- 1042 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GURBETE GÜLEN HİKAYE - 2 -
Fabrikanın bir bölümünde yeni nezleden kurtulmuş kızın in-
sanın tüylerini diken diken eden sesi duyuldu hoparlörlerden.
Bütün işçiler başlarını kaldırıp,anonsun yinelenmesini bekle-
diler:
-Dikkat,dikkat !İrfan B.....!Ziyaretçiniz var!
Sarışın bir gencin gözleri ustabaşını aradı.Yanındaki arkadaşı
dürttü onu dirseğiyle:
-Aldırma,dedi.Çabuk git.Ustabaşı sorarsa. ben biliyorum diye-
ceğimi...
İrfan isteksiz bıraktı işi.Çekingen adımlarla yürüdü.Dışarı çık-
tığında ,köylüsü Osman’la karşılaştı.Bir an şaşırdı ne yapacağı-
nı.Toparlandı sonra:
-Hoş geldin Osman amca,dedi.
-Bırak şimdi gırgırı.Mustafa nerde?
-Ne Mustafa’sı...
-Bizim Mustafa...
-Eee...Nerde şimdi?
-Canım ne bileyim.Ben de onu aramaya geldim zaten.
-Mustafa İstanbul’a mı gelmiş?
-Bak ne diyor daha...Onu ben sana soracağım asıl.
-Eee..Nasıl oldu da kaçtı gene?
-Geçenlerde tutturdu:
-Para ver gezmeye gideceğim ,diye.Ben de
-Nereye gidersen git,dedim.
-Para ver de gideyim,dedi.Kafam bozulmuştu:
-B.. al para yerine,dedim ben de.Vayy neden dermişim öyle.
Baltayı kaptığından gelmez mi üstüme...Kesecek beni kıyır
kıyır .Komşular zor aldılar elinden beni.
-S..... git .Senin gibi oğlum yok benim,dedim ben de.
Yemeğe gelmedi o akşam eve.Anasına:
-Git bak bakalım kahvehanededir belki,dedim.Kahvehane-
deymiş .Ama gene de gelmedi yemeğe.Anasına para bırak-
tım biraz.Ben kahvehanedeyken gelmiş eve.Anasıyla helal-
laşmış.Parayı da almamış.Nereye gitti kimse bilmez.Senin
bu fabrikada çalıştığını söyler dururdu. Buraya gelmiştir
diye düşündüm de...
-Hiç görmedim buralarda.Hem İstanbul’a gelmiş olsa,beni
mutlaka bulur.Parası olmadığına göre de, buraya gelemez.
Yav,Osman amca.Hem sen ne diye arıyorsun onu?Ben ba-
bamı kesmeye kalkıcam ,da babam beni arıyacak ha...Valla
dönüp İstanbul’a şöyle bir bakmaz bile.Ben radyoda hafif
müzik dinliyordum da, yere çarpıverdi radyoyu babam.Sonra
da:
-Senin yüzünden radyoyu parçaladım,diyerek evden kovdu
beni.Bir daha gelirsem köye, tükürsünler yüzüme.Gelmem..
Haydi eyvallah..Biraz daha gecikirsem, ustabaşı kıza sonra.
Kusura bakma Osman amca.
-Şey..Seni nerde bulayım?
-Nerde mi?Hiç bir yerde.Üzgünüm..
Osman olduğu yerde çakıldı kaldı sanki.İrfan gibi kararlı
mıydı Mustafa’da köye dönmemekte?Ya başına bir felaket
gelirse gittiği yerde?İrfan bir şey gizliyor muydu acaba ken-
disinden?Evet mutlaka onun yanındadır.Ama söylemiyor
nalet herif .Mutlaka onun yanında."İstesem tıpış tıpış getir-
tirim polisle."diye düşündü.Sonra da vazgeçti.
-Zaman,dedi.En iyisi zamana bırakmak..
...........................
-Müjde arkadaş!
-Nasıl !İş mi buldun bana?
-Yok canım baban geldi bu gün fabrikaya.
-Eee .Neden gelmiş?Ne dedin sen?
-Azizim seninkini görecektin.Sigara üstüne sigara yaktı.
Çökmüş bitmiş adam.Mezar kaçkını gibi.Bana öyle bir
yalvardıki senin nerede olduğunu söylemem için.Tabii
havasını aldı.Benden sır çıkar mı be.Senin telaşın boşu-
na.İrfan ve Mustafa.Bu şehrin kıralı oluruz be ikimiz.
Hele sana da bir iş bulalım.
Aradan bir kaç gün geçti.Kasımpaşa’nın arka sokakların-
daki evlerinin damından akan yağmur suları,evi durulmaz
hale getirmişti.
-Ev sahibesi nerdeyse gelir kirayı istemeğe.Ama avucunu
yalar artık,dedi İrfan.
...............
-Şişko karının yüzünü görmek isterdim bizi bulamayınca.
Erik reçeli gibidir.Mayhoş.O dam gibi evden utanır insan
ikiyüz lira istemeğe.İyi yaptık değil mi Mustafa.Hem bizim
eşyalar yapsa yapsa yüz lira eder.Yüz lira karlıyız demektir
hesapça..
-Öyle ya nerde yatacaz şimdi?
-Boş ver canım .Zaten ustabaşıyla kavga ettim.Çalışılmaz
artık orda.Herif başımda dır dır ederken,kafam atıvermiş.
Çenesine bir yumruk attım.Adam kenara çekilmez mi?Elim o
hızla duvara..Güm!Sonra kendimi kaybetmişim.Sarılmışım
gırtlağına adamın.Elimden zor almışlar ustabaşını.
-Bırak şimdi palavrayı da ne yapacağız? Onu söyle bakalım.
-Gel gezelim bu gün.
Galata Köprüsü üstünde bir uçtan öbür uca dolaştılar.Denizi,
martıları,vapurları,insanları seyrettiler.Adalara gidecek vapur
acı acı bağırdı.Balıkçıların sesleri çınlıyordu.
-Balık ekmek yüzelli...!
Yutkundu Mustafa.Önceki İstanbul macerası canlandı gözünün
önünde.Köprü korkulukların dibine açlıktan yığılışını düşündü.
Zaman ne kadar çabuk geçiyordu.O zaman balık ekmek yetmiş-
beş kuruştu.Bu gün yüzelli kuruş olmuş.Vay halimize ..
-İrfan!
-Ne var?
-Sen de para var değil mi?
-Var.Ne olacak?
-Karnımızı doyuralım diyecektim de...
-Demin yedik ya...
-Acıktım da...
................
Balık ekmek alıp yediler yine.
-Mustafa.Hayvanat bahçesine gittin mi hiç?
-Çook...Niye sordun?
-Ben gitmedim de...
Birlikte gezdiler hayvanat bahçesini çocuklar gibi.Kuğular
çok hoşuna gitmişti İrfanın.Bahçede kolkola gezen çiftlere
baktılar.Sonra birbirlerine baktılar.Bir şey diyemedi ikiside.
-Gel fal baktıram ,dedi Mustafa.
-Nerde?
-Bak şurda oturan kadın.
-Çingene o be..
-Oğlum zaten çingeneler bakar fala.Laf mı seninki de..
-Fala inanmam ben.
-Bu başka fal.Göreceksin bak.
Falcı kadının yanına sokuldu ikiside.Kara örtüler için-
deki kadın önce çevresine bakındı,sonra salt ikisinin
duyabileceği kısık bir sesle:
-Ne istersiniz delikanlılar,dedi.Size bakla falı açayım.
-Bırak falı teyze.Biz kız istiyoruz,dedi Mustafa.
-Onbeş liranız varmıdır ,dedi falcı kadın.
Mustafa,İrfanın kulağına bir şeyler fısıldadı.O da başını
eğdi onaylarcasına.
-Kız nerede,dedi Mustafa.Görelim bakalım.O kadar eder
mi?
-Beğeneceksiniz,dedi falcı kadın .Daha onsekizine bile
basmadı.
Falcı kadın az ileride kendilerine bakan kızı, el ederek
çağırdı yanına.Kız kırıtarak geldi .Sonra hiç bir şeyin
farkında değilmişçesine, sürünerek geçti yanlarından.
-Hadi ,dedi falcı.Verin on beş lirayı.Peşine düşün.
Falcının gösterdiği kız ,bir daha geçti yanlarından sürü-
nerek.Geriye baktı.Gülümsedi.Sonra çıkış kapısına doğ-
ru yürüdü ardına bakmadan.İrfan onbeş lirayı uzattı falcı
kadına.İki arkadaş hızlı adımlarla düştüler kızın peşine.
Çıkış kapısında onları bekliyen kızın peşinden uzunca bir
süre yürüdüler.Kız önden yürürken arada bir göz ucuyla
onlara bakıyordu.Ahşap iki katlı bir evin önüne gelince
durdu.Tekrar onlara baktı.Sanki gelin der gibilerden el
salladı.
-Geldik herhalde,dedi Mustafa.
-................
Mustafa etrafı kolaçan ederken İrfan dikkatle süzdü evin
içini.Ama nafile.Hiç bir şey görünmüyordu pencerelerin
kirinden.İçerisi kapkaranlıktı.Perde filan yoktu.Mustafa
kapıyı açtı :
-Gel hadi ,dedi İrfan’a.
İçeri girdiler.Tam karşılarında duran açık bir kapıdan içeri
süzülen ışıkta şöyle bir baktılar etraflarına.Kimseler yoktu.
Alt kattaki odanın kapalı kapısını aralayıp baktılar.Sonra üst
kattaki iki odaya baktılar .Bomboştu hepside.Tekrar alt kata
inip karşılarında açık duran kapıdan dışarı çıktılar.Caddede
bir aşağı bir yukarı yürüdüler.Kız yoktu ortalarda.İki arkadaş
birbirlerinin yüzüne baktı.Mustafa:
-Dolandırıldık herhalde ,diyebildi.
Bu günkü gezinti ikisinin de hoşuna gitmemişti besbelli.
Gece yarısına değin birbirlerine anlattılar sanki olayları
birlikte yaşamamış gibi.Sonra köyde bu macerayı nasıl
anlatacaklarını kararlaştırdılar.Sırtüstü uzandılar Sultan-
ahmet’te kanepeler üstüne.Yaşadıkları bu günkü macera
içindeki yeralışlarının verdiği mutsuzluğu, bir de nasıl bu
koca kentte sorumsuz ama mutlu olabileceklerini,gerçek-
leri başka türlü yaşayıp ta kurguların vereceği mutluluğun
ardından yıldızların altındaki kocaman dünyalarına daldılar
bir park kanepesi üzerinde.Uzak gelecekteki gurbete gülen
hikayelerinin rüyasını görüyorlardı artık.
Gecenin geç saatlerinde bir el dürttü Mustafa’nın böğrünü.
-Hooop!Hemşerim,burası otel değil.
Gözlerini oğuşturarak kalktı Mustafa yattığı bankın üstün-
den.Unutmuştu uyuduğu yerin bir park bankı olduğunu.
-Ne oluyor be,dedi.
Karşısındaki adama baktı;bir gece bekçisiydi karşısında
duran.Ne diyeceğini şaşırdı.Bekçi kendisini bırakıp az
ilerde yatan İrfan’ı da uyandırdı.Bir an birbirlerine baktılar
Mustafa ile İrfan.Sonra Mustafa kaçmaya başlayınca, bekçi
İrfan’ı bırakıp Mustafa’nın peşine düştü.Bu sefer İrfan’da
kaçmağa başladı.İkisi de gecenin karanlığında bekçi düdük-
leri duyulmayıncaya kadar koştular nereye kaçtıklarını bil-
meden.
...................
Güneşin ilk ışıkları Galata Köprüsü altında,kayıklar içinde
yatanları ısıttığı saatlerdi.Kayıkların içinde doğrulup, sanki
"Bu İstanbul benim " dercesine gerinen evsizleri seyretti bir
ara Mustafa, köprü korkuluklarına abanarak.Uyananları görmese ,
akşam oluyor sanacaktı.Alışamamıştı bir türlü.Güneş sanki
batıdan doğuyordu.İrfan’ı düşündü. Yakalandığını sanmıyordu.
İrfan tazı gibi koşardı.Ama nasıl bulabileceklerdi
birbirlerini.En iyisi köprü üstünden hiç ayrılmamaktı.
Gölpazar’lı bir dostu vardı Mustafa’nın.
-Galata Köprüsü üstünden minarelere bakan birini görür-
sen mutlaka Bilecik’lidir, derdi.Mustafa ağzına bir sigara
koydu.Köprü korkuluklarından sanki kendini Haliç’in serin
sularına atacakmış gibi eğilerek ,yaktı sigarayı.Tam bu sırada,
iki tombul el sıkıca kapadı gözlerini.Tombul elli ve kendisini
tanıyan başka birisi olamazdı.Sevinçle bağırdı:
-Aliiim!
-Nereden tanıdın len.
-Alim be...Nasıl tanımam seni.Hep başım darda kalınca
koşuyorsun yardımıma.
-Çok üzgünüm be canım.Baban....
-....
-Evet..Baban sizlere ömür.Allah rahmet eylesin.
Mustafa kaskatı oldu.Ali onu kolundan iskeleye doğru
sürüklüyordu.
Bir ara aklına geldi İrfan.
-Alim be.İrfan’ı arıyorum.Onu bulalım ,diyebildi.
-Ne oldu İrfan’a?
-Bilmiyorum be Alim.
..........................
Bir süre sonra köprü üstünde buluştular.İkisi de teselli etmeye
çalıştı Mustafa’yı.
-Benim yüzümden ..Benim yüzümden..Dayanmadı yüreği..
Üç kafadar tüm üzüntülerini Haliç’in pis sularına terkederek ,son
defa baktılar martılara simit atan vapur yolcularına. Galata Kulesi
kapkara ,pis pis sırıtıyordu.Ağaçların arasında kaybolmuştu üç kıtanın
yönetildiği Topkapı Sarayı.Ali yeni gelmişti İstanbul’a.Yanında para
vardı.Üç arkadaş bir kaç gün içinde, Ali’nin parası bitene kadar
gezdiler .Bir gün yine köprü üstünde aylak aylak dolaşırken:
-Bu İstanbul’da çalışılmaz, dedi Ali.Para kazanacaksın.Buraya gelip
yiyeceksin.Ben bunu bilirim arkadaş.
-Haklısın,dediler Mustafa ile İrfan.
Vapur Haydarpaşa yolunu yarı etmişti.Üç arkadaş vapur korkuluklarından
tutunup son sefa baktılar Karaköy limanındaki büyük gemilere,sonra
Boğaziçi’nin kalbine saplanan iki yaraya-köprü ayaklarına-bakıp
kendilerini sılaya taşıyan,kadere götüren vapurun sesini dinlediler.
Vapurun sireni İstanbul’a gelişlerinde olduğu gibi sevgiyle
çınlamamıştı kulaklarında.Acı acı ötüyordu .Ama onlar yine el
salladılar köprü üstünde balık tutanlara...
Yazan:Osman Eker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.