MEKTUP
Postacı şimdi getirdi mektubunu. Beyaz zarfı elime aldığımda bir başka heyecan vardı içimde. Ne kadar da özlemişim seni, çok uzun zaman oldu değil mi? Şimdi bu zarf öyle değerli ki benim için. Çünkü seni biraz olsun bana taşıyacak, yüzünü, gözlerini hissedeceğim ,kimbilir belki de sesini duyacağım kelimelerin arasından. Açamadım önce hayli zaman ,parmaklarımın arasında öylece kalakaldı. Sanki üşüyen küçücük bir serçe vardı avuçlarımda. Açmadan okumak isterdim, açınca bir şeyler yok olacak hissi öyle ağır basıyordu ki. Yıpratmadan,yırtmadan açmalıydım. Odamdan çıkıp merdivenlerden aşağı inerken sanki zaman durmuş gibiydi. Bu kocaman evde yalnızlığımla dost iken şimdi neden bu düşmanlık ve isyan. Neden bu özlem. Alışmıştım oysaki ,kendime ne yeminler etmiştim bir daha ağlamayacağım ve bir daha isyan etmeyeceğim diye. Senin hatıralarını bir bohça yapıp sandığa kilitlemişken nerden çıktı şimdi bu mektup? Şimdi ise merdivenin başında bacaklarımın artık zor taşıdığı bedenim titriyordu,göz yaşlarım beni dinlemiyor sanki uzun zamandır hapsedilen ve azat edilen mahkumlar gibi akıyordu özgürce. Mutfağa girdiğimde tezgahın hemen üzerindeki bıçakla zarfı zedelemeden açmayı düşünürken ,çok zaman önce aynı bıçakla kaç defa düşünmüştüm yüreğimi kesip çıkarmayı. Mutfak kapısını araladım, balkondan dışarı kayıverdi gözlerim. Çok uzakları düşündüm. Seni benden koparan uzakları. Bir sen kalmıştın, seni de uzaklar çalmıştı benden. Uçan kuşlar senin olduğun diyarlara mı uçuyordu yoksa? Hava çok güzeldi, baharın kokusu vardı her yerde. İşte o dar yol tam karşımda öylece uzanıp gidiyor, sonunu göremediğim yerlere. Bırakıp gittiğin gün, arkana bile bakmadan o dar yoldan gitmiştin. Elindeki çantaların ağırlığı bile seni yavaşlatmıyordu. Kaçıyordun adeta, ardında bıraktığın yürekten. Biliyor musun ,sen gittin gideli o yolda hiç yürümedim. Oysa bir zamanlar ne çok severdik birlikte yürümeyi. Hem yürür , hem de paylaşırdık umutları. Hatta yolun iki kıyısında nöbet tutan çınar ağaçları , sonbaharda hüzne, ilkbaharda umuda yaprak açardı. Şimdi o yolda hep sonbahar yaşanıyor. Nöbet tutmaktan yorgun ağaçlarda artık ilkbaharı özlüyor biteviye.
Mektup hala elimde bir türlü açamıyorum,zarfın içindeki kelimeler mutsuzluk taşıyorsa buna dayanamam. Çünkü beni yaşama bağlayan tek şey senin bir yerlerde mutlu olma ihtimalin.belki de bu yüzden zarfı açamıyorum. Ya bir sıkıntın varsa,ya kötü bir haber varsa içinde? İşte bu benim yaşamımın bitim noktası olur. Bundan tam otuz yıl önce bu eve gelin geldiğim zaman öyle şaşkındım ki, çok ağlamıştım. Ama babam, ‘’çok zenginler ,hiç sıkıntın olmaz ‘’demişti. Beni kandırmış. Otuz yıl boyunca yaşamamın ne bir gayesi, ne bir heyecanı oldu. Sadece sen canım benim sen ,sen dünyaya geldiğinde bir yürek yerleşiverdi yüreğimin içine. Hiç tatmadığım bir heyecan oluverdin birdenbire. Daha on dokuz yaşında idim. Babanı hiç hissedemedim. O benden öyle uzaktı ki, kocaman evde birbirimizi hiç görmeden geçirdiğimiz günler olurdu. Bu ev o zamanlar çok kalabalıktı ama ben gene de yapayalnız hep sevmeyi özlerdim. Seninle işte her şey başka manalara taşınmıştı. Doğumunun arkasından doktor başka evlat sahibi olamayacağımı söylediğinde ,tek şansımın sen olduğunu anlamıştım. Ondan sonraki yıllar öyle hızlı geçiyordu ki büyümen, büyürken güzelleşmen yılların benden alacağı intikamı yüzüme vuruyordu. Saçlarını tararken sensiz bir hayatın hayali bile bir hançer olup yüreğime batıyor ve sızlatıyordu. Kalabalık ev yıllar içinde ıssızlaşmaya başladığında ben de yaşlanıyordum. Senin işte bir gün ‘’ben gidiyorum’’ deyişin ve gidişin,ondan sonraki yaşanmamış zamanlarım ve aradan geçen bunca habersiz an ve mektubun.
Artık açmalıyım ve ne olursa olsun kelimelerin bana daha fazla eziyet vermesine engel olmalıyım. Yaşam insanın bazen elinde değil, bir çok kişi yaşamak istemediklerini yaşamıyor mu? Bende bu insanlardan biri değil miyim? İnsana çoğu zaman düşünceleri daha fazla hasar veriyor, artık düşünmekten vazgeçip zarfı elimdeki bıçakla kesip açıyorum. Evet işte karşımdasın, kızım benim, bağrıma yasladığımda kelimeler yüreğimdeki sevgiyi sana taşır mı ki? ‘’anneciğim’’ diye başlayan ilk satırı belki onlarca defa okuduktan sonra, yaşamımın artık son günlerinde benimle olacağın müjdesini mıh gibi aklıma yazıverdim. Evet geliyorsun, bana dönüyorsun , bu koskoca evde artık tek dostum yalnızlık olmayacak. Artık rahat veda edebilirim bu hayata. Hiçbir yerim acımadan ,hiç ağlamadan. Hemen hazırlık yapmalıyım. O çok sevdiğin yemeklerden yapmalıyım. Yıllardır yolunu unuttuğum bahçeden senin için papatya toplamalıyım. Ne kadar çok iş var yapılacak. Ama kalbimde bir sıkışma var, biraz terliyorum, heyecandan olsa gerek. Hayata dayanmalıyım biraz daha. Anlıyorum ve hissediyorum artık hayat gerçekten paylaşınca anlamlı ve şimdi değil, ben doğduğun gün anlamıştım yaşamda asla yeri doldurulamayan ,karşılık beklemeden verilen ve sevilen tek duygu var oda evlat sahibi olmak. Anne olmak. Bir gün sende bu duyguyu tattığında beni çok iyi anlayacaksın. Biraz dinlenip senin için ,yavrum senin için süslenmeliyim...
Mirage
YORUMLAR
mektupları çok severim...
biriktikçe okunası, ama paylaşmak istemediğim, kutusunda bile emin yerde olmadığını düşündüğüm nice mektuplar...
ahh yine yol yol üstüne ve gözlerim yolda beklediğim tık tık...sadece bir kerecik gelmesi gereken ama gelmeyen mektubun çıkardığı ses tık tık...posta...
sendeydim...yüreğimle...
sevgi ve dostlukla...