AYNI BAKIŞLAR FARKLI KADIN
Hastanenin koridorlarından geçip en soldaki yaşlılar koğuşuna girdim. İşte oradaydı. Anneannemdi, yaşı seksen. Artık bu hastaneden sağ çıkmayacağını oda biliyordu, bizde. Birazdan doktor gelir muayenesini yapar. İnşallah doktora bu defada o saçma sapan şeylerden bahsetmez…
İhtiyar kadın uyandı. Etrafına bakındı, yine aynı masa, bir sürü yaşlı kadın ve hepsi de deli. Bu delilerin içinde ne işi vardı ki. Yoksa onu da mı deli yerine koyuyorlardı. Yok canım olmaz öyle şey. Yatağından doğruldu. Birden karşısında torunu Salih’i gördü.
-Salih geldin mi evladım?
Başucundaki genç kız, gülümseyerek ihtiyara baktı.
-Ne Salih’i anneanne, benim ben; Nazlı.
Hay Allah yine başlamıştı işte. Bu ne tür bir hastalıktır ki böyle. Nazlı;
-Anneanne bugün nasılsın, dedi.
-İyiyim oğlum iyiyim, dedi yaşlı kadın.
Genç kız gülümseyerek başını salladı.
Doktor girdi içeriye. Gülümseyerek, “anneannemiz bugün nasılmış bakalım, dedi, gür bir sesle. Kadının birden surat ifadesi değişti. İnlemeye başladı. Hiçbir yeri tutmuyordu. Şöyle sırtından bir ağrı giriyor, ta topuklarından çıkıyordu. “Ben, dedi, “yapamam o işi.” Doktor, “yok yok yaparsın,” dedi, “ turp gibisin de, hangi işi yapamazsın”. “Boş ver” dedi ihtiyar, başını yastığa düşürdü. Gözlerini kapadı. Biraz öyle kaldı. Sonra ürkek ürkek açtı gözlerini. Kızına sordu, “gitti mi?” Evet dedi genç kız. Ferahlamış olarak tekrar doğruldu yataktan. Derin bir nefes aldı.
Nazlı anneannesinin bu hallerine anlam veremiyordu. Öğrenmeliydi, günlerdir saçmaladığı bu şey neydi. Her gün aynı şeyi yapıyordu, doktora binbir yalan uydurup sonrada kapayıp gözlerini uyuyor numarası yapıyordu. Genç kız anneannesinin kulağına eğilip fısıldadı, “biliyor musun” dedi. İhtiyar gözlerini açtı bir anda.
-Doktor artık her şeyin farkında, seni buradan çıkaracak, dedi.
İhtiyar gözlerini kocaman açtı, kim söylemiş diye geçirdi içinden, yok yok yalan benden laf almak için yapıyor, diye düşündü. Genç kız anneannesinin yanından kalktı. Dolabı açtı,
-Bak, dedi, artık toparlanıyoruz. Doktor söyledi, artık seni burada tutamazmış. Ama bana gerçeği söylersen, belki ben doktoru ikna edebilirim.
Yaşlı kadın biraz düşündü. Bu onun için hazırlanmış bir tuzak olabilirdi. Ama ya değilse. Ya beni gönderirlerse. Dayanamadı, genç kıza,
-Yaklaş, dedi, kısık bir sesle. Ben hasta değilim, kabul ediyorum, yani ben aslında böyle biri de değilim,
-Yani nasıl dedi, genç kız, şaşırmış durumda bakarak.
-Biliyor musun, ben hasta değilim, hatta ben kadın da değilim, dedi bir anda. Hepsi numara, düşünsene bir kadın olmadığımı, üstelik hasta olmadığımı anlarlarsa hemen beni alır götürürler.
-Nereye, anneanne.
-Nereye mi? O kahrolmasıca yere. Bir düşünsene, nereye olabilir. Hemen alır götürüler beni, başıma bir şapka, elime bir tüfek, al sana işte oldun asker.
Kız tutamadı kendini, bastı kahkahayı, bütün koridorlar yankılandı. Demek yaşlı kadının tek derdi, askere gitmemekmiş. Akşama kadar genç kızın kahkahaları hastane koridorlarında yankılandı. Bu nasıl bir hastalıktır ki. Yaşlı kadın sırrını vermenin hüznüyle akşama kadar sessizce oturdu.
Birkaç hafta sonra yaşlı kadın öldü. Genç kız anneannesinin cenazesinde bile hala gülüyordu. Anneannesinden ona büyük bir sır kalmıştı.
Aradan yıllar geçti. Genç kız büyüdü evlendi. Artık anneydi kendiside. Bir hafta sonu annesini ziyarete gitti. Kapıyı çaldı. Kapıyı annesi açtı. Anne kızını kapıda görünce sevince boğuldu.
-Oğlum, dedi, aslan oğlum döndü. Kız şaşırmıştı.
-Ne oğlu, anne dedi. Kadın dinlemedi bile. Oğlum oğlum geldi diye bağırıyordu. Kız annesinin gözlerine baktı. Tanıyordu bu bakışları, yıllar öncesinin, bir hastane odasındaki yaşlı kadının bakışlarıydı. Aynı hastalık mı? Sadece,
-OLAMAZ, diyebildi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.