HAYAT...
Henüz sekiz yaşındaydı Taner. Bu yaşına kadar hep çocuk esirgeme
kurumlarında yaşamıştı. Daha bu yaşta, yeni dikilmiş bir filiz gibi, savunmasızdı hayata karşı.
Her yeni doğan gün bir umuttu onun için. Belki bu yapayalnız hayatında, onu sahiplenmek
isteyecek birileri çıkardı karşısına.
Ama her geçen gün umudu biraz daha azalıyordu minik Taner’in.
İkinci sınıfa devam ediyor, ve avukat olmak istiyordu. Belki de avukat olursa burada uğradığı haksızlıklara hayatının
hiçbir bölümde uğramıyacağını, kendini koruyabileceğini düşünüyordu, minik kafasındaki kocaman
hayal dünyasında. Okuyup avukat olduğunda bir çocuk evlat edinecekti. Hep yardımlar yağdıracaktı çocuk esirgeme kurumlarına.
Bu hayallerle hergün daha sıkı tutunuyordu hayata. Tamamen umudunu kesmişti, bir ailenin onu evlat edineceğinden.
Zaten onun daha büyük hayalleri vardı artık.
Dünyadaki herkes, minik Taner gibi, sıkı sıkı sarılabilse hayata keşke.
Keşke herkes böyle umutla bakabilse yaşama.
Yalnız değil artık minik Taner. Hayalleri, gelecekten beklentileri var. Okuyup avukat olacak
O. Minik Taner örnek olmalı herkese, bu kocaman dünyada kendini yalnız hisseden herkese...
İnsanı ancak kendisi mahkum eder yalnızlığa.
Hiç kimse yalnız değil aslında...