Cennet Herkes İçindir
Milyonlarca insan tarafından kabul edilmiş inançları sorgulama cesareti göstermek kolay değildir.Bize belletilen inançların çarpıtmalar,yalanlar üzerine kurulu olduğunu kabullenmek zordur.İnsanlar genellikle büyük çoğunluğun inandığı şeyleri gerçek olarak kabul etmek şeklindeki işin kolayına kaçma eğilimindedir.Oysa gerçeklere varmak için çok yaygın olan inançlardan şüphe duymak ve sorgulamaya cesaret etmek gereklidir.Toplumsal bilincin baskısıyla,çok yaygın olan inançların altında hikmet arama eğilimi içinde oluruz genellikle.Bu inançların yalan olduğunun farkındalığına ulaşsak da,aykırı görüşlerimiz kendimize bile inanılmaz gelir bazen.Oysa gerçek görünende değil görünmeyende,örtbas edilendedir.Murathan Mungan,’Tarih,anlattıklarından çok sakladıklarıyla tarihtir,’ der.Örneğin Zecharia Sitchin’in Türkçede yayınlanan seri kitaplarını okudum.Anlaşılan o ki Marduklu bazı tanrılar dünyanın anasını ağlatıp,ortalığı karıştırmışlar bayağı.Marduklu tanrılar kendi aralarındaki iktidar savaşına insanları da alet etmişlerdir.Dinlere göre Sodom ve Gomora kentlerinin insanları, sapıklığa eğilim gösterdikleri için Tanrı tarafından cezalandırılmışlardır.Üzerlerine taş ve ateş yağdırılmıştır.Eğer Sitchin’in anlattıkları doğruysa, bu cezalandırma eylemi gerçeği örtbas etmek için uydurulmuş masaldan başka bir sey değildir.Gerçekte bu iki kentin üzerine nükleer bombalar yağdırılmıştır.Hiroşima ve Nagazaki’den hiçbir farkı yoktur yaşananın!
İnsanlar kendilerine sunulan Tanrı inancını sorgulamaktan acizler ne yazık ki.Çünkü onlardan istenen kayıtsız- şartsız inanmaktır.Bilgiyle beslenmeyen bir inanç.Dinlerdeki inancın annesi korkudur.Benim inancımın annesi ise bilim ve sevgidir.Aydın inananlar bile bu dünyanın bir okul olduğu anlayışından kurtaramıyorlar kendilerini.’Bu nasıl okul?’ diye sorgulamak gelmiyor akıllarına.Bu dünyada yasadığımız acı,zulüm,çile vb. şeylerin ruhsal evrimimiz için gerekli olduğuna inanılır genellikle.İkiliklerin şart olduğu düşünülür.Öyle midir gerçekten?Binlerce yıldır yaşadığımız ikilik sistemi bizleri evrimsel olarak geriletmedi mi?Bir an için cennet-cehennem ikiliğinin doğru olduğunu varsayalım.Cennetlik olduğumuzu hayal edelim.Ben kendi adıma sayısız can cehennemde işkence çekerken,zulüm görürken,cennet denen ortamda güle oynaya mutlu bir şekilde yaşayamam.Bu durumda o cennet zindan olur bana.Vicdanım hiç kuşkusuz bu ilahi planı yapanlara karşı isyan ettirir sonunda beni.Çünkü kötülüğe kötülükle yanıt vermek ilahi adaletle bağdaşmaz.Ben cenneti sadece iyiler için değil,tüm insanlar,tüm varlıklar için savunuyorum.Önemli olan hepimizin bu bataktan nasıl kurtulacağıdır.Canı candan ayırarak ilahi adalet sağlanamaz.Bu bozuk düzende insanların büyük çoğunlugu kendilerini yaşamak,kendilerini geliştirme olanaklarından yoksundur.Okul yüzü görememiş canların içinde kim bilir ne yetenekler köreliyor.İnsanlar bırak kendilerini geliştirmeyi bir yana, karınlarını bile zor doyuruyorlar.Günümüzdeki okullar çocuklarımızı acı ve çileyle mi geliştiriyorlar? Gerçekte ruhsal gelişmenin sürekliliği için yeryüzünün cennet olması şarttır.Fırsat eşitliğinin sağlandığı bir toplumda tüm bireyler kendilerini geliştirmenin sınırsızlığını yaşarlar.Kötülüklerin kaynağı bozuk düzen değil midir?Dinlerin tanrısının her şeye gücü yeten,her şeyi bilen bir varlık olduğu savunulur.Dünya üzerinde yaşayan insan ve hayvanlar, yaratılışları gereği yaşayabilmek icin birbirlerini katletmek zorundadır. Bir aslanın, bir ceylanın yaşamına son vermek zorunda kalması, etobur olan doğası gereğidir.Yaşayabilmek için, başka yaşamlara son vermek zorunda bırakılmaktan daha büyük adaletsizlik sözkonusu olabilir mi?Tanrı, nasıl bir yüce adalet duygusuna sahip ki bizleri birbirimizi yemek zorunda bırakıyor? Her şeye gücü yeten bir varlık,bizleri birbirimizi yemek zorunda kalmayacağımız bir biyolojik sistemle yaratamaz mıydı? Gücü mü yetmedi yoksa?Örneğin bizleri, öyle bir biyolojik sistemle yaratabilirdi ki su ve hava beslenmemiz için yeterli olabilirdi.Haydi buna gücü yetmedi diyelim,insan ve hayvanları otobur olarak yaratamaz mıydı?Her şeye gücü yeten Tanrı,bizleri mükemmel varlıklar olarak yaratmak yerine kusurlu varlıklar olarak yaratıyor, sonra da sınava tabi tutuyor. Bizleri hem denize atıp hem de “aman ha sakın ıslanmayın” demeye Tanrı’nın hakkı yoktur!Buna benzer sorgulamaları yapan bir kişi, dinlerin tanrısının ’Yüce Varlık’ kavramıyla bağdaşmadığını görür!
Örneğin Hıristiyanlığın, İsa figürünü ele alalım kısaca.Derin araştırmalar yapan insan görür ki Pagan tanrı-insanlarıyla(Osiris,Dionysos,Orpheus,Pisagor,Mitras,Apollonius vb.)ilgili mitler, İsa figürüne de atfedilmiştir.Paganizm, tanrıların yanı sıra ’en yüceTanrı’ inancına da sahipti.Hıristiyanlık, İsa’yı, Logos(Tanrı’nın Sözü) olarak değerlendirir.Paganlar ise Logos’u(evrenin ruhu,zekası) tüm varlıklarda olan temel öz olarak görür.16. yüzyılda yaşamış olan Papa X.Leo,’Bu İsa efsanesinin bize bayağı yararı dokundu,’ diyordu. İsa’nın eşitlik,özgürlük ve kardeşliği savunan, zulme,eşitsizliklere isyanın başını çeken bir önder olduğunu söylemek,olasılık olarak küçümsenemez sanırım.Bu durumda kader ve sınav bahanesiyle sömürü sisteminin meşrulaştırılmasına karşı çıkması olasıdır.Eğer çarmıha gerilmesi doğruysa,dünyanın yeniden cennet olması için mücadele eden bilgelerden biri olarak, devrimci tutumu yüzünden Romalılar tarafından çarmıha gerilmiş olsa gerek.Acaba İsa kendini tapılacak bir varlık olarak mı gördü?İsa,’Hepimiz Tanrı’nın(sonsuzluğun) çocuklarıyız!’ demiş olabilir mi?Thomas İncili’nde İsa, "İsterseniz hepiniz benim gibi olabilirsiniz," der.Mesih olmak,evrensel bilince ulaşmakla ilgili bir semboldür belki de.Her insan kamil insan olma potansiyelini içinde taşıyor olmalı.Gerçeğe baktığımızda Musevilik,Hıristiyanlık,İslamiyet de tektanrılı değillerdir.Yahudiliğin kıskanç,ırkçı,diktatör tanrısı Yehova, başka tanrılara tapılmasını cezalandıracağını söyler.Hıristiyanlık, Kutsal Üçleme’yle karşımıza çıkar.Kuran-ı Kerim’in,Mü’minun Suresi’nin 14. ayetinde,"Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir," denir.Her üç dinde de her şeye gücü yeten ,her şeyi bilen Tanrı,ikincil tanrılar olarak değerlendirebileceğimiz başmeleklere ihtiyaç duyar.Bir de kötülüklerin kaynağı olan,günah keçisi durumuna getirilen,Tanrı’nın yarattığı sisteme çomak sokacak kadar güçlü olan,hilkat garibesi Şeytan vardır ortada.Gönülleri kör-sağır olan insanlarımız cehennem dönemini yaşadığımızın farkında bile değiller ne yazık ki.Dünyadaki yaşamın geldiği yere baktığımda,sevgili Behçet Aysan’ın , “Yok başka bir cehennem / Yaşıyorsun işte!”dizelerini yinelemeden duramıyorum.İnsanlık ve doğa tarihine şartlanmaların ötesinden bakabilen bir insan secde etmek,kul olmak gibi kavramların evrensel birlik anlayışına aykırı olduğunu görür.Ortodoks inançların ’Evrensel Patron’ olarak lanse edilen tanrısına sıcak bakamaz.Dincilerin kul olmak kavramından ne anladığı bellidir:’Bir yaratıcı vardır.O yücedir.Yaratılmış olan insanlar ise zavallıdır,acizdir.Bu nedenle Tanrı’nın her dediğine kayıtsız-şartsız uymak zorunludur.’ Erenler ise kul olmak kavramını,çoklukta birlik,bütüne hizmet, evrensel birlik anlayışına yakışır birey olmak(kamil insan olmak) şeklinde yorumlamışlardır.Belki de hepimiz bir bütünün parçalarıyız.Belki de her birim bütünün bilgisini potansiyel olarak içinde taşımakta.Evrensel bilince ulaşmış her birey bütünü temsil etmeye kendiliğinden hak kazanır zaten.Çünkü o bütünle ’bir olmuştur’.Bütün her zaman kendini oluşturan parçaların toplamından büyüktür.Düşün ki sen trilyonlarca hücreden oluşuyorsun,ama bu hücrelerin toplamından büyüksün.Çünkü bu parcaların toplamı ’biri’ ortaya çıkarır.Bu bağlamda hem hücreler toplamısın hem de hücreler toplamından aşkın bir şeysin.Aynı şeyi evren için de düşünebiliriz.Nasıl ki bedenimizin herhangi bir yeri acıdığında,bundan bedenimizin diğer parçaları da etkilenirse,aynı şey evrensel işleyiş için de geçerli olabilir.Mutlak anlamda cennet için, tüm canların kötülükten kurtulmaları,evrensel bütünlük bilincine ulaşmaları gerekir.Ebedi ceza ya da ödül inancıyla kötülük yok edilmiyor, sadece meşrulaştırılıyor.Evrensel sistem içindeki kötü güçler(benmerkezci güçler) bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller.Çünkü her şey birbirine sıkı sıkıya bağlı.Örneğin kanser hücrelerini bencil varlıklar olarak düşün.Sonuçta bu hücreler bedensel bütünlüğün ölümüne yol açarlar,böylece bindikleri dalı da kesmiş olurlar!
Ne yaratılış kuramı ne de Darwin’in evrim kuramı hayatın diyalektiğini açıklamaya yetiyor.Evrim bilimsel bir gerçektir.Şeyh Bedrettin,Mevlana gibi bilgeler de kabullenirler bu gerçeği.Evrim kuramında da sorgulanması gereken çok sey var elbette.Günümüzün egemen görüşü, cansızlardan canlıların oluşmasını tesadüfe bağlar.Günümüz bilimi, bilinçten yoksun diye kabullendiği maddenin düşünen varlıkları ortaya çıkarmasını açıklayamamaktadır. Evrim kuramı nasılı açıklayabiliyor,nedeni değil.Düşünce,sezgi,duygu gibi enerjilerin evrenin özü olduğuna inanıyorum.Atomun içinde düşünmeyi sağlayan parçacıklar sözkonusu olmasa kompleks bedenler yaratamazdık.Madde taşıdığı bilinç potansiyeli sayesinde kendi kendini organize etme yeteneğine sahiptir.Sonuçta madde de enerjinin yoğunlaşmış biçimi değil midir?Kendimizin hem yaratanı hem de yaratılanıyız diye düşünüyorum.Sistemimizdeki uyumsuz denge yüzünden kendi sırlarımıza yabancılaştık gibime geliyor!
Yıllar önce izlediğim, Leyla ile Mecnun’un aşkını anlatan bir filmin bir sahnesini aklımda kaldığınca paylaşmak istiyorum şimdi :Mecnun,Leyla’nın aşkından dolayı kendinden geçmiş biçimde dolaşıyor çöllerde.Farkında olmadan namaz kılan birinin önünden geçiyor.Adam hemen namazı bırakıp Mecnun’un karşısına dikiliyor.’Sen nasıl olur da namaz kılan birisinin önünden geçersin?Bu ne saygısızlık?’ diyor.Mecnun ise ’Ben Leyla’nın aşkından dolayı seni farketmedim.Sen Allah’la bütünleştiğin halde beni nasıl farkettin?’ diye soruyor.Adam bunun üzerine af diliyor Mecnun’dan.Tanrı ,evrendeki her şeyi bir arada tutan sevgidir,aşktır.Sonsuzluk yaratılamaz.Hepimiz sonsuzluğun parçasıyız.Tanrı,kendini bulmaktır!’Hamdım,piştim,oldum!’ diyebilmektir.Tasavvuf düşünürlerinin, ’Kendini bilen, Tanrı’yı bilir,’ sözüne imzamı atarım her zaman!
Tanrı evrenin canı,evrense tek bir beden
Melekler bu bedenin duyuları hep birden
Yerde gökte canlı cansız ne varsa birer uzuv
Budur Tanrı birliği,boştur başka her söylenen
(Ömer Hayyam)
-HAMİŞ : BAŞKALARININ MUTSUZLUĞU ÜZERİNDEN KURTULUŞ SAĞLANAMAZ!
OMAYRA MAY
YORUMLAR
"Tanri evrendeki her seyi bir arada tutan sevgidir,asktir.Sonsuzluk yaratilamaz.Hepimiz sonsuzlugun parcasiyiz.Tanri,kendini bulmaktir.''Hamdim,pistim,oldum'' diyebilmektir.Tasavvuf düsünürlerinin ''Kendini bilen Tanri''yi bilir'' sözüne imzami atarim her zaman. "
Yazılarınızı okumaktan keyif alıyorum.