BAYRAM YARASI
Şehre inmişti anne ve babasıyla ot gözlü küçük çocuk. Şeker Bayramı arifesiydi. O gün hayatının ilk orucunu tutuyordu. Gözleri köftecilerin ızgara dumanına dalsa da kuru kuru yutkunuyordu. Çünkü o gün kuşlar bile oruç tutuyordu öyle öğrenmişti büyüklerinden.
Pazarda bir seyyar satıcının önünde asker gibi durmasını istedi babası. Elinde bir pantolon vardı hem de hem sevdiği renkten. Yeşil ve beyaz çizgili hem de boyu da uygun gibiydi. Annesinin çarşafı siper edildi ve pantolon oracıkta giyilerek denendi. Çok güzel olmuştu. Satıcı bir de gömlek yakıştırıverdi sağ yanağında ben’i olan çocuğa. Bir garip sevinç vardı içinde. Çok beğenmişti. Sustu. Zaten sadece susması gerekirdi.
Satıcı ile babası arasında sıkı bir pazarlık başlamıştı. Üzülüyordu. Para konuşuluyordu. Bilmiyordu ki bu işlerin pazarlıkla yapıldığını. Düşüncesinde babasının yeterince parası olmadığıydı. Vazgeçmek, almamak ve ağlamak geliyordu içinden ve fakirliğe küfretmek.
Satıcının “haydi bayram geliyor, kiminin parası kimini duası” diyerek babasının uzattığı parayı aldı ve devam ederek “güle güle iyi günlerde giysin” dediğinde bir şeyler düğümlenmişti boğazına. Sıkıca tuttu pantolon ve gömleğini hem de sım sıkı.
Oradan ayrılıp yürümeye devam ettiler. Annesinin babasının kulağına bir şeyler fısıldadığını gördü ama anlayamamıştı. Durdukları yer bir ayakkabıcı vitriniydi.
- Hadi bey, bir çift de iskarpin alalım çocuğa.
Bir eliyle sıkıca tuttuğu babasının elini usulca çekerek yanaklarına değdirdi. İstiyordu işte hem de çok. Hiç iskarpin giymemişti ki bu güne kadar. Hep büyümeyi hayal ediyordu ve bir de dua ediyordu öğretmen okulunda okuyan ağabeyinin iskarpinleri ona kalsın diye.
Kalın tabanlı bağcıklı bir çift ayakkabı aynı pazarlıkla alındığında çocuğun gözleri yeşil kırmızı olmuştu. Minik yüreğinin ilk defa bu kadar hızlı çarptığını hissetti.
Akşamüzeri eve döndüler. İftar edildi hep beraber ve sonra da sofra duası. Çok mutluydu. Annesi kuzine üzerinde ısınan suyu göstererek banyo yapması gerektiğini hatırlattı oğluna. Sabah erken kalkılacaktı çünkü bayram namazına gidilecekti. Sıcak bir banyonun sonunda yeni giysilere kavuşmanın da mutluluğuyla hemen uykuya dalıverdi. Ayakkabıları başucunda yastığının altındaydı. Mis gibi kokuyordu.
Babasının gözetiminde abdest alarak bayram namazı için camiye gittiler. Ne güzeldi mis gibi kokuyordu ve kalabalıktı. Birkaç arkadaşı da camideydi. Bir başka gurur vardı içinde. Pantolonu ve gömleği yeniydi. Hem de ilk defa. Evet hem de ilk defa ağabeylerinden kalan giysileri yoktu üstünde. Kılınan namazdan sonra hep birlikte mezarlığa gidildi. Herkes rahmete kalmış akrabalarının mezarını ziyaret ederek dua okudular. Daha sonra sıra ile önce Cami hocası yanında muhtar ve en yaşlıları takip ederek büyükten küçüğe doğru bayramlaşma yapıldı. Hayatında ilk defa bu kadar çok el öpüyordu. Ama çok mutluydu. Hem oruç tutmuştu hem yeni giysileri vardı ve hem de ilk defa biraz büyüdüğünü düşünüyordu.
Eve döndüklerinde sabah kahvaltısı hazırlanmıştı. Bayram sabahları annesinin yaptığı süt çorbası en sevdiği çorbaydı. Kahvaltı sonrası eller yıkandı ve bayramlaşma başladı. Yine ilk defa bu kadar heyecan duyuyordu kendi büyükleriyle bayramlaşmaktan. Sanki şimdiye kadar hiç görmemişti. Annesi babasının elini öperek bayramını kutladı. Sonra da ağabeyleri ve sıra kendine geldiğinde babasının elini öperken gözleri gözlerine takıldı ve usulca öptü babası gözlerinden. Bir de ikibuçuk lira bayram harçlığı vermişti. Annesinin elini de öptü.
- Ah benim ot gözlü kızanım ne de güzel yakıştı yeşil pantolon yeşil gözlerine Allah nazardan saklasın” diyerek hafiften yüzüne tükürür gibi yaptı.
Daha sonra hep birlikte büyükler ziyaret edildi, bayramları kutlandı, elleri öpüldü ve hayır duaları alındı. Gün öğle zamanı geçtiğinde babası:
- Hadi oğlum artık arkadaşlarında buluşabilirsin yalnız ezan saatinde dedenlerde ol akşam yemeğini unutma. Hem amcanlar da gelmiş olurlar” diyerek izin verdi.
Bir koşuyla ayrıldı yanlarından. Köy meydanında arkadaşlarıyla buluştu. Artık oyun ve eğlence zamanıydı. Arkadaşları da pantolon, gömlek ve ayakkabılarını çok beğenmişlerdi. Gururla babam aldı diyerek övünüyordu.
Çok geçmeden oyun başlamıştı bile. Kovalamaç oynuyorlardı. Koşturmaca bir erkek çocuk oyunuydu. Ayakkabıları o kadar rahattı ki koşması bile daha hızlı olduğunu düşünüyor ve arkadaşlarına:
- Bakın bu yeni ayakkabılarım ne kadar hızlı kaçıyor” diyordu.
Yorulmaları uzun sürmedi ve oyunun en ateşli yerinde koşarken aniden tökezledi ve dizlerinin üstüne düşüverdi. Derin bir acı hissetti sağ dizinde. Yerler hafiften kumluydu. Hem utancından ve hem de acısından ağlamamak için kendini zor tuttu. Ayağa kalktığında minik elleriyle pantolonuna bulaşan kum ve tozları silkelemek istedi. Birden sağ dizine gözü takıldı. Pantolonu hani o yeşil ve beyaz çizgili yepyeni pantolonunun dizinin yırtılmış olduğunu gördü ve yırtılmış olan yerden de dizinin kanadığını.
O an neler düşündüğünü siz anlayabilirsiniz.
Koşarak eve geldi. Pantolonunu çıkarıp yastığının altına katlayıp koydu. Sonra da kanayan dizine çamur bastı. Gözyaşları içinde çaresizce yatağa yatıp hıçkırıklar içinde uykuya daldı.
Daha önceden biliyordu ki yaralarının üzerine kum veya çamur sürdüğünde yarası kapanıyor ve iyileşiyordu. Belki koca karı ilacıydı ama bunun işe yaradığını defalarca kendinde denemişti.
Bir ezan sesinde uyanıverdi. Telaşla kalkarak pantolonunu çıkardı yastığının altından. Hala yırtık duruyordu. Dizindeki yarasına baktı. O kabuk bağlamıştı. Çaresiz giyindi acele ve koşmadan ama hızlı adımlarla gitti dedesinin evine. Utanıyordu, üzülüyordu. Babasıyla göz göze geldiğinde hafifçe başını öne eğdi. Dizini göstererek:
- Düştüm babacığım düştüm. Çok üzgünüm. Pantolonum yırtıldı.” diyebildi.
Dedesi duydu bu ağlamaklı sesi. Kalktı usulca fesini giydi ve bastonuna dayanarak çocuğun yanına geldi.
- Paçanı yukarı kaldır bakayım” dedi.
Kan ve çamur ile kabuk tutmuş yarasına bakarak acıyor mu diye sordu:
- Hayır dedecim, acımıyor ama pantolonum nasıl kabuk tutacak” diye sordu.
Gülüşmeler oldu. Çocuk ağladı.
Çocuk ağladı.
Çocuk ağladı.
Ve o çocuk birçok şeyi o bayram günü ANLADI.
Ferzan TOMRUK
YORUMLAR
Sevgili Kardeşim, değerli Hemşehrim Ferzan Tomruk.
Emek, bilgi-birikim, duygu yoğunluğu ve ustalığın uyumlu birlikteliği ile yazılmış; sanat ve edebi yönü güçlü bir öykü olmuş.
Kudretli kaleminizi tebrik ediyorum.
Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olmasını diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
Dr. İrfan Yılmaz. TEKİRDAĞ.
Çocuk ağladı.
Çocuk ağladı.
Ve o çocuk birçok şeyi o bayram günü ANLADI.
Olay kurgusuyla, temasıyla, saygıdeğer şairimizin güzel usluuyla etkili bir öykü.Muhtevasının enginliği ilk kelimelerden hissedilen güzel bir öykü, inşallah devamı gelir temennisiyle Rabbimden başarılar niyaz ederim...selam ve saygılarımla...
çocuk olmak ne güzel..
masum duygularda dolaşmak..
ufacık şeylerle mutlu olmak çocuk olmak işte bu..
beni çok duygulandıran ve mutlu eden çocukların gözlerindeki ışıktır....
anlatılanlar hiç yabancı değil eminim ki çoğu insan yaşamıştır..yeni bir kayafet sevinçini sabırsızlıkla onu giymeyi istemeyi....babannem öyle derdi bir çocuğu yemek içmek değil süs püs büyütür diye..ta eski bayramlara gittim sayenizde yüreğinize sağlık..
Allah bütün çocukları sevindirsin..
bayramda bütün çocuklar gülsün..
mutlu kal sevgilerimle..
Kan ve çamur ile kabuk tutmuş yarasına bakarak acıyor mu diye sordu:
- Hayır dedecim, acımıyor ama pantolonum nasıl kabuk tutacak” diye sordu.
Gülüşmeler oldu. Çocuk ağladı.
Çocuk ağladı.
Çocuk ağladı.
Ve o çocuk birçok şeyi o bayram günü ANLADI.
***
Yüreğinize sağlık.
Okurken zaman, zaman düğümlendi boğazım. Çok etkiledi bu güzel öykü ve öyküde ki akıllı, sevimli yeşil gözlü yüreği öpülesi güzel çocuk.
Çok çok güzeldi.
Zannediyorum ki okuru kendi çocukluğun da ki bayram sabahlarıyla yeniden buluşturmuştur.
Saygılarımla,