- 577 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İLK KAVGAM
Garibi bizdik,Kurtköy’ün.Bana çocuklarla kavga etmek yasaktı.Öyle tembihlerdi babam.
Kimseye elim kalkmazdı,gücüm yetse de dayak yer gelirdim.Bu sayede kimse gelip babama
beni şikayet etmezdi.Ama ben pısırık ve ezik bir çocukluk yaşıyordum.
On-onbir yaşlarındaydım.Futbol sahasının direklerinden birine,boş bir birinci sigarası pake
ti koymuş,ona taş atıp oyalanıyorduk.Benden bir-iki yaş küçük,Kaptan Nuri’nin oğlu Aykut
tam ben taş atarken,paketi düzeltmeye kalkmış,attığım taş eline gelmişti.Yine onun yaşla-
rındaki Çankırı’lı Tabakçı Satılmış Amca’nın oğlu Ömer,Aykut’u kızıştırmaya çalışıp,
- Mahsüs attı lan,mahsüs attı.Söyle babana,demez mi ? Hem de defalarca.
Aykut’un bir şey dediği yok ama Ömer,ısrarla benim o taşı kasten Aykut’un eline attığımı
söyleyip,ortalığı karıştırmaya çalışıyor.
Çok kızmışım.Hangi sinirle olduğunu bilmiyorum ama Ömer’i öyle bir itmişim ki,kolu iki yerin
den birden kırılmış.
Ömer’in babası Satılmış Amca,köylerde sırtında çuvalla dolaşıp,hurda kap-kacak toplayan,okuma yazma bilmeyen,kırklı yaşlarda,kilolu,çalışkan bir adamdı.İlk zamanlar
çoğu kez bizim kahvede yatardı.Daha ilkokula gittiğim günlerde,kahve köşesinde ona
okuma yazma öğretmeye çalşırdım.O da bana 25-50 kuruş verir,sevindirirdi.(Sonraları Kurtköy’ün zenginlerinden oldu.Şu anda çarşı içinde iki tane binası var.)
Çok kızmış,oğlunun kolunu kırdığıma.Beni kahvemizin önünde gördüğünde,kovalamaya baş
ladı.Ben de can havliyle,öyle bir kaçmaya başladım ki,kos koca taşlara tosladım.Dizimi
fena halde yaraladım.Bir kaç tokat da o patlattı.
Sanırım hastahane masraflarının birazını babam karşıladı.Ömer o sene okula gidemedi.Çün
kü kırılan sağ eliydi ve diğer eliyle yazamıyordu.
Pısırıklığımın sonu oldu o günler.Kahvede kendi kendime boks çalışmaya başladım.Tahta-
lara,kontraplaklara,duvarlara yumruk attım.Parmaklarımın kan içinde kalmasına kadar
vurdum vurdum.Ve eli çok ağır biri oldum.Hala da öyledir.
Daha önce çok dayağını yediğim Bayburt’lu Hilmi’nin ayalarını patlatıyordum.Hiç kimseyi sırf gücüm yettiği için dövmedim ama yıllardır da dayak yemedim.Galiba biraz da şanslıyım
Siyasetin en koyu günlerinde de dayak yemedim.Karakola düştüm,hapishaneye düştüm,
Selimiye’de,Siyasi şubede ifade verdim ama dayak yemedim.
Korktular mı benden ne....
İnsanın gücü yettiğine vurması,güçsüzlüğün alasıdır.Ama babasının korkusundan,her önü
ne gelenden dayak yemek de çok kötü bir duygu..
Şiddetsiz,dayaksız,ağlamaksız günler diler,saygılarımı sevgilerimi sunarım..
Fikret TEZAL