- 734 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HIFZI'NIN AŞKLARI
Işıklar açılmasına rağmen Hıfzı hala filmin etkisinden çıkamadığından makineyi kapatmayı unutmuştu.Ağır ağır çalışan makineden film bittiği için garip sesler gelmeye başladığında hayal dünyasını terk etti,sabahatan bu yana üç metrekarelik karanlık odada iki büklüm oturan Hıfzı.
Sabahtan beri filmlerle uğraşıyordu.Pazar günü olduğundan sinema hiç boşalmamış,seans araları beş dakikaya kadar inmişit.Zavallı Hıfzı alternatifi olmadığından çalışıyordu, haftanın yedi günü ,günün onaltı saati...
İki ay önce Van’dan kalkıp gelmiş İstnbul’a , tek becerebildiği iş sinemada makinistlik olduğundan fazlaca zorlanmıştı iş bulurken.İşi bulduğunda ise şiddetle işe ihtiyacı olduğundan çalışma şartlarını umursamadan kabul etmişti, Güven Sineması’ndaki işi.İki ayda biraz olsun alışmıştı yeni işine.İlk zamanlar çok yoruluyor, eve gitmeye mecali kalmıyordu. Sonraları alıştıkça rahatladı Hıfzı.
Van’da amcasının oğluyla beraber çalıştıkları yazlık sinemada öğrenmişti, makineyi çalıştırmayı ve uçsuz bucaksız hayaller kurmayı.Bir gün filmdeki Jön oluyorlardı , başka bir gün kötü adam.Filmler eğer aşk filmiyse seven çocuk rolünü kimseye bırakmazdı Hıfzı.i lla ki o olacak.Olmadı mı sinirlenip sinemayı terk ettiği bile olurdu.Kimi zaman hayallere dalıp aynı filmi millete iki defa izlettikleri olurdu.Akşam üstü baktıklarında ışıkları yakmadıklarından sinemada sadece uyuyanlar kalmış olurdu.Yine böyle hayal kurarlarken Hıfzı, filmde Ediz Hun yerine kedini koymuş, kendi kendine ,onun yerinde olsam ben de aynı fedekarlığı yapardım diyordu.Kendi kendine konuşurken lafa amcasının oğlu katıldı ve ben olsam yapmam, dedi.Hıfzı tüm saflığıyla nasıl bu kadar taş kalpli olabileceğini sorguluyordu.
Amcasının oğlu ise artık tüm izlediklerinin ve kurdukları hayllerin birer filmden ibaret olduğunu anlamış, Hıfzı’nın hayalleirni hafife alır olmuştu.İzlediklerinin sadece bir film olduğunu anlayacak kadar düşünebiliyordu fakat Hıfzı gibiler için hayallerinin ne denli önemli olduğunu anlayabilecek kadar değil.Hıfzı belki kendisine hakaret edilse kabullenebilirdi ama hayalleri küçümsendiğinde buna tahammül edemezdi.Zaten bir süredir aklında olan İstanbul’a gitme planı için böyle bir cesaret kaynağına ihtiyacı vardı. Amcasının oğluna rest çekerek ve tüm özür dilemelerine rağmen gece yarısında kalkacak olan İstanbul otobüsüne bir bilet aldı.Yanında harçlıklarından ve yazlık sinmeada kazandıklarından ayırdığı ,ona ancak bir hafta yetecek kadar para vardı.
Öğleye doğru Harem’e inmişti.Cebindeki parayı idareli kullanması gerektiğinden, önce ucuz bir otel bulmalıyım, diye düşündü.Üsküdar’ın ücra mahallelerinin birinde oldukça ucuz bir otel odası kiraladı.Eğer hemen iş bulmazsa parası ancak iki üç gün yetebilecekti. Her zamanki gibi evdeki hesabı çarşıya uymamıştı.Dinlenmeden iş aramaya çıktı.Bir kaç semti dolandıktan sonra, akşam üstü otele umutsuz dönerken otelin iki sokak gerisinde küçük bir sinema gördü.Filmlerin afişlerinin olması gereken levhaların birinde ,MAKİNİST ARANIYOR, yazıyordu.Tüm şevki ve hevesiyle içeri girdi.Yazıhanenin kapıya yakın olan duvarına yaslanmış masada bir şeyler inceleyen adamı fark eder etmez duraksadı.Sonra selam vermek geldi aklına.
-Selaymun aleyküm dayı.
Adam ciddi olmasına karşılık yüzündeki gayri ciddi ifadeyi gizleyemiyordu. Tebessümle birlikte, aleyküm selam delikanlı, dedi.Pek sıcak olmamasına karşın Hıfzı’nın beklediğinden daha iyi bir başlangıç olmuştu.Hıfzı İstanbul’a geldi geleli – yaklaşık on saat önceden beri- karamsarlık kaplamıştı ruhunu.Her anadolu’lu gibi umduğunu bulamamıştı büyük şehirde...
Bir cumartesi günü Amerikan filmi veriliyordu Hıfzı’nın sinemasında.Aksiyon ve aşk karışımı olan bu tip filmlere daha çok üniversiteli aşıklar ve entellektüel kesimden insanlar gelirlerdi.Hıfzı artık filmlerin müşterilerini, üniversiteli aşıkları , hatt hangi gün hangi çiftin en arkada hemen makinenin önüne oturduğunu ezberlemişti.Perşembe günü liseli aşıklar, Cuma Rıfat’la Güzin, cumartesi Sinan’la Elif, Pazar günü ise Ahmet’le Sevim otururlardı, makinenin hemen önündeki koltuklara.Hıfzı duruma öylesine alışmıştı ki artık onların dertleri ile dertleniyor, sevinçleriyle neşeleniyordu.Bir keresinde Rıfat’la Güzin kavga etmişti de bizim Hıfzı bir sonraki hafta barıştıklarını görene kadar rahat edememişti.Sinan’la Elif’in nişan telaşına, liseli aşıkların ev için uydurdukları yalanlara bir çok kez ortak olmuştu.
Günün on altı saatini geçirdiği bu üç metrekarelik karanlık oda artık ona gayet eğlenceli, hatta sosyal olabileceği bir alanı teşkil ediyordu.Hıfzı öylesine dalmıştı ki bu aşıkların hallerine kendini düşünemez olmuştu.Bir gün liselilerin kaçamaklarını dinlerken heyecanlanıyor, başka bir gün Sevim’in aile dramıyla hüzünleniyordu.Aklına bazen Sevim’in yalan söylüyor olduğuna dair şüpheler yer ediyorsa da bunu Ahmet’e nasıl söyleyeceğini bilemediğinden sadece dinlemekle yetiniyordu. Bazen de sırf bunu söyleyemediği için Ahmet’e karşı mahçup olduğunu düşünürdü.
Makinenin hemen önündeki koltukta oturan çiftler artık Hıfzı’nın hayatının bir parçasıydılar. Birisi bir hafta gelmedi mi Hıfzı’ya dert olurdu.Mümkün olsa araştıracak, kendince yardım etmeye çalışacaktı.Sinmaya gelen çiftlerin hayatlarıyla öylesine doldurmuştu ki hayatını, ne amcaoğlunu ne de köyden başka birini aramamıştı İstanbul’a geldi geleli.Bir hayli de parası birikmişti.Zaten doğru dürüst dçarşıya çıkamıyordu.Tek izinli gününde- pazartesi- doya doya uyuyordu.Karanlık odada günleri geçerken patronu hariç tek bir insan bile tanımadığı düştü aklına.Pasajın çaycısını ve otelin lobisindeki çocuğu tanıyordu ama ismini dahi bilmiyordu.Buna karşılık neredeyse soy kütüğünü, her türlü özellerini bildiği insanlar onun simasını bilmiyorlardı.Makine odasında ışık olmadığından gün boyunca kendine bile bakamıyordu, kendi yüzünü unutacaktı neredeyse Hıfzı.
İstanbul’a geleli altı aydan biraz fazla olmuştu.Bir süredir cumartesi günleri önünde tek tük insanlar oturmaya başlamıştı. Hem Sinan’la Elif’i merak ettiğinden hem de hayatında bir şeylerin eksildiğini fark ettiğinden morali bozuldu Hıfzı’nın.Bir sonraki hafta Elif’in kardeşi sevgilisiyle geldi sinemaya.Ablasının oturduğu yere oturdu.Hıfzı tanıyordu Esma’yı.Bir keresinde ablşasıyla ve Sinan’la gelmişti.Onu göndermek için çok dil dökmüşlerdi.Sonraki hafta cumartesi günü yine Esma geldi.Hıfzı o günde bir şeyler öğrenmese durdurup soracaktı Esma’ya , ablana bir şey mi oldu ,diye.Fakat o gün Esma sevgilisiyle konuşurken Ablasının çocuğu olduğunu söyledi.Hıfzı tabi ki kulak misafiri olmuştu.Sanki kendisi baba olmuş gibi seviniyordu. Sinan’ ı severdi.Her ne kadar evlenmeden önce hamile kalmasını Elif’e yakıştıramasa da affetmişti kendince.Kendi kendine, demek bunun içindi evlenme aceleleri, vay köftehorlar, diyordu.Sinan’a da hak vermeden edmiyordu. Gerçekten güzel kızdı Elif.
Gece Sinan’la Elif’in mutluluğunu düşünerek yorgun vücudunu uykuya teslim etti.Sabah her zamanki satte sinemaya gitti ve odasına kapandı.İlk seansın ardından her gün yaptığı gibi çay ve tost istedi çaycıdan.Yemeğini bitirmişti ki koltuklara birilerinin oturduğunu anladı.Fakat çocuk Ahmet değildi.Kafasını biraz kaldırdı, yanında oturduğu kız Sevim’di. O an Saevim için aklından onlarca şey geçti.Onun asıl düşündüğü Ahmet’ti.ahmet için sevinsin mi üzülsün mü bilemiyordu Sonra dedi, ben olsaydım Ahmet’in yerinde....
Bir şey diyememişti.Şunu yaparım ,bunu yaparım,asarım ,keserim felan.Düşündü Ahmet’in yerinde olamazdı.O hep başkalarının aşkları ile avunan bir asalaktı.Başkalarının derdine üzülen, yine başkalarının sevincine ortak olan bir asalak.
Hiç aşık olmamıştı Hıfzı.Altı yıl boyunca , bu üçmetrekarelik, karanlık odada çalıştı. İnsanları dinledi, sabırla ,sukunetle bazende sırf merak için dinledi.Onların haberleri yoktu belki,ama Hıfzı hepsi için bir şeyler düşünmüş, kendince hepsi için birer mutlu son kurmuştu kafasında.Tabi kendine de bir mutlu son düşünmüştü.Tüm bu dinlediklerinden ders alacak, köyüne dönecek, komşunun kızı Zühre’yi sevecek –hem de deliler gibi- en sonunda da onu severek ölecekti.Zühre’nin bunlardan haberi yoktu.Fakat biliyordu ve görmüştü ki Zühre’nin haberi olsa da Hıfzı’nın aşklarının hiç birinden daha derine işleyemeyecekti.Hıfzı onu her hafta sinemaya götüremese de,Sinan’ın Elif’e gösterdiği hoşgörüyü;Rıfat’ın Güzin’e gösterdiği saygıyı gösterecekti. Belki Zühre Sinemaya götürmediği için Hıfzı’ya kızacaktı.Fakat o anlamasa da Hıfzı , altı yıl boyunca izlediği filmleri onun ayağına getirecekti...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.