Adı Konmamış Duygular - II
Bölüm II
Bölüm II
...
O günü beraber eğlenerek geçirdik... Önce bebek sahili, oradanda kıyıdan salına salına ortaköy... Öğlen olmadan yapılan güzel ve tatlı bir kahvaltı, sonrasında gülücükler saça saça dolaşan bir kızın peşinden ben... Hop oturup hop kalkan fırlama bir yaratık... Ona yaratık dediğimde çok kızardı, yüzü kıpkırmızı kesilir, acayip sesler çıkararak tepkisini dile getirirdi.
Onun her halini sever olmuştum... Acı hali, tatlı hali, ağlamaklı hali ve gülümseyen tebessüm eden halleri... Hepsi bir bütünün ayrı parçalarıydı. Ona, onu nasıl sevdiğimi ya da ondan ne kadar çok hoşlandığımı anlatmanın yollarını arar olmuştum... Bir kısır döngü içinde gidip geliyordum, içimde acaba, yoksa, nasıl olur gibi sorular ve bunlara veremediğim cevapsız cevaplarım vardı...
İkindiye doğru beraber çok güzel bir romantik filme gittik, hoş "ben romantizmden anlamam, man kafayımdır" demişti bir keresinde ama olsun dedim kendi kendime, belki bir ilk yaşanırdı onun için... Çok diretmesine rağmen filme girmeye ikna ettim ve filmin ortalarına doğru, o uyumuştu bile... İlk başta canım sıkıldı, sonra ardıma bakmadan ve bir şey düşünmeden dışarı çıktım... Kapıda onu bekleyecektim, bakalım benim yokluğumu ne kadar zamanda hissedecekti...
...
Film bitti ve insanlar birbir dışarı çıkmaya başladılar, herhalde en son çıkan oydu, yüzünde garip bir korku, ilginç bir yüz ifadesi var gibiydi... Beni görünce boynuma sarıldı ve ağladı... İnanamadım ve omuzlarından tutarak sordum... "İyimisin, kötü bir şeymi oldu?"... Verdiği cevap onun için korkutucuydu, uyuya kalmıştı ve kötü bir kabus görmüştü... Kelime kelime anlattı bana, sonra ağladı, ağladı, ağladı...
Kaybettiği kız kardeşi ve annesini görmüştü o çokta uzun olmayan zaman dilimi içinde...
Bu kadar karmaşa ve kötü bir durum da ona nasıl söyleyebilirdim sevdiğimi, onun yükünü ve ağırlığını paylaşmak istediğimi... Dahası onunla bir ömür eskitmek istediğimi, nasıl?...
Koca günü bana göre çok kısa sürede tüketmiştik, ona göreyse gereksiz zaman kayıpları içinde kaybolmuştuk...
Bunda filmde gördüğü rüyanın ve o an yanında olmayışımın payıda büyüktü... Korkmuştu küçük kız ve yanında güveneceği birini istiyordu... Kızdım kendi kendime, hayatında sevgiyi tadamamış bir insan elbetteki romantik olamazdı...
O kendi kasırgasında kaybolmuş bir gemi, bense kendini karanlık şehre teslim etmiş, koyu kara yürekli bir gölgeydim.
Başlangıcımızı bilmiyorduk, sonumuzun ne olacağını bilmediğimiz gibi... Yersiz, yurtsuz ve kimliksiz ruhları içimizde saklıyorduk... Hiç kaybetmek istemiyorduk, kazanamayacağımızı bile bile...
...
O günün akşamında evime davet ettim... Evime ilk defa geliyordu ve belki de daha hayatında görmediği ilklerle karşılaşacaktı... Usulca merdivenleri çıktık, kapıyı anahtarımla zorlanmadan açtım, içeriye girdiğimizde ilk dikkatini çeken, pencere kenarını mesken tutmuş masamın üstündeki resim oldu...
"Bu kim?" diye sordu...
...
Birkan SUCAKLI
22/10/2007