- 1393 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ TAVAN, BİR KİRİŞ
Gelin odasının bulunduğu küçük ve bakımsız sofa yıllardan beri ilk defa bu kadar yoğun bir telaş yaşıyordu.İçeri gelen gidenin hadi hesabı karışmıştı.Yiyecek isteyenden, oturulacak masa isteyene, hediyeleri saklamak için izin isteyenden önemli misafirlerin geldiği haberini verene kadar her insan bu alanı kullanıyordu.Evin etrafında sıralanmış kandiller arada bir tellendiriliyor ışık ortalığı gün gibi yapıyordu.
Tecrübeli olduğu varsayılan kadınlar Elif’e son öğütlerini verip çıkıyorlardı tek tek.Bu geleneğin parçasıydı.Aile kurmak , eş olmak öyle kolay değildi.Hele köy yerinde.Yüz yüze bakmak denilen bir ahlak ölçüsü vardı.Hiç kimse bir diğerinin yüzüne bakamayacak hale gelmektense nesi var nesi yok satıp gitmek zorunda kalırdı.Bunları bile söyleyen olmuştu Elif’e o gece.
Dışardan gelen kemençe sesine arada bir kendi adı geçince kulak kabarttığı oluyordu. Kemençeci adının geçtiği kesme türkü söylüyordu.Dinledi:
“ Elif’in saçları taranmalı
Rüzgara salınıp uçmalı
Ana elinde şimşir tarak
T el tel yüreğine dokunmalı.”
Eskiden beri hoşuna giderdi böylesi sözler.Hele manilerin söylendiği ,bilmecelerin sorulduğu, aşk hikayelerinin anlatıldığı uzun kış gecelerinin aranılan ismi olmuştu büyüdükçe kadınlar arasında.Mani söylemede üstüne yoktu.Hatta bazı manilerini köyün kadınları ezberler , onlarda kendi çocuklarına ezberletirlerdi.
“Bir tavana ,bir kirişe”
Elif bu sözlerin anlamının iyi biliyordu .Daha fazla kulak kabartmaya gerek duymadan kendiyle ilgili işlerle ilgilenmeye devam etti.Kemençeyi çalan adam mezelerin dağıtılmasını,bardakların boşaltılmasını beklemişti.Şişede durmadığını defalarca denediği,sonucu bildiği halde düğün evinin geleneği bozulmasın yaptığı iş iyi anılsın isterdi.
“Yapma ile olmaz bu işler
Ondörtlü çatıya kiriş işler
Ne durur mert oğlan belinde
İki tavana ,iki kiriş ister”
Adam işini iyi bilirdi.Gelin ağlatma havaları kadar babaları yüreklerinin neresinden vuracağını da güzel bulurdu.Sevgili evladının gelin gidişini hazmedemediğini biliyordu konu komşudan.Babanın masaya oturmasını fırsat bilmişti.Babayı da ağlatırsa kesme türkülerle istediğini yaptırabilirse namı yürüyecekti.Babanın kanına karışmaya başlayan alkolün etkisini kamçılayacak sözlerden önce yapacak başka işi vardı.
“Ne durur mert oğlan belinde
İki tavana ,iki kiriş ister”
diye diye beylik silahının muhtemelen dolu şarjörünü boşaltmasını istiyordu.Bu alışılagelen törenin sadece bir parçasıydı ve tamamen masumdu.Kemençeci teklifini hafiften yapar masadaki misafirlerin tez canlılarından biri ilk karşılığı verirdi.Bu ilk adam aynı zamanda en az mermiyi harcayan adam olacağını da ilan etmiş olurdu.Ama ne olursa olsun ev sahibi kolay kolay çağrıya alelacele cevap vermezdi.Ev sahibi olmanın ağırlığı bunu gerektirirdi.Bu akşam üstelik kurulan masa ekabir tarzında idi.Köyün ve çevre köylerin ileri gelenlerinden oluşuyordu masa.
“Kestanedir kirişin ağacı
Yüreğimde tükenmez acı
Elif’im uçacak yuvadan
Olmaz mı bu derdin ilacı”
Gece ilerlemeye başlamıştı düğün evinde.Tatlı bir telaş sarmıştı herkesi.Gelin ve güvey az sonra ortaya çıkarılacak,takı merasimi yapılacaktı.Düğünlerin önemli bir aşamasıydı bu.İlk defa gelin ve güvey birlikte köy ahalisinin, çevre köylülerinin huzuruna çıkıyordu.Artık yaşlısı genciyle kadını erkeği ile evlilik akdine şahitlik yapılmış olacaktı.
Ayşe bacısı Elif’in kök boyalı dokumasının yere değen uçlarını hafifçe yukarı kaldırıyordu. Meydana biriken kalabalık,örtüyle kapatılan yüzünü görmeseler dahi ,çevre köylülerin bile diline dolana güzelliğini bilirdi gelin Elif’in.Kadınlar genç kızın beline kadar inen tel tel saçlarını kah çeşme başında,kah harman yerinde,kah kına gecelerinde görüp defalarca birbirlerine imrenerek anlatmışlardı.
…….
Gelin’i kapıdan ,kapının eşiğinden ya ağabey ya baba çıkarırdı.Elif ailenin en büyük çocuğu olduğu için bu görev babanın olacaktı.Ama o bu görevi dayıya devretmişti.Kıyımsız yüreğinin taşıyamayacağı bu yükü böylece üzerinden atmıştı.Kadınlar ellerindeki bakır sahanlara fındık vee akide şekerlerini ayrı ayrı yerleştirmişlerdi.Küçük mendil parçalarının bulunduğu tepsiyi çocuklara atmak üzere görevlendirilen delikanlı belirdi önce.Mendillerin havada kapışılması esnasında oluşan görüntüler her zaman yaşanan bir olaydı. Taze heyecanlarla her düğünde tekrarlanırdı.Eşiğin sağ ve sol yanına dizilen iki kadının ardından kapıda Elif ve dayısı göründü.Saçak altlarında ve çevrede bulunan damadın yakınları bellerinden çıkardıkları tabancaları havaya doğrultmuşlar ateş ediyordu.Kadınlar ellerini kulaklarına götürmüş gürültünün bitmesini beklerken yerlere dağılan kovanları toplamak üzere az önce mendilleri kapışan çocuklar yerlere bakıyorlardı.Elif eşikten sağ adımını kapının dışına atar atmaz önce fındık dolu bakır sahan boşaltıldı üstünden aşağı.Bereketli olması dualarıyla ,gittiği yere bire bin götürmesi dilekleriyle Ardından diğer kadın sol ayak dışarı çıkar çıkmaz elinde tuttuğu sahandaki akide şekerlerini dili tatlı,yuvası tatlı,bir yastıkta bir ömür temennileriyle havaya doğru yavaşça savurdu.
Babanın bulunduğu masada işler kemençeci açısından gayet güzel gidiyordu.Kesme Türklerle coşmuş,masadakileri de coşturmayı başarmıştı.Bahşişler oldukça yüklü geliyordu.Ama hala baba belinden tabancayı çıkarıp türküde istenilen şekilde ateş etmemişti.
Önce söz sonra nişan takıldı
Elif’in kınası akşam yakıldı
Güvey bekler gelini kapıda
Takı için şimdi hazırlık yapıldı.
Baba ,baba ,canım baba
Kiriş ister ,tavan ister
Yeter artık sırala
İki tavana,iki kiriş ister
Aşağıdakiler babanın törene çıkması için sırasının geldiğini söyleyince kemençeci işini yapamayanların telaşı içerisinde son hünerini de sergilemişti.Baba belinden çıkardığı öndörtlünün son denetimlerini yaptı.Kemençeciye bahşisini verdikten sonra ,onun değdi gibi yapmadı.Şarjördeki merminin bir yarısını tavana diğer yarısını kirişe boşalttı. Kızının ayrılığı dokunuyordu ona. Ama o bile bu kadarını beklemiyordu.Sancıları başlamıştı.Kalbi sıkışıyor, kanının bedeninde her zamankinden çok daha hızlı aktığını düşünüyordu.Kızının ortaya çıktığı alan doğru yöneldi.
Cebindeki diğer şarjörü tabancaya yerleştirdi.Hazneye çektiği mermiyi havaya tek el ateş ederek boşalttı.Alışılageldik durum değildi bu .Babanın tek el mermi yakması üstelik hoş karşılanmazdı.
Baba, takının yapıldığı alana girdi.Merasimi idare eden adam babanın geldiğini takı takacağını söylüyordu.Baba cebinden çıkardığı beşibiryerdeyi kızının boynuna kendi elleriyle taktı.Yüreğinde derelerin coştuğunu biliyordu.Gözlerinden dökülmeyen ama içine süzülen sağnakların bulandırdığı sevgi göllerinin az sonra dökülerek çözüleceğini ,bütün onur bentlerini aşacağını biliyordu.Kızının nemli gözlerinde saadet belirtisi arıyordu.Buldu.Aradığı ışığı bulmanın verdiği rahatlıkla güveyi de bağrına basarak arkasına hiç bakmadan tekrar ayrıldığı masaya yöneldi.
Kemençeci ilerleyen saatlerin sona geldiğini bilirdi.
Masadan insanları kaldırmak bazen beklendiğinden daha zor olurdu.Babanın gelişiyle masa yeniden şenlendi.Sıra babaya gelmişti .Çal , dedi el hareketiyle.Kemençeci daha önce söylediği kesme türküyü tekrarlamaya başladı:
“ Elif’in saçları taranmalı
Rüzgara salınıp uçmalı
Ana elinde şimşir tarak
Tel tel yüreğine dokunmalı.”
Baba da ayrılığın intikamını ,yarısı ahşap evin tavanlarına döşeli kestane ağaçlarından aldığını sanarak kirişe ve tavana ateşe devam ediyordu
“ Baba ,baba ,canım baba
Kiriş ister ,tavan ister
Yeter artık sırala
İki tavana,iki kiriş ister.”
Sinan YILMAZ