- 1152 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DOST BULAMADIM.
‘‘Seyyah olup şu âlemi gezerim,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Kendi efkârımca okuryazarım,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.’’
Taş, üstünde taş, yükseldi duvarlar, sahte gülüşlerdeki bakışlar gibi anlamını yitirdi yaşam, kör kuyulara atılan mahkûmlar kadar yalnız kaldık koca şehirde.
Oysa umutlarımız vardı.
Ayaklarımda beyaz çoraplar, ütülenmiş gömleğimi ve pantolonumu uzattı kız kardeşim. Yüreğim deprem yaşamışçasına çarpıyor, ilk defa evimden ayrılmanın heyecanı ve korkusu ile annemin elini öptüm, ağladım ilk defa.
Adet olduğu üzere kapının önünde su serptiler ardım sıra. Ben içimde fırtınalar koparak bir daha geri gelmeyeceğim istediğiniz kadar su serpin diye tebessüm ettim. Acaba bu hınzırca gülümsememi gördüler mi bilemem.
Hayatımda ilk defa, tuvalet ihtiyacı için para aldıklarında şaşırdım, ürperdim. İlk defa masada sürahide su yoktu. Lokantada içtiğim su için ayrıca para aldılar.
İstanbul’a ilk geldiğimde ayaklarımdaki beyaz çoraplara bakarak kızlar kıs, kıs güldüler ilk defa kıro dediler duyacağım biçimde.
Kiralık ev aradım günlerce, yok dediler, bekâra ev yok. Hele Kars’lıyım diyince adamların suratı bir başka asıldı. Anlamadım neden Karslı’yım diyince suratlarının asıldığını.?
İş aradım günlerce, koca fabrikaların kapılarından döndüm. Biz seni ararız dediler. Meğer bu baştan savmanın nazik bir yöntemiymiş. Oysa , yok işimiz yok, seni almıyoruz deseler de olurdu.
Tam bitip tükendiğim bir akşamüstü Hüseyin’i tanıdım. Bir inşaatta kum taşıyordu. Ona doğru baktığımı görünce;
- Ne baktın kardeşim, hiç kum taşıyan adam görmedin mi?
- Yok dedim, öylesine baktım.
- İş mi arıyorsun, nesin…? diye sordu.
Evet, iş arıyorum. İnşaatta iş var mı bende çalışabilir miyim?
Kahkahalarla güldü. Meğer - iş mi arıyorsun argoda, belamı arıyorsun git başımdan beni uğraştırma anlamına geliyormuş. Benim saf ve doğallığıma şaşırarak yanına çağırdı. Tanıştık. Erzincan’lı olduğunu söyledi. Erzincan’ın Tercan kazasından gelmiş.
Beş yıldır inşaatlarda çalışıyorum dedi. Beni kalfayla tanıştırdı. Ertesi sabah bende o inşaatta işe başladım.
Öğlen yemeğini beraber yedik. Biraz peynir, iki üç domates birde kuru soğandı, öğlen yemeği. İnşaattan topladığımız kalas parçalarıyla yakılan ateşte çay demledik.
Birkaç gün böyle geçti. Sonra bende inşatta tahtalardan yapılan derme, çatma kulübede yatmaya başladım.
Yorgun argın döndüğümüz kulübede küçük bir tüp gazın üzerinde yemek pişirir, orada soğuk sularla naylon leğenlerde çamaşır yıkardık. En büyük lüksümüz arkadaşları dışarı gönderip yarı ısıtılmış suyla banyo yapmaktı.
Böyle yaşanan gurbet akşamlarında öğrendim Sınıf Mücadelesini, böyle akşamlarda alın terinin sermaye karşısında ezildiğini anladım.
Yorgun bedenlere rağmen hasret ve özlem kokan mektuplar yazılırdı, bazı arkadaşların okuma yazması olmadığından onların gelen mektuplarını okur, onların ağzından mektup yazardım.
Mektuplarında, anne, baba, dostlara selam yazılırdı, kapıdaki köpek, ahırda ki öküz bile sorulurdu, yüreklere kor gibi düşen gurbet akşamlarında. Ne yavuklu, nede eşine selam söyleyemezdi. Bilirdi mektup köy meydanında Öğretmen beğ tarafından okunacak. Mektubun ucunu yakardık. Herkes bunun anlamını bilirdi.
‘‘ Yine yakmış yar mektubun ucunu,
İbibikler öter ötmez ordayım ’’
İnşaatta çalıştığım günlerde beyaz çorap ve iç çamaşırı giymedim, yok, kıro dediklerinden değil, yıkamak zor olduğundan giymedim.
Bir mayıs günü işi bıraktık. Taksim meydanında İşçi kardeşlerimizin yanında olmalıyız dedi Hüseyin. İlk defa Direniş lafını duydum ondan.
Taksim meydanında toplanan kalabalığın arasında sol ellerimiz havada avazımız çıktığı kadar bağırdık, sloganlar attık. İlk defa ‘ Kahrolsun Emperyalizm’ – ‘Kahrolsun Faşizm’ yaşasın işçi direnişi sloganlarını öğrendim. Gerçi çok sonraları dayak yediğimiz polislerinde maaşları az diye yürüyüş yaptıklarını duydum.
Ara sokaklara dağıldık. Hüseyin’i bulamadım. Kasımpaşa’dan Aksaray’a kadar yayan yürüdüm. Aksaray’dan dolmuşa bindim ve inşaata geldim.
İnşaatta birkaç arkadaş vardı. Baktım herkes eşyalarını topluyor. Nedir, ne oldu diye sordum.
Hüseyin’i polis tutukladı, en geç yarın burayı da bulurlar. Eğer tutuklanmak istemiyorsan eşyanı topla ve buradan uzaklaş.
Şaşırdım, biz kimseye zarar vermedik ki. Hem radyolar işçi bayramı diyor. Biz bayram kutlamaya gitmedik mi ?
Ecevit radyo haberlerinde işçilerin bayramını kutlamadı mı?
Demirel ‘benim işçi kardeşlerim’ diye başlamadı mı nutuk atarken.
O inşaatta çalışan 20 kadar işçi bir akşam vakti dağıldı. Çoğu ikişerli, üçerli gruplara ayrıldı. Tek başıma kaldım.
Bir çantaya üç beş eşyamı koydum, Sünger yatağımı ve battaniyemi inşaatta bekçilik yapan pala Hamza’ya bıraktım.
Gözyaşları içinde ayrıldım oradan, bir daha Hüseyin’den haber alamadım.
Ne zaman bir inşaata kum çekildiğini görsem içim daralır, ağlamak isterim.
Yıllar geçti, Ekmek kavgasında kâh üzüldüm, kâh sevindim,aylar önce bir inşaatın önünde arabamı durdurdum. İnşaatın üst katlarına kum çeken arkadaşlara bakmaya başladım. İçlerinden hafif kirli sakallı olan bana doğru baktı,
- Buyur abi, birini mi aradın.?
- Hüseyin, diyecek oldum, sonra vazgeçtim. Nereden tanıyacak, aradan 25 yıl geçti. Şimdi Hüseyin 45-50 yaşında olmuştur. Saçları beyazlamış, omuzlarına yılların yorgunluğu çökmüştür.
- Kolay gelsin arkadaşlar dedim, ve oradan ayrıldım. Arabanın radyosunda çalan türkü yüreğimi dağladı.
- Gözyaşlarıma engel olamadım. Ümraniye’den Boğaziçi köprüsüne doğru giderken yol kenarına dizilen koca, koca plazalara, gökdelenlere baktım. Her binanın çakıl taşında, kum tanesinde Hüseyin’i gördüm.
‘‘ Bilmem el elinden, yoksa özümden,
Ah ettikçe yaş gelir gözümden,
İki elim kalkmaz oldu dizimden,
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.
Kul Himmet üstadım ummana daldım,
Gelenden geçenden haberin aldım.
Mecnun olup şallar, şallar geyip dolandım,
Bir dost buldum ama tez akşam oldu. ’’
www.enginkasap.com
YORUMLAR
yüreğine kalemine sağlık
YAZMAK SANA YAKIŞIYOR
BUDA BENDEN OLSUN
TARİHÇİ SÜLEYMAN
Gönül soframda var...Beklerim
Otuzbeş yaşlarında,saçı sakalı uzamış ve ağarmış,
sıska,zayıf birisiydi.Bizim köyün terkedilmiş,çatısı akan
suyu akmayan,elektiriği olmayan,yıkık harabe halindeki
bir binasında yaşıyordu.İlginç bir kişiliği,mükemmel bir
hafızası vardı.Bütün sayısal işlemleri,aklından hesap ma-
kinasından önce yapabiliyor,tarihte yaşanmış bütün önem-
li olayları,savaşları,depremleri,felaketleri günleri ile söyli-
yabiliyordu.Hatta ve hatta gelecekteki önemli günlerin,bay-
ramların hangi güne rastlıyacağını bile biliyordu.Köyün yaş-
lıları ona TARİHÇİ SÜLAYMAN adını takmışlardı.Gerçek-
tende o yaşayan canlı bir tarihti.O varken ansiklopedilere,
internete,hesap makinalarına gerek yoktu.Bizim köyün ca-
hil gençleri,çocukları ona daha bir acımasız davranmışlar
ve ona DELİ SÜLEYMAN adını takmışlardı...
Amma,
Bana göre SÜLAYMAN,üstün zekalı bir DAHİYDİ
Köyde birinci derecede yakınımız,akrabamız olmaması-
na,kalmamasına rağmen sırf onu görmek,onunla sohbet
edebilmek,onun erzağını,bir takım ihtiyaçlarını giderebilmek
için sık,sık köye gitmeye başlamıştım.
Zira,
TARİHÇİ SÜLEYMAN mükemmel bir şiir yorumcusuydu
ve bütün ünlü şairlerin şiirlerini ezbeer biliyordu.Hele,hele
büyük ÜSTAD,NECİP FAZIL IN SAKARYA şiirini onun yo-
rumuyla dinlemek,bana tanımı mümkün olamıyacak kadar
bir bir haz ve mutlulık veriyordu.SAKARYA şiirini onun yoru-
muyla kaç kere dinlediğimi unuttum bile....Beş,on,elli belki-
de yüz kere...
Şaşılacak şeydi...Benim otuz yılda yazdığım,defalarca
okuduğum halde bir tekini bile ezberliyemediğim,beş şiir
kitabında topladığım,kendisine hediye ettiğim kitaplarımdaki
tüm şiirlerimi TARİHÇİ SÜLAYMAN bir haftada ezberlemiş,
HARDDİSİKİNE almıştı bile.Onun yorumuyla insanın kendi
şiirini dinlemesi,mtluluk gurur verici bir olaydı.
Yaz yaklaşıyordu.Tatile çıkmadan önce hem TARİHÇİ
SÜLAYMAN IN ihtiyaçlarını gidermek,hemde onunla sohbet
etmek için,onun eşsiz yorumuyla kendi şiirlerimi dinlemek
için köye gitmiştim.Arabamı virane evin önünde park ettik-
ten sonra,bağajdaki poşetleri elime alıp tam kilitsiz kapıyı
aralıyacaktımki,BİR ÇOCUK
- AĞBİ DELİ SÜLAYMAN ÖLDÜ.HABERİN YOK MU?
dedi.İçim CIZZ ediverdi.Elimdeki poşetler yere düştü.
Hınzır çocuk bir ölüm haberi böylemi verilirdi.Sanki başımdan
aşağıya doğru kaynar sular dökülmüştü.Çocuğa hiç bir şey
söylemeden,emin olmak için evin kapısını araladım.
TARİHÇİ SÜLAYMAN gerçektende evde yoktu.Çocuğun
söyleiği doğru olmalıydı.Amma doğru olmaması için bildiğim
tüm duaları okumaya başlamıştım.Gözlerim yerdeki hasırın
üzerindeki benim son çıkardığım KARABORSA SEVGİ adlı
şiir kitabına takıldı.Garibim demekki en son benim şiirlerimi
okuyarak ölmüştü diye düşünüyordumki,kitabın yanındaki,
sayfaları yırtık,pırtık bir deftere gözüm ilişti.Defteri elime aldım.
Orta yerinde kurşun bir kalem duruyordu.Kalemde TARİHÇİ
SÜLAYMAN IN adeta ellerinin,yüreğinin sıcaklığını hissettim.
Bir hüzün çöktü üstüme.Ağlamamak için direniyordum...
TARİHÇİ SÜLEYMAN IN yazdıklarını okumaya başladım.
Aman ALLAHIM neydi bu güzellikler...ÖZLÜ VE GÜZEL SÖZ-
LER,HADİSLER...En son sayfadan başa doğru,
-KRAL OLUP PARAMI DİLENCİ GİBİ HARCAMAKTANSA,
DİLENCİ OLUP,PARAMI KRAL GİBİ HARCAMAYI TERCİH
EDERİM
-PARANI VER,GÖNLÜNÜ VER,CANINI VER AMA SIRRINI
VERME
-İŞİNİ BEĞEN,AŞINI BEĞEN,EŞİNİ BEĞEN AMA KENDİNİ
BEĞENME
-DAVET ET,HAYRET ET,İKRAM ET,AFFET AMA İHANET
ETME
-ZENGİNLİK MAL ÇOKLUĞUNDAN OLMAZ,HAKİKİ ZENGİN-
LİK,ANCAK GÖNÜL ZENGİNLİĞİDİR
-MAL CİMRİ,SİLAH KORKAK,KARAR DA ZAYIF KİŞİLERDE
OLURSA İŞLER BOZULUR,DOĞRU GİTMEZ
-GÜNÜN ADAMI DEĞİL,HAKİKATIN ADAMI OL
-BÜTÜN CİHANI ARAŞTIRDIM,İYİ HUYDAN DAHA İYİ BİR Lİ-
YAKAT GÖRMEDİM
-MIZRAK YARASI İYİLEŞİR,DİL YARASI İYİLEŞMEZ
-KUSURSUZ DOST ARAYAN,DOSTSUZ KALIR
-HAKSIZLIK ÖNÜNDE EĞİLMEYİNİZ,ÇÜNKÜ HAKKINIZLA
BERABER ŞEREFİNİZİDE KAYBEDERSİNİZ
-YALAN ÖYLE ZEHİRLİ BİR OKTURKİ,HEDEFİNİ DEĞİL ATA-
NI YAKALAR.
-EN YÜKSEĞE ERİŞMEK İSTERSENİZ,EN AŞAĞIDAN BAŞ-
LAYIN
-HATA ETMEK BİRŞEY DEĞİL,HATA ETTİĞİNİ UNUTMAK
KÖTÜLÜKTÜR
-HARAMDAM MAL YIĞMAK,BALON GİBİDİR.ŞİŞER,ŞİŞER
BİRDEN PATLAR
-KİTAP OKU,MESLEK OKU,DÜNYAYI OKU AMA LANET OKUMA
-YALAN BACALARI KARARAN İS GİBİ,İNSANLARIN İÇİNİDE
KARARTIR
-YENİLMESİ GEREKEN İLK DÜŞMAN NEFİSTİR
-GURUR,KİBİR ŞEYTANIN ARKADAŞIDIR
-MEZARLIKLAR VAZGEÇİLMEZ SANILAN ŞÖHRETLERLE,KAH
RAMANLARLA DOLU.SAKIN ŞÖHRETİNE GÜVENME
-EVLİLİK KUŞATILAN KENTE BENZER.İÇİNDEKİLER DIŞARI
ÇIKMAYA,DIŞINDAKİLER,ÇERİYE GİRMEYE ÇALIŞIRLAR
....
....
Ve....Daha neler,neler
TARİHÇİ SÜLAYMAN IN yazdıklarını okumaya doyamıyordum.
Elimdeki defterle eşikten dışarıya adımımı atmıştım ki,HASAN EMMİ
ile karşılaştım.Belliki birileri haber vermişti geldiğimi,
Hasan Emmi,
-GEÇ KALDIN EVLAT.TARİHÇİ SÜLEYMAN DA TARİH OLDU
dedi.
-EVET GEÇ KALDIM HASAN EMMİ.KOSKOCA BİR KÖY,BİR
GARİBANA BAKAMADI.YAZIKLAR OLSUN BU KÖYE.HİÇ Mİ SİZ-
LERDE ACIMA DUYGUSU YOK.HİÇ Mİ ÖLÜMLERDEN DERS AL-
MIYORSUNUZ,BİRGÜN ÖLECEĞİNİZİ DÜŞÜNMÜYORSUNUZ.ME-
MARK ETMEYİN BU KÖY SİZLEREDE KALMAZ...
Ağzıma geleni söylüyordum.Neler söylediğimi dahi bilmiyordum.
Belki bu yaşlı adamın kalbini,suçu olmadığı halde kırıyordum.HASAN
EMMİ,görmüş,geçimiş olgun birisi,söylediklerime ağzını açıpta tek
bir kelime dahi söylemedi,karşılık vermedi.Elleri ile sırtımı sıvazladı.
Belliki çok acı çektiğimi oda anlamıştı.Yaraya tuz basmak istemiyor
gibiydi.
O üzüntüyle,kızgınlıkla arabama nasıl bindiğimi,köyden nasıl ayrıl-
dığımı dahi bilmiyorum.TARİHÇİ SÜLAYMAN IN mezarına gitmek
bile aklıma gelmemişti.
YAŞ OTUZBEŞ YOLUN YARISI EDER demiş,merhum usta şair
CAHİT SITKI TARANCI...Daha yolun yarısında kara topraklarla bu-
luşmuştu dostum,DAHİ SÜLEYMAN...Bizim köylülerin deliliğe layık
gördüğü TARİHÇİ SÜLAYMAN IN yokluğuna alışmam hiçte kolay
olmayacak çok zor olacak gibi...
Sırf bizim köylülerin değil,TÜRKİYE NİN kımetini bilmediği bir
DEĞERİ,DAHİYİ kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum.
BAŞIN SAĞOLSUN TÜRKİYE...BAŞIN SAĞOLSUN