- 1151 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Avuç Kül…
I-
Gece, tüm yıldızlarıyla beraber gelmişti. Görkemli konser salonunun yanıp sönen ışıklarına, önünde asılı büyük bez afişteki yazıya imrenerek baktı. Bir hafta boyunca okula yürüyerek gidip gelmesine mâl olan bileti yüklü bir hazineymişçesine cebinden çıkardı. Son model arabalardan inen, pahalı ve gösterişli giysileriyle yanından süzülerek geçen kadınlı erkekli gruplara baktı. Ucuz kazağının yakasını düzeltip omuzlarını dikleştirdi. Mağrur, kararlı bir tavırla giriş kapısına yürüdü. Güvenlik bölümünden lobiye geçmesi, şüpheli biri gibi üzerinin didik didik aranması uzun zaman almış, arkasındakiler sabırsız, ekşi suratlarıyla homurdanarak beklemişlerdi. Konserin başlamasına daha yarım saat vardı. Virtüözün hayatının yazılı olduğu panonun önüne geldi. Ezbere bilmesine rağmen ilk kez okuyormuş gibi yazıyı yeniden okudu. Ülkenin en büyük keman virtüözünün mezun olduğu okulda okuyor olmam, beni de onun gibi yapmaz elbette ama neden olmasın, diye içinden bir kez daha geçirdi.
Hayalleri lobideki uğultuda boğuldu. Gürültüye dönerek konseri bekleyenleri hülyalı gözleriyle taradı. Az ötesinde, moda dergilerinin kapağından fırlamış gibi görünen bir grup kadın ağız ağıza vermiş konuşuyorlardı; “Kadın hem dul hem de ona göre çok yaşlı, oysa kendisi öyle yakışıklı ki nefesi kesiliyor insanın” dedi biri. Diğeri saçlarını geriye doğru atıp kırmızı rujlu dudaklarını öne uzata uzata “Vallahi, büyü yaptırmış diyorlar şekerim,” dedi “adam mecnun gibiymiş, gözü kimseyi görmüyormuş”
Sürekli gerdirmekten hiçbir mimik çizgisi kalmamış kadın, yorumsuz ifadesiyle “E bulmuş tabii hem ilah gibi yakışıklı, hem zengin, hem genç, hem de meşhur adamı, peşini bırakır mı? O bunak kocasını boşayıp ona kaçmış.”
Konser bir an önce başlasa da şu gürültü kesilse diye sabırsızlıkla beklerken, vücudunu deri gibi saran bembeyaz kostümüyle deniz yeşili gözlü, dalgalı bakışlı, şuh yürüyüşlü bir kadın, kapıdan köpük gibi süzülüp içeri girince, lobi sanki konser başlamış gibi sessizliğe durdu. Kadının, sislerin arasından sızan zarif, bin bir renkli bir ışık huzmesi gibi nefesleri keserek konser salonuna geçmesiyle sessizlik yerini daha da derin bir gürültüye bıraktı…
Sahne ışıkları yanıp konser başladığında sanatçının yüreği adetâ aşkın ayaklarına kapanmıştı. Gecenin yalnızlığında kaldığı öğrenci yurduna yürürken salonu saran efsunlu hava hâlâ ona eşlik ediyordu. Bulutlar dayanamayıp gözyaşlarını koyuvermişlerdi. Damlaların ve yıldızların hüzünlü sesinden başka biricik ses, bestekârın son bestesinin tınısıydı. Sözler, ilahi bir emir gibi dudaklarından döküldü…
“Beni aşkınla harâb et diye vermiş bana can
saadetmiş bana derdinle perîşan yaşamak”
II-
Bir an önce evine ulaşma isteğindeydi. Öğrencilerin sınav günlerindeki heyecanı, bir külçe gibi yorgun düşürüyordu. Otobüs büyük konser salonunun önünden geçerken hasretli bir merak gelip geçti. Zaman, yüksek dağlardan kopup gelen çığlar gibi kayıp gitmişti. Öykündüğü üzere sanatçı olamamıştı ama sanatçı yetiştiriyor olmakla da mutluydu. Otobüsten indiğinde gök yarılmışçasına yağmur yağıyordu. Keman kutusunu ceketinin içine sakladı. Elindeki kitapları başına koyarak son hızla metronun merdivenlerine yöneldi. İçeri girdiğinde kitapların onu kurtarmaya yetmediği paçalarından akan sudan anlaşılıyordu. Üstünü başını silkeledi, peronlara inen merdivenlerde dişleri takırdıyordu. Aşağıdan yükselen şahane ezgi, ruhunu esir aldı. İçine bir sıcaklık yayılmıştı şimdi. Sese doğru yöneldiği anda hızla gelen trenin gürültüsü sesi örtmüştü. Az önce hemen evine gitmek isterken bu kez de trenin çabuk gelmesine öfkelenmişti. İnsanlar depremden kaçan bir geyik sürüsü gibi trene doluştu.
Süveteri baklava renkli, soluk desenliydi, eprimiş parkasını yere sermişti. Hayli olgun yaşta olduğu yüzündeki derin çizgilerden, uzamış, kırlaşmış saçıyla sakalından belliydi. Trenin geliş ve gidişini duymamış gibi çalmaya devam ediyordu. Koskoca salonda ikisinden başkası kalmamıştı. Gürültü etmemek için parmaklarının ucuna basarak yanına yaklaştı. Cebindeki son parayı çıkarıp parkanın üstüne koydu, pantolonunun ıslaklığına aldırmadan yere bağdaş kurup oturdu. Bu aşina yüz, bu ezgi, onu yıllar öncesinde olduğu gibi büyülemişti. Adam, gözleri kapalı çalmaya devam ediyor, elleri tellerin üstünde yaralı bir çift güvercin gibi çırpınıyordu. O ilahi emir, güvercinlerin çığlığına eşlik etmesini sağladı;
“ömrüm deli kuşlar gibi çırpındı elinde
gelmesen de bir haber et son demimde sevgili
yağmur ve heveskâr sarı rüzgarla telinde
Bu keman hep hazırdı her matemimde sevgili”
III-
Geminin güvertesinde deniz kuşlarını izlerken bir sarı rüzgâr matemini okşuyordu. Bulutlar alnına derin bir yalnızlığın serinliğini bırakıp geçmişlerdi. Kalbinin tam üstündeki sıcaklığı yokladı. Son arzuyu yerine getirecek olsa da ayrılık çok zor gelecekti. Onu bulduğu gün, elinden tutup evine getirmiş, o günden sonra yanından ayırmamıştı. Karanlık ve soğuk hânesini aydınlatan o koca mumun her gün bir parça daha tükenmesini izlemek acı verse de onunla beraber ışıdığını da biliyordu.
Koltuğunun altında sıkı sıkı sarıldığı sağı solu yıpranmış kutuyu, sırçaymış gibi kasaranın üstüne koyup açtı. İmbat, çileli bir geçmişi yüzüne vuruyordu. Kemanı yavaşça eline alıp tellerini bir sevgilinin saçlarını okşar gibi okşadı. Yayı kutudan çıkardı, omzuna dayadığı kemanın telleriyle buluşturdu. Keman babasını yitirmiş bir çocuk gibi inledi. Gözyaşları kalbinin üstüne dökülürken, son arzunun bestesini deniz kuşlarıyla paylaştı. Kalbinin üstündeki cepten küçük kutuyu çıkardı. Kutsal emaneti dudaklarına götürürken birkaç damla gözyaşı imbata karıştı. Kapağını açıp içindeki bir avuç külü imbatın nefesine bırakarak denizin yeşil gözlerine kavuşmasını izledi. Bir elinde keman, bir elinde yay, gözünde yaşlar… Kuşlar, besteyi dillendirdiler…
“aşkla doğdu aşkla yandı aşkla her gün soldu can
bir hayalden aşkla aktı an be an bu çağlayan
imbatın hür kollarında bir avuç kül oldu can
şimdi bir dost, bir kırık yay var peşinden ağlayan”
Filiz BEDÜK
(BH Sanat Dergisi/2007)
YORUMLAR
yüreğine kalemine sağlık
YAZMAK SANA YAKIŞIYOR
BUDA BENDEN OLSUN
TARİHÇİ SÜLEYMAN
Gönül soframda var...Beklerim
Otuzbeş yaşlarında,saçı sakalı uzamış ve ağarmış,
sıska,zayıf birisiydi.Bizim köyün terkedilmiş,çatısı akan
suyu akmayan,elektiriği olmayan,yıkık harabe halindeki
bir binasında yaşıyordu.İlginç bir kişiliği,mükemmel bir
hafızası vardı.Bütün sayısal işlemleri,aklından hesap ma-
kinasından önce yapabiliyor,tarihte yaşanmış bütün önem-
li olayları,savaşları,depremleri,felaketleri günleri ile söyli-
yabiliyordu.Hatta ve hatta gelecekteki önemli günlerin,bay-
ramların hangi güne rastlıyacağını bile biliyordu.Köyün yaş-
lıları ona TARİHÇİ SÜLAYMAN adını takmışlardı.Gerçek-
tende o yaşayan canlı bir tarihti.O varken ansiklopedilere,
internete,hesap makinalarına gerek yoktu.Bizim köyün ca-
hil gençleri,çocukları ona daha bir acımasız davranmışlar
ve ona DELİ SÜLEYMAN adını takmışlardı...
Amma,
Bana göre SÜLAYMAN,üstün zekalı bir DAHİYDİ
Köyde birinci derecede yakınımız,akrabamız olmaması-
na,kalmamasına rağmen sırf onu görmek,onunla sohbet
edebilmek,onun erzağını,bir takım ihtiyaçlarını giderebilmek
için sık,sık köye gitmeye başlamıştım.
Zira,
TARİHÇİ SÜLEYMAN mükemmel bir şiir yorumcusuydu
ve bütün ünlü şairlerin şiirlerini ezbeer biliyordu.Hele,hele
büyük ÜSTAD,NECİP FAZIL IN SAKARYA şiirini onun yo-
rumuyla dinlemek,bana tanımı mümkün olamıyacak kadar
bir bir haz ve mutlulık veriyordu.SAKARYA şiirini onun yoru-
muyla kaç kere dinlediğimi unuttum bile....Beş,on,elli belki-
de yüz kere...
Şaşılacak şeydi...Benim otuz yılda yazdığım,defalarca
okuduğum halde bir tekini bile ezberliyemediğim,beş şiir
kitabında topladığım,kendisine hediye ettiğim kitaplarımdaki
tüm şiirlerimi TARİHÇİ SÜLAYMAN bir haftada ezberlemiş,
HARDDİSİKİNE almıştı bile.Onun yorumuyla insanın kendi
şiirini dinlemesi,mtluluk gurur verici bir olaydı.
Yaz yaklaşıyordu.Tatile çıkmadan önce hem TARİHÇİ
SÜLAYMAN IN ihtiyaçlarını gidermek,hemde onunla sohbet
etmek için,onun eşsiz yorumuyla kendi şiirlerimi dinlemek
için köye gitmiştim.Arabamı virane evin önünde park ettik-
ten sonra,bağajdaki poşetleri elime alıp tam kilitsiz kapıyı
aralıyacaktımki,BİR ÇOCUK
- AĞBİ DELİ SÜLAYMAN ÖLDÜ.HABERİN YOK MU?
dedi.İçim CIZZ ediverdi.Elimdeki poşetler yere düştü.
Hınzır çocuk bir ölüm haberi böylemi verilirdi.Sanki başımdan
aşağıya doğru kaynar sular dökülmüştü.Çocuğa hiç bir şey
söylemeden,emin olmak için evin kapısını araladım.
TARİHÇİ SÜLAYMAN gerçektende evde yoktu.Çocuğun
söyleiği doğru olmalıydı.Amma doğru olmaması için bildiğim
tüm duaları okumaya başlamıştım.Gözlerim yerdeki hasırın
üzerindeki benim son çıkardığım KARABORSA SEVGİ adlı
şiir kitabına takıldı.Garibim demekki en son benim şiirlerimi
okuyarak ölmüştü diye düşünüyordumki,kitabın yanındaki,
sayfaları yırtık,pırtık bir deftere gözüm ilişti.Defteri elime aldım.
Orta yerinde kurşun bir kalem duruyordu.Kalemde TARİHÇİ
SÜLAYMAN IN adeta ellerinin,yüreğinin sıcaklığını hissettim.
Bir hüzün çöktü üstüme.Ağlamamak için direniyordum...
TARİHÇİ SÜLEYMAN IN yazdıklarını okumaya başladım.
Aman ALLAHIM neydi bu güzellikler...ÖZLÜ VE GÜZEL SÖZ-
LER,HADİSLER...En son sayfadan başa doğru,
-KRAL OLUP PARAMI DİLENCİ GİBİ HARCAMAKTANSA,
DİLENCİ OLUP,PARAMI KRAL GİBİ HARCAMAYI TERCİH
EDERİM
-PARANI VER,GÖNLÜNÜ VER,CANINI VER AMA SIRRINI
VERME
-İŞİNİ BEĞEN,AŞINI BEĞEN,EŞİNİ BEĞEN AMA KENDİNİ
BEĞENME
-DAVET ET,HAYRET ET,İKRAM ET,AFFET AMA İHANET
ETME
-ZENGİNLİK MAL ÇOKLUĞUNDAN OLMAZ,HAKİKİ ZENGİN-
LİK,ANCAK GÖNÜL ZENGİNLİĞİDİR
-MAL CİMRİ,SİLAH KORKAK,KARAR DA ZAYIF KİŞİLERDE
OLURSA İŞLER BOZULUR,DOĞRU GİTMEZ
-GÜNÜN ADAMI DEĞİL,HAKİKATIN ADAMI OL
-BÜTÜN CİHANI ARAŞTIRDIM,İYİ HUYDAN DAHA İYİ BİR Lİ-
YAKAT GÖRMEDİM
-MIZRAK YARASI İYİLEŞİR,DİL YARASI İYİLEŞMEZ
-KUSURSUZ DOST ARAYAN,DOSTSUZ KALIR
-HAKSIZLIK ÖNÜNDE EĞİLMEYİNİZ,ÇÜNKÜ HAKKINIZLA
BERABER ŞEREFİNİZİDE KAYBEDERSİNİZ
-YALAN ÖYLE ZEHİRLİ BİR OKTURKİ,HEDEFİNİ DEĞİL ATA-
NI YAKALAR.
-EN YÜKSEĞE ERİŞMEK İSTERSENİZ,EN AŞAĞIDAN BAŞ-
LAYIN
-HATA ETMEK BİRŞEY DEĞİL,HATA ETTİĞİNİ UNUTMAK
KÖTÜLÜKTÜR
-HARAMDAM MAL YIĞMAK,BALON GİBİDİR.ŞİŞER,ŞİŞER
BİRDEN PATLAR
-KİTAP OKU,MESLEK OKU,DÜNYAYI OKU AMA LANET OKUMA
-YALAN BACALARI KARARAN İS GİBİ,İNSANLARIN İÇİNİDE
KARARTIR
-YENİLMESİ GEREKEN İLK DÜŞMAN NEFİSTİR
-GURUR,KİBİR ŞEYTANIN ARKADAŞIDIR
-MEZARLIKLAR VAZGEÇİLMEZ SANILAN ŞÖHRETLERLE,KAH
RAMANLARLA DOLU.SAKIN ŞÖHRETİNE GÜVENME
-EVLİLİK KUŞATILAN KENTE BENZER.İÇİNDEKİLER DIŞARI
ÇIKMAYA,DIŞINDAKİLER,ÇERİYE GİRMEYE ÇALIŞIRLAR
....
....
Ve....Daha neler,neler
TARİHÇİ SÜLAYMAN IN yazdıklarını okumaya doyamıyordum.
Elimdeki defterle eşikten dışarıya adımımı atmıştım ki,HASAN EMMİ
ile karşılaştım.Belliki birileri haber vermişti geldiğimi,
Hasan Emmi,
-GEÇ KALDIN EVLAT.TARİHÇİ SÜLEYMAN DA TARİH OLDU
dedi.
-EVET GEÇ KALDIM HASAN EMMİ.KOSKOCA BİR KÖY,BİR
GARİBANA BAKAMADI.YAZIKLAR OLSUN BU KÖYE.HİÇ Mİ SİZ-
LERDE ACIMA DUYGUSU YOK.HİÇ Mİ ÖLÜMLERDEN DERS AL-
MIYORSUNUZ,BİRGÜN ÖLECEĞİNİZİ DÜŞÜNMÜYORSUNUZ.ME-
MARK ETMEYİN BU KÖY SİZLEREDE KALMAZ...
Ağzıma geleni söylüyordum.Neler söylediğimi dahi bilmiyordum.
Belki bu yaşlı adamın kalbini,suçu olmadığı halde kırıyordum.HASAN
EMMİ,görmüş,geçimiş olgun birisi,söylediklerime ağzını açıpta tek
bir kelime dahi söylemedi,karşılık vermedi.Elleri ile sırtımı sıvazladı.
Belliki çok acı çektiğimi oda anlamıştı.Yaraya tuz basmak istemiyor
gibiydi.
O üzüntüyle,kızgınlıkla arabama nasıl bindiğimi,köyden nasıl ayrıl-
dığımı dahi bilmiyorum.TARİHÇİ SÜLAYMAN IN mezarına gitmek
bile aklıma gelmemişti.
YAŞ OTUZBEŞ YOLUN YARISI EDER demiş,merhum usta şair
CAHİT SITKI TARANCI...Daha yolun yarısında kara topraklarla bu-
luşmuştu dostum,DAHİ SÜLEYMAN...Bizim köylülerin deliliğe layık
gördüğü TARİHÇİ SÜLAYMAN IN yokluğuna alışmam hiçte kolay
olmayacak çok zor olacak gibi...
Sırf bizim köylülerin değil,TÜRKİYE NİN kımetini bilmediği bir
DEĞERİ,DAHİYİ kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum.
BAŞIN SAĞOLSUN TÜRKİYE...BAŞIN SAĞOLSUN
Öykü çok güzel kurgulanmış. Hem okuyucunun ilgisini çekiyor hem de vereceği mesajı en uygun şekilde sunuyor. Hüzünde veriyor ders de...
---------------
Can nedir ki bir avuç kül...
Tren gibi geçer gider. Ne çabuk gelir son durağa.
Bir avuç kül içine sığar mı yaşanan yıllar bilinmez.
Bir yerlerde kaydolur da...
------
İnsan en değerli cevherini harcamaktan çekinmez yar uğruna...
------------
Ömür dediğimiz şey ...
Tebrik ederim.