- 993 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
YAŞLI ADAM
Sıradan bir sonbahar akşamıydı.Bardakdan boşanırcasına yağmur yağıyor dedikleri bu olsa gerekti.Azgın dalgaların sakin sahile her vuruşundaki şiddeti martıların çığlıklarıyla karışıp sessizliği bozuyordu.
Başında fötr şapkası , paltosunun yakası kalkık,gözlüğü burnunun üstüne düşmüş,
elinde bastonu,sırtında kamburu yaşlı bir adam oturuyordu ıslak kayalarda,
soğukdan titreyen dudaklarına aldırmadan...
Haykırmak istiyordu sanki,
-Seni seviyorum ! diye
Belki dinerdi yağmur,o sessiz sakin sahili dövmezdi azgın dalgalar...
Yanına gittiğimde hiç tepki vermemişti,sanki başka bir dünyadaydı.Titreyen elleri ile yavaş yavaş cebinden sararmış solmuş,yırtık pırtık bir resim çıkardı.Oldukca güzel genç kadın resmiydi bu..
Yaşlı adamın gözleri dolmuştu.Bir süre yüzüme baktı boş gözlerle ve hemen yakındaki meyhane yi işaret etti başıyla...
Loş ışıklı,alkolün dumanla yarıştığı dört,beş tahta masalı,hemen köşede kemancısı, rumca şiveli garsonuyla eski türk filmlerinden çıkma küçük balıkçı meyhanelerini andırıyordu.
Soğukdan morarmış dudaklarından mırıldanmaya başladı ;
-Onu unutamıyorum ,uzun siyah saçlarını,kahverengi kahverengi ben bakan gözlerini,pamuk beyazı ellerini derken kelimeler boğazında düğümleniyordu.
Sevdiği kadını anlatmaya başlamışdı,bir kadeh içkiye, bir dal sigaraya..
Meze yapıyordu gözyaşlarını,meze yapıyordu anılarını..
Konuşmuyordu kimse,çıt çıkmıyordu meyhanede.Susmuştu çalmıyordu kemancıda..
-Yeter sus !.
-Anlatma artık dediler
-O yok artık,
-O seni terketmiş..
-Değermi be amca değermi ?
-Bir kadın için yıkılmaya !.
Yavaşca ayağa kalktı ve yaşlı gözlerle,
-Siz tanısaydınız eğer onu
-Terkedince o
-Sizler asla yaşayamazdınız ki !...
1990