Adı Turan
Her sabah görüyordum onu, aynı yerde kumsala uzanmış başı denize dönük, elini denize dokundurup oynuyordu.
-Günaydın canım
-Günaydın
-Denizi çok mu seviyorsun?
-Sevmeye çalışıyorum
-Nasıl yani, korkuyor musun yoksa?
-Hayır, kızgınım
-Neden, anlatmak ister misin?
Uzunca bir sessizlik yaşadık.
-Kaç yaşındasın?
-Dokuz
-Hmm
- Sorularımla sıkıyorsam susabilirim.
Bir saat kadar yüzdüm, malum sabah sporu ve havlumu aldım.
-Hoşça kal küçüğüm
-Şey,
-Evet
-Benim Babam boğuldu
-Başın sağ olsun
-Sağ ol
-Hadi gel konuşalım biraz, birerde sıcak adaçayı içelim ne dersin?
-Peki
-Denizle bu yüzden aran iyi değil anladığım.
-Evet, arkadaşlarımda alay ediyor yüzmüyorum diye.
-Seni öpebilir miyim?
-Hıhı
-Ben Figen, senin adın ne?
-Turan
-Memnun oldum Turan
-Biliyor musun ben de İstanbul’dan ve Cerrahpaşa‘dan nefret ediyorum
-Neden?
-Annemi kaybettim ben de
-Hasta mıydı?
-Hıhı
-Ama yaşamak zorundayım yine de İstanbul’da
-Turan, ben her sabah denize iniyorum, ister misin sana yüzme öğreteyim?
-İsterim
-Hadi ben gidiyorum şimdi , yarın görüşürüz
-Görüşürüz
Kim bilir neler geçiyor o küçücük yüreğinden ne fırtınalar kopuyor içerisinde.yarın için sözleştik turanla , bakalım hikayemiz nereye yol alacak.
05/Temmuz/2006
Turan’la İlk Ders
Yeni bir gün ve tüm dilekler günün aydınlık olması için.
.Evet yine sahildeyim , görünürde kimse yok, birkaç sere serpe uzanmış köpek, balıkçı motorlarına pike yapan martılar ve ben.
Gözlerim Turanı arıyor, gelir diyor ve spora başlıyorum.Bir saat geçti yok, meraklanmaya başladım.
Umudumu yitirdim gelmeyecek sanırım. Eve dönüyorum, çayımı hazırlayıp balkona çıkıyorum gözlerim sahili tarıyor sürekli belki uyuya kalmıştır diye düşünüyorum.
Öğlene doğru kapı çalınıyor ve açtığımda şaşkın bir o kadar da seviniyorum, Turan bu.
-Merhaba hoş geldin Turan
-Hoş bulduk
-Merak ettim seni
-Sepetler vardı şarapçıya götürdük
Turan ve ailesi şarap şişelerine sepet örüyorlarmış.
-Anladım canım, evi nasıl öğrendin
-Markete sordum
-Tamam canım, girsene içeriye
- Yok ben gideceğim işler var.Size haber vermek için geldim.
-Peki , ne zaman gelirsin, seninle bir yere gitmeliyiz
-Nereye
-Sürpriz
-Saat 16 gibi gelirim
-Tamam
Gitti , bakakaldım ardından.
Saat tam 16 da geldi.Birlikte çıktık, ilk iş ona uygun bir mayo ve can yeleği almaktı.Birde havlu alıyorduk, illaki bjk li olsun dedi.
Evet deniz kenarındaydık, çevre çok kalabalıktı ve ürkek gözlerle etrafı izliyordu.Biraz oturup güneşlenelim ve sohbet edelim dedim.
-Turan, seni tanımak istiyorum ve sorular soruyorum bu canını sıkarsa söyle emi.
-Yok sıkılmıyorum.
-Sevindim,
-Sizin çocuklarınız var mı
-var canım.iki kızım var tanrı bağışlarsa, biri 24, biri 16 yaşında.
-burada mı onlarda
-büyük kızım, yani Gizem ablan İstanbul’da, sınavları var, yakında geliyor kısmetse, küçük, İzlem ablansa burada.Anladım dercesine başını salladı.Elinde küçük bir sopa kumla oynuyordu.
-Turan, hadi ilk dersimize başlayalım mı
-peki
Elini tuttum ve ilk adımlarımız değdi suya, elinin titrediğini hissettim,sıktım, ben yanındayım dercesine.Adımlarımız ilerledikçe daha çok titriyordu, su ilk an üşütür , tenimiz sıcak olduğu için, gülümsedi.
Küçücük bedeninin ellerimin üzerinde yavaş, yavaş rahatladığını hissediyordum.Ayaklarını çırp bakalım ve kollarınla suyu kendine doğru çek.Hoşlanmaya başlamıştı.20 dk sürdü ilk ders ve çıktık. Onu kurularak bir şey fark ettim omuzları daha dik duruyordu sanki.
-Şimdi sen biraz güneşlen , ben de biraz yüzeyim tamam mı?
-Tamam
-Turan canım simitçi gelince iki simit alır mısın
-Alırım
15 dk yüzdüm ve düşündüm, ne güzeldi bir çocuğun gözlerindeki mutluluğu görmek, üstelik hüznün ve çaresizliğin uzun süredir yerleşmiş olduğu o benekli bakışlardaki bu perdeleri aralamak.
-Ne güzel yüzüyorsunuz
-Teşekkür ederim, ben burada doğdum, inan ne zaman öğrendim hatırlamıyorum bile
-Ne güzel
-Ne içersin
-Kola
-Üzgünüm, ben kola içirmem çocuklara, portakal suyuna ne dersin
-Olur
-O halde bir çaşka (çay fincanı) çay, bir de portakal suyu iste bakalım, yanımda erkek varken benim bir şey istemem doğru olmaz, Aman tanrım omuzlar dik, ayakları sağlam basmalarda bir delikanlı yürüyordu sanki.
-Peki siz sigara içiyorsunuz , bu doğru mu?
-Değil tabi ve bırakmaya çabalıyorum.(utanmıştım)
-Kardeşlerin var mı?
-Var, iki kız kardeşim var
-Kaç yaşlarında
-Semra 3 , Yıldız 5 yaşında
-O sen abisin
-Evet, Annem ve kardeşlerimle geldik Avşaya, sepet örüyoruz ve fal bakıyor Annem
-Yaz sonu dönüyorsunuz
- evet
-Nerede yaşıyorsunuz
-Kemalpaşa
-Orada ne iş yapıyorsunuz
- Tarlada çalışıyor Annem
-Anlıyorum
-
-
-Turan, Babam boğuldu demiştin, rahatsız olacağını biliyorum ama bu nasıl oldu
-Bandırmada balıkçılık yapıyordu, bir gün haberi geldi boğuldu dediler, ama bulunmadı hala.
Gözünü sevdiğim poyraz tam zamanın da yetişti ve havlu uçtu, Turan alıp getirdiğinde hadi denize diyebildim, gözlerimdeki ıslaklık belli olmamalıydı.
Günü bu şekilde bitirdik.Yarın mı?
Bakalım ben de merak ediyorum..
Okuyan tüm dostlardan bir isteğim var.Bu konuda bana yardımcı olmalarını istiyorum.Turanın bu korkularını nasıl silebilir ve nasıl yardımcı olabiliriz.
Bir sonraki yazıda buluşmak üzere hoşça kalın.
06/temmuz/2006
tek bir kum tanesinin
ümitsizliğin ayakların altında ezilip giden.
Yakası açılmadık acılarla dans ediyor varlığın
Tut ellerimden küçüğüm
Benim de ihtiyacım var sana.
yorgun bir ağacın dalından ayrılmış
bir yaprak gibi titrerken yalnızlığımız
saralım birbirimizin ayaza düşmüş düşlerini.
İşte bir gün daha doğdu, belirginsizliğin apış arasından,
geçmişin kamburu sırtımda tenhasına yürümek ötelerin ve her şeye rağmen avuçlarımda ki çizgilerde umutlara yol almak durmaksızın.
Tüm olumsuzlukları yenmek, kesip atmak nankör dünleri, dünlerdeki izleri kapatmak bir çocuğun gülüşlerinde.
Tanrı biliyor, bu küçüğün ellerinde yaratacağım cenneti, gündüzü geceye, geceyi gündüze katıp, yılgınlık nedir bilmeden yol alacağım.
-merhaba
- merhaba
- Turan , eşim Sadık
- merhaba Turan, seni tanıdığıma sevindim
- merhaba Sadık amca
Dikkatimi çeken eşimin Turanın boy hizasında durmasıydı ve gözlerini aynı hizada tutması, bunu eve döndüğümüzde sorduğumda gülümsedi ve dedi ki, canım bir çocuğa ulaşmanın en kolay yolu onunla aynı hizada olduğunu gösterebilmektir.Çok ilginç bir öğretmen arkadaşım da bundan bahsetmişti bana.Eşimi öğretmen lisesi mezunuydu ve anladığım pedagoji okumaları sağlıyordu bu bilgiyi.
- Turan, seni az çok tanıyorum Figen’in anlattıklarından ve bu güzel arkadaşlığınıza beni de ortak ederseniz sevinirim.
- olur
- o halde anlaştık
- anlaştık
Ellerini uzatarak tokalaştılar, mutluydum.Bu günkü dersin hocası eşimdi, uzaktan onları hayranlıkla izliyordum ve uzun süre denize girmedim bu ahenk bozulmasın diye.öyle dalıp gitmişim ki eşimin sesiyle irkildim.
- bu kadar dalış yeter Figo, çık artık derinlerden.
- Turancığım nasıl gitti ders
- çok iyi, Sadık amca tekniğini öğretti bana
- vay ne çabuk dama atıldı pabuçlarım
- şey , yok , yani öyle dedi, teknikleri varmış yüzmenin
- tabi ki canım, şaka yaptım, üzülme
- Turan , bu kız takımı böyledir işte, hemen kıskanırlar
Cevap vermedi, o denli temkinliydi ki yavrum, yanlış anlayacağımdan korkmuştu anlaşılan.
- Turan, rahat ol canım, içinden geleni söyle, hani haksız da değil Sadık amcan, biraz kıskandım doğru.
-Turan biliyor musun ben de Beşiktaşlıyım
-a öylemi (sevinmişti kerata)
-iki ye bir kaldım anlaşılan Fenerli olarak
-maalesef canım
Sohbet böyle tatlı esintisiyle devam etti ve yol aldığımı hissettikçe mutlu oluyorum.
Tekrar görüşmek dileğimle.
16/Temmuz/2006
Sabah denize indiğimde epey şaşırdım, Turan denizdeydi ve yüzüyordu.
-Günaydın Turancığım
-Günaydın
-Bu gün erkencisin
-Hıhı
-Güzel, sevindim, artık tek başına yüzüyorsun, ama dikkatli ol emi, denizin şakası yoktur.
-Anlıyorum efendim
-Turan , hayat nasıl gidiyor, mutlu musun?
-Bilmem, iyi işte
-Nasıl yani?
- Bilmem işte
-Senin canın mı sıkkın bu gün?
- Yok
-Bak bakalım gözlerime, gözlerin öyle demiyor.
- Biz neden fakiriz, neden annem hep ağlıyor ve yorgun?
- Hmm, bak Turancığım, sence zenginlik ne?
- Çok para olması tabi ki
- Belki ilk bakışta öyle ama inan ki zenginlik yalnızca para değil.Elbette para çok şey ama önce sağlık, düşün ki çok paran var , her türlü lükse sahipsin ama bunları yaşayacak sağlıkta değilsin, sence o zaman zengin olmak neye yarar?
Dudağını büktü ve cevapsız kaldı..
Acaba fazla mı karıştırıyordum kafasını?
-Turan ne oldu biliyor musun?
-Ne oldu?
- Geçtiğimiz akşam barlar sokağındaydım ve bir çok engelli arkadaş vardı.
-Hıhı, biliyorum onları.Belediye yer vermiş , burada kamp yapıyorlar.
- Evet, o kadar güzel eğleniyorlardı ki, gıpta ettim doğrusu. Yaşama dört elle sarılmaları , anların değerini bilmeleri çok güzeldi.
Ertesi gün ziyaret ettim bu kampı ve olanlar karşısında bir kez daha şaşırdım.Kendileriyle bu kadar barışık olmaları ve çevrede bunca sağlam bedene sahip olan ve mutsuz yüzleri düşündükçe de üzüldüm.
-Nasıl yani?
Onlarla tanışıp bardaki eğlenmelerini gözlemlediğimi anlattığımda ne anlattılar biliyor musun?
O gece epey sarhoş olmuşlar, ertesi gün kalktıklarında bir birlerine sormuşlar, bacağımı gördün mü? Yok görmedim ya sen benim kolumu?
Bunları anlatırken hayatla nasıl dalga geçtiklerini vurguluyor ve biz sağlıklı bedenlerin de ne kadar doyumsuz ve gereksiz mutsuzluğumuzu yüzümüze vuruyorlardı.
İşte Turancığım , bu davranışlarından çıkartacağımız ders çok önemli değil mi?
-Doğru.
- O halde ne yapıyoruz? Elimizden geldiğince mutlu olmaya çalışıyoruz.
-Tamam.
-Hadi, ben gidiyorum, sende git dilersen, üşüme.
- Tamam.
-Figen teyze
-Efendim
-Şey, Annem bir sepet ördü sizin için ama ben sormadan getirmek istemedim.
-Çok teşekkür ederim Turancığım, öyle mutlu oldum ki, Anne’ciğine teşekkürlerimi ilet lütfen.
-Baş üstüne.
Öğleden sonra sepeti getirdi ve ertesi gün bu sepetle plaja indiğimde çok mutlu oldu.
Turan seni seviyorum, iyi ki varsın.
29/Temmuz/2006
Özlüyorum..
Turancığım
İlk kez çok zor geliyor yazmak, ilk kez ağır her şey bu kadar.Klavyedeki tuşlar mı yetersiz, kelimeler mi, yoksa ben mi düşünemiyorum bilemiyorum.
Seni çok özlüyorum, arkadaşlığını da.Sanıyordum ki senin ihtiyacındı sevgi,aslında benim ne kadar ihtiyacım varmış sana.
Avşa hiç bu kadar sessiz olmamıştı, ben de sensiz. Havalar mı soğudu, yoksa yüreğim miydi ayaza vuran.
Düşüncelerimi toparlayamıyorum. Bunlar mıydı söylemek istediklerim, bilemiyorum.Çok karışığım anlayacağınız.
Turan’ı göremiyordum, en yakın şarap imalatçısına gittim.Annesini tarif ederek sepet ördüklerini, tanıyıp tanımadıklarını sordum.Hatırladı Yaşar bey ve işte vurgun yediğim sözleri gelmeye başladı ardı ardına.
Turan’ın hırsızlıkla suçlandığını, ve Avşadan gönderildiklerini anlattı.Yığılmıştım oraya, beni her zaman rahatlatan o çok sevdiğim mahzen üzerime çöküyordu ve ben olamazların enkazında kalıyordum, hiç bir çaba gösterecek halim de kalmıyordu gittikçe.
Bir süre sonra toparlanarak sordum.
-Ne ile suçlandı, yani ne çalmakla?
-Cep telefonu
-Nasıl olmuş olay?
-Annesinin anlattığına göre, Turan’a biri vermiş ve telefoncuya gidip satmasını istemiş, satarsan sana da para vereceğim demiş.Turan da gitmiş telefonu verip satmak istediğini söylemiş.Telefoncu da jandarmayı arayıp bildirmiş, jandarmada Turan’ı alıp götürmüş.İfadesi alınmış, bunu kimden aldığı vs..
Çok üzülmüştüm, bana neden haber vermemişti acaba, utanmış mıydı?
Hemen karakola gittim.Komutandan dinledim olanı biteni.Anlatılanlar hemen, hemen aynıydı, sordum komutana.
-Turanı ve ailesini neden gönderdiniz?
-Bunları temizlemek lazım buradan
-Yanılıyorsunuz, temizlenmesi gerekenler çok başka kişiler ve çok daha vahim şeyler.Ukalalığımı mazur görün lütfen ama Turan’ı tanısaydınız ne demek istediğimi anlardınız.Onun tek suçu kimsesiz ve çingene olması değil mi?
Kısaca yaşadıklarımı anlattım ve bildiğim kadarıyla Turan’ın yaşadıklarını.Gözleri dolmuştu komutanın.
-Çok üzgünüm, keşke önceden bilseydim bunları, en azından buradan göndermezdik.
-O halde sizden bir ricam olacak
-Buyurun
-Kemalpaşalı olduklarını biliyorum,Annesi ve iki kardeşi ile yaşıyor, Babası bir kaç ay önce Bandırmada balıkçılık yapıyorken boğulmuş ve cesedi bulunamamış, bu bilgilerden yola çıkarak onlara ulaşmamız mümkün mü?
-Hiç merak etmeyin , elimden geleni yapacağım.
-Çok teşekkür ederim.
Telefon numaramı bırakıp ayrıldım oradan.
Bomboştu içim.
İçimdeki o korkunç boşluktan sesleniyordu isyanım, her adımda bir uçurumdan düşüyordum sanki.Bir şeyleri yaratıyorken ve çözüyorken olmazların düğümlerini, tekrar çözümsüzlüklere düğümlenmek, off ne kadar yetersiz kalıyor bazen insan.
Umarım ulaşabilirim Turana ve sizlere o müjdeyi verebilirim.
Dokuz yaşında olduğu için, ceza almamıştı ama biliyorum ki onun için en büyük ceza Avşa’dan gönderilmek oldu ve sabıkası da şu an yüzüne asılmış utancı.
Bunları hak etmedin küçüğüm ve yemin ediyorum, başın dik kavuşacağız tekrar.
30/Temmuz/2006
Avşa günlüğüm.
Figen Yarar