzını açmıştı ki bir atın adam hiçbirşey söylemeden parmağını dudaklarına götürdü ve karısının gözlerine bakmaksızın kamyonet’in arkasına seğirtti.İçerde biraz vakit geçirdikten sonra(büyük ihtimalle atı bağlı olduğu yerden çözmekle uğraşıyordu) bir hareketlenme oldu ve kamyonetin arka kapısı açıldı.Tedirgin ayak sesleriyle beraber at araçtan yavaşça inmeye başladı.Dört ayağınıda toprağa basınca hayvan şöyle bir silkelendi ve etrafa göz gezdirmeye başladı.Bu yeni geldiği yeri tanımaya çalışıyordu belliki.Kocası hayvana şöyle bir baktı(gözlerinden hayvana olan sevgisi belli oluyordu) ve:İşte karşınızda Bull Lea! dedi...Kadınsa alışık olmadığı bu yeni durumu protesto eder gibi arkasını döndü ve gitti.
Musa hayvanı büyülenmiş gibi izliyordu.Renginin siyah oluşu ve hayvanın bir çocuğun gözüyle görünen o devasa yapısı çocukta gerçekleşmiş bir rüyayı izliyormuş hissi uyandırıyordu."Bull Lea..."diye tekrarladı çocuk.Sonra da sordu:_O hep burada kalacak değil mi baba?Babası çocuğa şöyle bir baktı ve gülümseyerek:_Evet oğlum... dedi.Babası çocuğun başını okşarken çocukta ata evden getirdiği şekerlerden yediriyordu...