Hayatın Sınırında
Soğuk puslu gecenin etrafında yıldızlar bile yok olmuşlardı. Geceyi aydınlatabilecek doğal bir unsur kalmamıştı. Ay, yüzünü bulutların arkasına gizlemişti. Belki de köprü üstündeki umutsuzda duran adamı seyretmek istemiyorlardı. Gecenin kör karanlığında, doğru düzgün araç geçmeyen bu köprüde, bir adam durmuş, denizin dalgalanışını izliyordu. Üşüme hissine kapılmıştı sanki. Ama paltosunu üstünden çıkarıyordu. Dimdik ayakta durarak gözlerini metrelerce aşağıdaki sulara dikiyordu. Ellerini köprünün korkuluklarına tutmuş, tek tük geçen araçları takmıyordu. Derince bir nefes aldı, sanki bir daha alamayacakmış gibi. O sırada, köprünün başından yırtık giysili bir çocuk yaklaşmaya başladı. Çocuk birden koşarak, adamın yanına geldi.
-“Amca ne yapıyorsun? Hava çok soğuk. Üzerini giysene.” Dedi çocuk hüzünlü bir sesle. Birden adamın amacının ne olduğunu anlamaya başlamıştı. Adam intihar edecekti.
-“ Evlat, senin kimsen yok mu? Üzerinde bir şey olmadığına bakarsak kimsen yok galiba”
-“ Kendi canımdan başka kimsem yok amca. Onunla geçiniyorum. Başka şeye ihtiyacım yok ki. Orada burada çalışıp günlük paramı da karşılıyorum. Kış günleri zor oluyor amca. Ama her kışın bir yazı vardır” dedi çocuk . Bir yandan da titriyordu.
Adam çocuğun dediklerinden etkilenmiş gibiydi. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.
-“ Amca sen buradan atlayacak mısın? Atlayacaksan niye atlayacaksın ki? Her şeyin yerinde gibi. Atlayacak olsak bizim gibi çocuklar şimdiden atlardı. Benim yaşamım kimi insana göre yaşamak denmez.”
-“ Senin yerinde olmak isterdim evlat. Hayatın sınırında yaşıyorum. Şu an dahi hayatın sınırındayım. Ya sınır dışı olacağım ya da senin gibi bir çocuğa uyup tekrar hayatın sınırında kalacağım.” Dedi adam. Ellerini köprünün korkuluğundan yavaşça çekti.
-“ Amca hayat şurada köprüye astığın palto gibidir. Zamanı gelince alıp giyersin, zamanı gelince bir köşeye atıp beklersin. Benim hiçbir zaman paltom olmadı. O yüzden ne atıyorum, ne de bekliyorum.” Dedi çocuk.
Adam bu sözler karşısında paltosunu bir hamle ile aldı. Çocuğa doğru uzatarak;
-“ Al evlat bu senin olsun. Artık bir palto var. Gerektiğinde atarsın, gerektiğinde giyersin.” Dedi adam.
-“ Bu paltoyu alırsam ben sen olmuş olacağım, sen de ben. Böylece isteğin yerine gelecek. Benim yerimde olmak istiyordun. İşte ben bu paltoyu alarak bunu gerçekleştiriyorum. Artık atacak ya da giyecek bir palton yok. Sadece canın var amca. Bu can her şeyine yeter” dedi çocuk gülümseyerek.
Adam intihardan vazgeçmişti. Çocuğa paltosunu giydirdi. Elini tutarak kör karanlığın içinden geçtiler. Bir süre yürüdükten sonra küçük bahçeli bir eve geldiler. Evin kapısını çaldılar. Kapıyı açan bir kadındı.Adam, kapıyı açan kadına;
-“ Anne bak, minik bir arkadaşımı getirdim sana. Çok iyi bir çocuk kendisi” dedi adam sevinçle.
Annesi, oğluna baktı. Yanında kimse yoktu. Sadece oğlu ve üstünden çıkarıp eline aldığı paltosu vardı…
- 2 Saat Önce -
Hemşireler hastayı sedyeye yatırarak sıkıca ellerinden ve ayaklarından bağladılar. Ağız kısmına, el kısmına ve eklem kısımlarına kablo bağladılar. Doktordan aldıkları onay işareti ile hastaya şok uygulamaya başladılar…
Doktor odadan çıkarak hasta yatan adamın yaşlı annesine her zamanki olağan konuşmasını yapıyordu.
-“ Tedaviye başlayalı iki ay oldu. Düzgün şekilde tedaviye cevap vermiyor. Halen orta şiddette bir şizofreni yaşıyor. Maalesef ki bir süre daha bu şok tedavilerine devam edeceğiz. İlaçlarını da sürekli almak zorunda.” Dedi doktor ümitsizce.
-“ Oğlum da durumun farkında. Çok zor günler geçiriyor. Kendisine bir şey yapmasından korkuyorum. Bazen derinlere dalıp gidiyor. Bazen ise evden kaçıp, bir süre tek kalıp tekrar geri geliyor.” Dedi kadın ağlamaklı sesiyle…
Adam şok tedavisini geçirdikten sonra evine getirildi. Yaşlı annesi oğlunu yatağa yatırdı. Oğlunun kapısını kapatarak, kendi odasına çekildi…
Adam, annesinin gittiğini görünce yatağından kalktı. Dolabını açarak paltosunu giydi. Sessizce odasın çıkarak evin kapısına doğru ilerledi. Annesinin duymamasından emin olmak istiyordu. Evin kapısını açtı ve soğuk puslu geceye kendini attı. Yürüdü nereye gittiğini bilmeden. Bıkmıştı artık bu tedavilerden. Hayatını sonlandıracaktı artık, kimseye yük olmak istemiyordu. Bir süre sonra ıssız bir köprünün başına geldi. Ve köprünün korkuluklarından denize bakmaya başladı…
İsmail Öztaş