- 911 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
===YAĞMA==
Kurtuluş savaşı yılları, düşmanlar evlerde ne var ne yok hepsini alıyorlar…Hava kış ve soğuk, evlerde yaşlı ve çocuklardan başka kimse yok…Merekler boşaltılıyor, ahırlarda ki hayvanlar alınıyor, evlerin kilerlerinde arpa buğday ne varsa hepsi alınıyor. Asker rütbeliye tekmil veriyor:
—Komutanım vuralım mı?
—Yok petros her şeyi alın ve bırakın kalsınlar. Dışarı çıkartıp ateşe verin evlerini, zaten bu soğukta fazla yaşayamazlar… Acı çekerek ölsünler… Sürünerek…
Bir eve geliyorlar iki erkek çocuk 6 ile 8 yaşlarında birde ihtiyar kadın… Yağma başlıyor. Her şeyleri alınıyor. Tavuk kümesine girdiklerinde 20 kadar tavuğu görünce askerlerden biri sevinçle seslenir:
—Henry gel gel. Akşama ziyafet var.
Sonra tavukların baslarından tutup, gövdesini ileri doğru sallıyor. Tavukların kafası elinde gövde on metre ileriye düşüyor. Diğer askerler büyük iştahla topluyor. Hüseyin 6 yaşında sadece ağlıyor. Neye ağladığını bilmeden… Hasan’sa olanların farkında, ama bir türlü aklı almıyor. Ninesine dönerek:
—Sakine ana bunlar insan mı?
—Yok evladım düşman…
—Ama bizim gibi elleri var, gözleri var, hatta silahları bile var.
—İnsanlıkları yok evladım insanlıkları…
Yağma tamamlanıyor. İki çocukla yaşlı kadını dışarı çıkartıp evlerini yakıyorlar… düşmanlar gidince ortada kalıyorlar evsiz barksız. Bütün kasaba aynı şekilde… Yanan evin bir kenarına sığınıyorlar. Hava soğuk, üstelik birde ayaz… Çocuklar dondu donacak. Sakine ana çaresiz. Yetimlerim sakın uyumayın diyor. Biliyor ki, o ayazda uyumak, bir daha uyanmamaktır. Çaresizce dışarı fırlıyor. Gözü gibi baktığı ve hiç kıyamadığı çam ağacını mecburen kesiyor. İçinden bu bize bayağı yeter diyor. Yapraklarının bir kısmını sıyırıyor. Bir kısmını da ocakta yakabilecek hale getiriyor ve yanan evlerinin bir köşesinde ateş yakıyor. Yapraklarıysa bir kaba koyuyor. Üzerine su ilave ederek haşlıyor. Sakine ana çaresiz hiçbir şey kalmadı evinde. Çocuklarsa yemek istiyor. Hiçbir şey bırakmamış zalim düşman… çocuklara yaptığı çam ağacı yapraklarını yemek olarak hazırlıyor. Bir yandan da gözlerinden sicim gibi gözyaşı gidiyor…Allah’ım sen yardım et diye yalvarıyor. Hüseyin bir kaşık alıyor. Yüzü buruşturarak:
—Sakine ana bu ne?
Sakine ana çaresizce gözyaşlarını gizliyor. Hasan her şeyin farkında…
—Abisi sen bunu ye yarın sakine ana sana yumurta haşlayacak…
Sakine ana büyük fedakârlıkla iki yetimini bahara çıkarıyor. Hep dualar ederek. Biliyor ki, bu kutsal vatana giren düşman elbet bir gün buradan kovulacak. Bir gün o müjdeli haber geliyor. Şükür namazlarına duruyor sakine ana. Ardından da acı bir haber geliyor. Oğlu Mehmet çavuş şehit olmuştur. Bir yanda sevinç, bir yanda hüzün var sakine anada. Büyük bir metanetle:
-Vatan sağ olsun diyor.