BİR BAHAR GÜNÜ
akşamdan kalma sıkıntılarımla yaşıyorum,içimin darlığını her an duyumsuyorum..kendi kendime sitem edip duruyorum bu durumum neden öyle? bunalımı yaşamaktan zevk mi alıyorsun? evet sorduğum sorulara cevap vermekten üşeniyorum..okadar zor sorular ki cevabı içimden çıkana kadar kim bilir nasıl bir buhran yaşayacam..en iyisi bir kambur gibi taşımam onları..
geçen gün milyonların toplandığı taksimde geziyordum..insanlara baktıkça canım sıkılıyordu..kimi neşeli duygularla kahkaha atıyor kimisi de yüzünde tebesümü unutmuş somurtkan bir şekilde yanımdan sürü gibi geçiyordu...oysa bazılarında kendimi buluyordum,tıpkı benim gibiydiler...onlarda sıkıntıdan bir kambur yapıp, verdiği ağırlığın altında dolaşıyordular..kankalarımı gördükçe yüzümdeki sıcaklık bazen artıyor bazende ilk haline tekrar dönüyordu...acaba onlarda benim yaşadığım acıların aynısını mı yaşıyordular,yoksa değişik bir buhran mı vardı? kendi kendime sorup duruyordum...işin komik tarafı sorduğum sorulara cevabı ben veriyordum..
daha öğlen olmasına rağmen güneş bulutlara teslim oluyordu...karamsarlık mavi gökyüzünde de başlıyordu...o güzelim mavi az sonra içimin rengi gibi kuzguni bir kuyuluğa dönüşecekti...ansızın yağmur ciselemeye başladı...baharın etkisi ile giydiğim ince mavi tonlu gömleğim biraz sonra hızlanan yağmurun altında sırılsıklam olmuştu...saçlarım dağınık ve ıslak bir hale bürünmüştü....kot pantolumun paçavraları biriken gölet gibi suyun içinde bir sal gibi duruyordu...hiç umrumda değildi...yağmurun bile farkına varmıyordum...sadece içimin dinmesini bekliyordum yağmurun değil...
ben bunları düşünürken,istiklal caddesindeki koşuşturmaları izlemeye çekildim bir köşede...insanların yağmurdan nasıl koştuklarını,kapalı mekanlara üşüştüklerini seyre dalmıştım.....bir hayal gibi gözlerimin önünden geçiyorlardı....özelikle el ele tutuşan sevgililerin at gibi koşar adımlarla uazaklaşıp bir yere sığınmak için gösterdikleri inanılmaz çabalarını gördükçe içlerinde taşıdıkları sevgiye dair herşeyi görür gibi oluyordum...bazı aşıklar ise caddenin boşalmasını fırsat bularak delice öpüşmeye,birbirlerinin içine kadar girmelerini izledikçe bende sıkıntı yaratan duygaların bir kısmını devinime geçiriyorlardı...uzun sevişmeler bende esrik bir hal bırakıyordu...kasıklarım kaskatı kesiliyordu,tuvalete gitmesem fıtık olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirdim..
köhne bir köşede beklemem şüpheli bir durum yaratıyordu..pörtlek gözlerle bana bakıyordular..bu pörsümüş yüze sahip adam kim diye sorup sormalarını duyumsuyor gibiydim...nedense yağmurun etkisi ile ve kısa süreli sevişmelerden sonra kaskatı kesilmiştim....içimin sinesine çekilmiştim...şaşkın bakışları hiç hissetmiyordum...umrumda bile değilsiniz der gibi oluyordum ama bağıramıyor,bir türlü o küçük çığlık ağzımdan çıkmıyordu.... ne yapsam şu düşünen yaratıkları üzerimden salsam diye planlar kurguluyor,onları nasıl altedeceğimi tezgahlıyordum...
birdenbire bir ışık belirdi zihnimde...kardeşim çoban ahmet tin benden istediği kavalı aldığımı ve pantolumun arka cebinde sakladığımı unutmuştum...ahmet çilekeş kardeşim.. benden farklı değildi ruh hali aksine anlattığım tüm şeylere değin o daha da içine kapanık bir insandı...gülen,tebesüm veren yüzünü yirmi yıla aşkın hiç görmedim desem yerinde olur....tıknaz boyu,saçlarını arkaya tarayışı,güneşi batmış bir gölgeye teslim olmuştu yüzündeki karartı.. yassı bir burnu,küçük ağzı ince dudaklarıyla bir hüzün hikayesi gibiydi...köyün bütün keçilerini o otlatıyordu.bunu para karşılığıda da yapmıyordu.. sadece dingin bir dağ yamacının altında süslü olmayan hayaller kurmaktı tek amacı...bu yüzden tüm keçi sürüsünün otlatma işini büyük bir istekle üzerine bir vazifeymiş gibi almıştı..
istanbula gelmeden önce benden bir kaval istemişti...bu isteğini yerine getirmek için istanbula varır varmaz,ilk işim benden istediği kavalı almak olmuştu....o gün içimde biriken bir sıkıntı vardı..ahmet i ve köyü düşünüyordum..o sırada taksimde bağlama,keman,dabruka,vb. enstrümanlar satan bir markette bulmuştum ince ve yassı olan kavalı...
yağmurun hızı düşmüş,kalabalık bulunduğum noktada biraz daha birikmeye hatta saldırgan bir hal almaya başlıyordu...
ahmet e aldığım kavalın o an işime yarayacağını hissettim..sırılsıklam olan giyitimin ıslaklığı ani devinimlerle beni titrettiğini duyumsuyordum...rugan ayakkabımın içinde ayaklarımın birbirine değdiği an vıcık vıcık eden sesler işitiyordum...elimi ıslanmış kot pantolumun arka cebine attığım an kalabalık silah çekiyorum diye kısa bir an için ürkmüştü...yassı ve uzun fülütü çıkardığım gibi şaşkın ve pörtlek gözlerle bakan insan kalabalığını biraz daha uysal ve iyimser bir hal aldığını sezdim...gölet gibi biriken suyun içine abanıp oturduktan sonra kavalı, içimdeki acıyı çıkartan ezgili bir ses ile dışarıya veriyordum..toplanan halk sevecen gözlerle artık bakıyordu..beni onlarda anlamış olmalıydılar...
akşam olmuş,karanlık çökmüştü...biriken kalabalık demir kuruşlar atıp öyle gidiyordu...bir anda suyun içi kuruşlarla dolmuştu..kendimi garip bir dilenci zannetmiştim...az sonra kimsenin kalmadığını herkesin yeni bir yağmur yağmadan evlerine gitmek için üstün bir çaba harcadıklarını izliyordum...
bende kalkıp gitmeliydim..abandığım göletin içinden ayağı kalkarak yürümeye başladım..adımlarımı hızlı atıyordum...ıslak elbiselerimin içindeki üryan vücudum üşüyordu..kendimi sıcacık bir yere atmalıydım. ama nereye,herhangi bir adres yoktu....ne yapıp edip derken
beyoğlunun karanlık sokaklarına daldığımı fark etmemiştim.....içimdeki korkunç sıkıntı dur durak bilmiyordu..patlamak üzereydim.. saat te epey ilerlemişti...yer yer polis sirenleri ile kısık kısık gelen köpek sesleri iç içe karışıyordu...
sokağın birinde demirden yapılmış köpek pinine benzeyen bir çöp bidonu gözüme ilişti...apar topar kendimi oraya atıp sabahı beklemeliydim...içine girince,çöp pisliğinin içine sinmiş olan sidik kokusu beni zehirliyor gibiydi...ama çaresiz orda kalacaktım....karton ve gazetelerden bir şilte yapıp üstüne abandım....kendimi bir topak yapıp öylece uzandım....siren sesleri ve köpek sesleri ile bozulan gecenin dinginliğinde yaşadığım buhranlı bir günü geride bırakıp yeni bir güne merhaba demek için derin bir rüyaya çoktan dalmıştım...