TAVŞANCANLAR
TAVŞANCANLAR
Değirmenci Mehmet Ağa namıyla ve işiyle meşhur bir zat yaşarmış ilçemde. İri mi iriymiş, uzun mu uzunmuş,güçlü mü güçlüymüş. Buğday çuvallarını sanki boşmuşçasına sırtına vurup epey yol gidermiş değirmene kadar.Asabiymiş, mazereti yokmuş asabiliğine. Dövermiş çocuklarını beş vakit. Çocukları da kaçıp gelirmiş dedemlere. Sonra itiraf etmiş bir gün Mehmet Ağa:”Eğer sen olmasaydın çoktan öldürmüştüm çocuklarımı.” diye.. Eski hikaye.. Zaten burada; Karakoçan’ın arka bahçesinde kalan, kıyıda köşede saklı duran cevherleri, ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bazen bir isim, bazen bir olay, bazen bir nesne..Alır götürür bizi. Dalarız maziye. Özlem duyarız. Birisi anlatıyor ve biz seyrediyoruz ekranda sanki. Hayatımız bir film şeridi gibi geçiyor önümüzden. Ne kadar da dolmuşuz. Ne kadar da hasret kalmışız. Tabiri caizse açız ama mutluyuz o zamanlar. Şimdi tokuz ama tık yok mutluluktan yana. Bazen bir hikaye, bazen bir söz ilçemi ve beni ifade etmeye yarar diye düşünüyorum. Kelimeler sihirli..İnanmıyorsanız Anabel Lee adlı şiiri okuyun.Ya da Lavinia …Neyse laf lafı açıyor ama konudan sapa düşmeyelim, zira yol uzun, kelimeler dağınık zihnimde.Yola çıktık mı gerisi geliyor. Başlayalım hikayemize.
Çayınız eliniz de mi? Tamam o zaman. Çekilsin perdeler,oyun başlasın.
Değirmenci Mehmet Ağa’nın kavakları varmış, fide fide…Değirmeninden aşağı kalan yerde. Kendi elleriyle dikmiş zarif ve uzun kavakları. Kavaklar ki şarkılara gebe. Sezen’den dinleyin. Değirmenin suyuyla sularmış her gün nazenin kavaklarını. Çocuklarına veremediği sevgiyi kavaklarına vermiş diyelim.Nereden geliyor bu değirmenin suyu deyimini duymamıştı kimse o günler. Çünkü dürüsttü insanlar, temizdi.Ter u tazeydi bağlar bahçeler.Mutluluk belki de bir salıncaktı kavaklar arasında kurulan. Hışırtılarında yatılan. Serinliğinde kalkılan…
Gel zaman git zaman kavaklar serpilmiş epey. Rüzgarda salınmaya başlamışlar. Beşe on kereste olmayı akıllarından dahi geçirmemişler.Özgürce, kavak ya bunlar. Dimdik bir vaziyette. Daima emre hazır bir asker misali. Bir kış mevsiminde olan olmuş artık. Tavşanlar dadanmış kavak bahçesine. Bembeyaz halının altında kalan otları yiyemeyince, başlamışlar kavakları kemirmeye. Kemirmişler, kemirmişler. Kavakların salınması artmış.Belli ki canları yanıyormuş. Kavaklar masal bu ya:”Yapmayın kardaşlar, etmeyin biraderler.” demiş demesine ama.. Hepsinin kemirilmemiş noktası kalmamış tavşan boylarında. Vah ki Mehmet Ağa’ ya! Vahlar ki! Kuzuları, körpeleri.. Lime lime olmuş. Kalk Mehmet Ağa n’oldu bak. Değirmeninden öte gör halini. Kavaklar ah kavaklar. Kenarında kurulur hamaklar. Sonra tavşanlar. Senin yüreğini kemirdiler Mehmet Ağa, yüreğini..Vaziyeti görünce Mehmet Ağa derin bir ah çekmiş.Ama karşıki dağlar yıkılmamış. Ne yapsa yeridir, ne söylese zamanıdır. Sadece susar. Kanatırcasına dudaklarını..Bir öfke ki düşman başına. Bir kasırga ki zalime. Def et gitsin öfkeni Mehmet Ağa. Yer bitirir seni, harap eder, bitap düşürür. Takan kim? O günden sonra susar Mehmet Ağa. Buzlar çözülene , cemreler düşene değin. Susar, susar. Bahar gelince bahçeye koşar, kavaklarına. Sarar sarmalar yaşatabilmek adına. Ama ne mümkün? Bir zılgıt çeker derinden. Tavşanlar korkudan kaçar. Sonra, evet sonra savurmuş okkalı küfürleri. Boşalmış bulutlar gibi , rahatlamış. Sıkmış yumruğunu, dudaklarını ısırmış..”Ben yapacağımı bilirim!” demiş.”Ben yapacağımı bilirim!” demiş. Kimse bir şey anlamamış.
Zaman geçe dursun Mehmet Ağa planını uygulamaya koymuş. Yakalayacak tavşanları. Hem de diri. İbreti alem edecek herkese.Tavşanlar bir daha onun bahçesinin kenarına bile gelemeyecek. Mümkün mü evet mümkün. Bir kapan hazırlamış tavşanlar için. Bir kapan ki kaptı mı alimallah. Hafzanallah bırakmaz..Görürsünüz diyerek ; bahçenin tavşanlar için na müsait bir noktasına koyuvermiş kapanı. İşine gücüne bakmış sonra. Nasılsa kıstırırsa kapana bir tavşan kazara kuyruğunu , kurtaramaz. Bizimki farkında. Gülmeye başlamış yağmurla karışık. Diğer taraftan tavşangiller çıkmışlar etrafı temaşaya. O bahçe senin, bu bahçe Mehmet Ağa’nın. “Ana” Tavşanlar habersiz kapandan. Konuşurlar kendi aralarında:”Ne kadar güzel bir dünya. Karışmıyor kimse kimseye” Zıplaya zıplaya dolaşmışlar başlarına geleceklerden habersiz. Kavakları görünce tavşanlar üzülmemiş değiller hani. Kışın kuşa kurda yem olacaklardı belki de. İflahları kesilmişti açlıktan. Nefesleri kokuyordu o zamanlar. Halden anlayanlar bilir. Mesaj ulaşsın ulaşacağı mekanlara ve üçüncü şahıslara. ”Sahibi neden bir şeyler yapmamış kavaklar için!” demiş Alaca Tavşan. “Yazık kurumuş gitmiş, şarkı sözleri yetim kalır sonra” diyerek hava atmış Ukala Tavşan. Sonra o da ne? Filmin can alıcı noktası!!! Sipere yatın, cana kıymayalım. Şaka şaka , kalkın. Beyaz Tavşan kapanı görmüş, başlamış feryad u figana:”Bakın tavşancanlar bir oyuncak. Artık canımız sıkılmayacak.Biz bununla oynayacak” Derken gaiplerden bir ses: “Siz biraz zor oynayacak.Babayı alacak birazdan.”demiş ama kimse duymamış bu söyleneni. Sonracığıma: ”Bu baharı bayram edecek. Günümüzü şenlendirecek” demiş Nazlı Tavşan.Almışlar kapanı, oynamaya başlamışlar şen şakrak. “Bırakın demiş!” Filozof Tavşan .”Her şeyin sebebi var.” Takan kim.? “Bu kapanın da mutlaka!” diyemeden çaaattt diye bir ses gelmiş kapanı kapanın elinden. Saf oğlan saf Tavşan yakalanmış. Ciyaklaması boşuna. Ellerini kıstırmış. Sökebilmek mümkün değil. Tavşancanlar uğraşmışlar uğraşmışlar. Boşuna. Elleriyle, burunlarıyla, ayaklarıyla…Olmamış ne çare? Yürekleri pare pare.. Derken en can alıcı an gelir. Bahçedeki gürültüyü duyan Mehmet Ağa elinde ip ve kerpetenle akşamın karanlığı gibi yukarıdan aşağıya doğru süzülür. Ellerini ovuşturur, yüzü güler.Balık yakalamış gibi…Gol atmış gibi… Sırıtır.”Gel bili bili!”der. Avını yakalamış nasılsa kapan. İş sağlam. Yaklaşır, yaklaşır ve Saftirik Tavşan’ı kapandan alır, iki uzun kulağından tutarak;”Ben neler yapacağım sana göreceksin. Senin şahsında tüm tavşanlara evrensel bir mesaj vereceğim.” diye ti’ye almış korkudan tir tir titreyen Saftirik Tavşan’ı. Sonra getirdiği iple; ellerini ve ayaklarını bağlamış. Elindeki kerpetenle tek tek tavşanın dişlerini çekmeye başlamış. Tek mi demiş, çift mi? Dalga geçmiş bir de. Vah ki vahlar tavşana. Ağlasa olmaz, sızlasa olmaz, çatlasa olmaz. Ağzı kan içinde Saftirik’in. Bizimki diş çekme faslını ‘ham meyvayı dalından koparır’ gibi kolayca halleder. Sonra Saftirik’in ellerini ve ayaklarını çözer. Bizimki bi mecal, takatsiz, halsiz, per-perişan..Ayakta duracak can yok..Başı havada daireler çizer.Yalpalar, yalpalar. Bir iki adım attıktan sonra döner Mehmet Ağa’ya bakar. Mehmet Ağa’nın yüzünde bahar gülleri. Gözlerinde ışık huzmesi. Dersiniz ki başı göğe erecek. Muzaffer, galip bir takımın kaptanı gibi.. Karşıdan olayın vehametini gören tavşancanları kan tutmuştur. Bundan dolayı içilen çaylara mecazen tavşan kanı denmiştir(!) Mehmet Ağa tiradına başlar:”Tavşan olacak yaratık, seni öldürmedim. Öldürseydim kolay olurdu. Öyle bir şey yapayım ki ibreti alem olaydı. İşte bu yüzden , sırf bu yüzden anlayabilir misin ruhumun ızdırabını! Nıç.Yanıt yok değil mi? Kavaklarımı kemirirken güzeldi. Kemir şimdi göreyim aslanım. Dükkan senin. Git o arkadaşın olacak lovuklara söyle: Bir daha Mehmet Ağa’nın bahçesinin etrafında dahi dolaşmasınlar. Yok ben duymadım, vay ben anlamadım demesinler. Sonra ağzını aç ve dişlerinin güzelliğini göster. Anladın mı?” Mehmet Ağa bir siyasetçi gibi tiradını uzattıkça uzattı.O esnada Saftirik bir zıpladı, bir daha zıpladı,üçüncü de zıplayamadı.Öldü. Terk-i mekan eyledi ruhu.Yaşanmamış bir ömür bırakarak. Kemirilecek onca kavak daha varken. Havuçlar yetim kaldı.Bir tek ondan yadigar tavşan kanı çay kaldı. Mekanı havuçluklar olsun.Bir sıra kavak altında. O günden bugüne anlatıla gelir tavşan ülkesinde.Bir Saftirik Tavşan vardı, kahramandı diye. O günden bugüne anlatıla gelir insanlar arasında bir Mehmet Ağa vardı, zalimdi diye.
Bu olay ayniyle vaktiyle yaşanmıştır. Biraz abartı yok değil. Ama tavşanlar konuşmaz ki! Biraz masal havası katalım dedik. İnşallah özü bozmadık.Gerçi kurtaramadık Saftirik’ i amma Türk filmleri de böyle bitmiyor mu? Ne dersiniz oldu mu şimdi?
YORUMLAR
Öykümsü bir hava içerisinde masalımsı fabl unsurlarıylada beslenerek başarılı bir üslupla anlatılmış,tavirlerdeki başarı göze çarpmaktadır.Kanaatımca yazar biraz kendi yorumlarını okuyucuya bıraksa okuyucuyu düşündürüp,daha merak uyandırıcı olurdu.Ama yinede yazar akıcılığı sağlamak ve komikleştirmek için kendi yorumlarını olayla birlikte vermesi öyküye ayrı bir tat vermiş,aynı zamanda ilgide uyandırmıştır.
Uzun olmasına rağmen bemn sıkılmadan zevkle okudum.Yazarı tebrik eder,başarılarının devamını temenni ederim..