Adı Konmamış Duygular - I
Bölüm I
Öylesine bir gündü benimki, öylesine olmayan. Gizli ama kapaksız...
Merdivenleri hızla tırmanıyordum bir sporcu edasıyla...Yok yok benim adım tabiki eda değil, sadece arada sırada kullandığımız bir tabirdi bu değil mi? Kapıyı usulca araladım, içeri girdim (tabiki anahtarım vardı).
Odanın kapısını araladığımda yarı çıplak bir halde buldum onu, yine kolunda morluklar vardı...
"Kahretsin" dedim, yinemi aynı şeyi yaptın...Bağırmam onu şizofren düşlü uykusundan uyandıramamıştı besbelli...En güzeli onu soğuk su ile kendine getirmekti diye düşündüm...
Elimi usulca boynuna doladım, kalçalarının altından diğer elimi geçirdim. "Of of ammada ağırmıssın be kızım" dedim.
Kaldırmanın ağırlığıyla bu söylemim içimde kaldı, yorgundum zaten... Oysa ki, yorgunluğum işten yana değil; hayattan, insanlardan yanaydı ve bu kıza karşıydı.
Daha kaçıncı uyanmayışlardı, kaçıncı kendini vurmadan intihar etmeler, yükse dozda hüznü alıp hunharca bedenine enjekte etmeler!..
İçimden bunları geçirirken, banyodaydım, karşımda ayna; O ve ben aynaya aksediyorduk, moraran vücudu aynada başka bir koyu karanlığa bürünmüştü... Kendime yasladım, musluğu hızlı bir şekilde açtım, buz gibi su içimi soğutmuştu çoktan...
Oysa hala baygındı, kendine gelememişti daha, hafif ateşi vardı...
Küveti yarısına kadar doldurdum, onu aniden küvete bırakırsam kesinlikle soğuğun dayanılmazlığıyla çığlık atacaktı. Bende kendimi onla beraber küvete bıraktım, çok soğuktu, hemde inanılmaz soğuk... Sonbaharın yaprakları alıp götürüşü, denizin dalgalarını sahillere daha bir hırçın vuruşu geldi aklıma...
Soğuktum, soğuyordum, soğuktuk... Usul usul kendime çektim onu, ellerimle makyajlı yüzünü yıkadım, saçlarını tel tel ayırdım, sudan süzdüm... Önce o güzel gözleri hayat buldu berrak suyla, sonra dudakları... Hayrandım sana be kız, ahh küçük kız, ne zaman anlayacaktın bu güzelliğinin bedelini esrarkeş gecelere teslim ettiğini, hangi sigaranın dumanında kendini içine çektirdiğini... Sonrada ruhunu bedeninden soyup, kaç kere para etmezlere sattığını...
nasıl, ne zaman, nerede anlayacaktın küçük kız...
Kendine gelmeye başlamıştı, önce küçük sayıklamalar, sonra kısık ve boğuk bir çığlık... "Dur" dedi...
Durdum hayatın ortasında, akreple yelkovanın ortasında, yolların ortasında... Üzerimden yaşam dolu insanlar geçerken, ben düşler ülkesinden ayrılalı çok olmuştu...
Ben ne diyordum ya, ben düş olmuştum onunla beraber, soğuk su beni kendime getireceğine, uykuya sevk etmişti...
Bir zaman sonra "Merhaba Karanlık adam dedin", "Merhaba kurtarıcım, koyu karanlık düşlerimin prensi"...
Kendine gelmişti nihayet, usulca kalktık yerimizden, odasına götürdüm ve gardrobundan seçtiğim elbiseleri giydirdim kendimce...Bir babanın kızıyla ilgilenmesi gibi...
Hiç bir tepki vermedi, sadece yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı, koskocaman siyah gözleri bir kapanıp bir açılıyordu...Korunduğunu, kollandığını biliyordu, ki öyleydi.
"Neden yaptın bunu küçük kız"dedim. Ağzından kocaman bir "Hiççç" çıktı... Kocaman bir hiççç.
Gözlerini bana dikerek baktı. "Yoruldum" dedi... Hiç üstelemedim "Peki, öyle olsun"...
Mutfağa geçtim, çayı demledim, ekmeğini kızarttım, beraber güzel bir kahvaltıyı paylaştık... Vapurlarda insanların simitlerini martılarla paylaşması gibi... Bu öyle bir paylaşımdı ki, basit bir şeyin aslında ne kadar anlam içerdiğini gösteriyordu...Göstermekle kalmıyor yaşatıyordu adını koyamadığım duygularımı... Sıkı sıkı tembihledim,kaşlarımı kocaman kocaman çattım, "Bir daha sakın, bir daha sakın küçük kız" dedim...
17/09/2007
Birkan SUCAKLI
"Adı Konmamış Duygular"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.