- 1002 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Eşek arısı mı sandınız?
Bu arılar sizin bizim bildiğimiz arılardan değil, eşek arısı hiç değil, bu arılar, çok arı.
’’Arıya yaklaşmasını bilen balını, bilmeyen de dikenini tadıyor.’’ Derler di bizim köyde..
Arılar nedir necidir ve ne işle meşgul olurlar bu dünyaya niçin gelmişlerdir amaçları nedir? Bu vızz vızzz dolaşan canlıları öyle başıboş bırakmayıp peşlerine takılalım araştıralım öğrenelim bakalım. Küresel ısınmaya dümensiz, beceriksiz, düşüncesizce yaşayarak ne gibi katkıları olmuş?
Sizi bilemiyorum ama ben Sabiş’çe araştırdım soruşturdum ve yüzümü buruşturdum. Neden mi? Bu arılar, çok arı da ondan.. Ya biz insanlar ne kadar insanız? İşte bizim insanlık ve dünyada ki yaşam anlayışımız.
İç savaşlar
Toplu katliamlar
Gözünü kırpmadan adam öldürenler
Sokaklarda annesiz babasız evsiz barksız yaşayan çocuklar
Soğuktan ve açlıktan donarak yaşamını yitiren insanlar
Çocuk yaşta cinayet işleyenler
Beşikte ve kundakta tecavüz edilen bebeler
Aile içi şiddet, ensest ve yakası açılmamış hikayeler
Gençleri ve çocukları uyuşturucu mafyalarına sobelemeler
Eğitim ve öğretim için gittikleri okullarda çete kurmak arkadaşlarına ve öğretmenlerine silah çekip, yaralayıp öldürmeler.
Bunlar nerede demeyin ’’İnsanlar aleminden’’
Yaşamın doğal bir parçasıymış gibi, bizlerin de bunları yaşaması arılardan bir eksiğimizin olmasından mı yoksa fazlalığımızdan mı kaynaklanıyor dersiniz?
Yaşanan bunca adaletsizlik, dolandırıcılık, sahtekarlık, merhametsizlik sevgisizlik saygısızlık bunca ahlaksızlık, insanın özelliğinden mi kaynaklanmaktadır?
Bu yaşadıklarımız kendi çıkarlarımız için olmasın sakın?
Benim ve ailemin dışındaki olaylar beni hiç mi hiiiçç ilgilendirmiyor kardeşim mi diyoruz?
Ben bilgili kültürlü çevreci yeter ki entelektüel görüneyim de diye mi bazı konularla alakalıyız?
Kendi bildiklerimizi doğru zannedip o zaman da yanlışlarla yaşamış olmuyor muyuz?
Sadece kendi egomuzu tatmin etmek için mi dünyaya davetsiz misafir olduk?
Dünyada ve çevremizde bizden başka canlılarında olduğunu bu canlılarında bizler gibi akıl almaz özelliklerle ve çok çeşitlilikte olduğumuzu ve birbirimizin yaşamasından sorumlu olduğumuzu nasıl unutuyoruz?
Heyy bize diyorum! Ne kendimizin ne de yaşadığımız dünyanın parasını biz ödeyip satın almadık ki? Evrenin bir yaratıcısı olduğunu hepimiz taktir ederiz değil mi efendim?
Yaratılmış olan, yaratıcıya karşı sorumlu olduğunun bilincindedir herhalde? Var sayalım ki misafir gittiğimiz evde har vurup harman savuruyoruz.. Bizi tutarlar mı o evde hiç şikayetçi olmazlar mı bizi ayıplamazlar mı? Bütün din kitaplarında düşünmenin önemini, ancak düşünen kimselerin öğüt alacağını vurgulayan pek çok ayetler gibi, Kuran’da ki bir ayette de düşünen insandan ve bunun sonucunda Allah’ın kudretinin farkına varanlardan şöyle bahsedilir:
’’Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ar darda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler.
(Ve derler ki ) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Al-i İmran Suresi, 190-191)
Balarıları da Kuran’da Allah’ın dikkat çektiği bu canlılardandır.
Allah Nahl Suresi’nde arıların kendi vahyi ile hareket eden canlılar olduklarını şöyle bildirmektedir:
’’ Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü ve uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.’’
(Nahl Suresi, 68-69)
Yüce Allah’ın emir buyurduğu gibi, ağaçlar, böcekler, hayvanlar vs. her canlı yaradılışının aslına uygun bir hayat yaşıyor da peki biz insan denen canlılar, bu kuralı neden bozuyor ve yaşadığımız dünyayı cehenneme çeviriyoruz?
Acaba diyorum, cehennemi inşa edecek mimarlar ordusu olarak mı dünyaya teşrif ettik?
Peki arılardan almamız gereken dersler olamaz mı?
Arılar Alemi!
Yirmi bin türden oluşan geniş bir familyaya sahip, hayvanlar dünyasındaki en çarpıcı mühendislik ve mimarlık bilgisine sahip, sosyal hayatları ile diğer pek çok canlıdan ayrılan, aralarındaki iletişim ile kendilerini inceleyen bilim adamlarını hayretler içinde bırakan canlılardır.
Koloniler halinde ağaç kovuklarında veya benzeri kapalı mekanlarda kendilerine yuva yaparlar.
Bir arı kolonisi, bir kraliçe, birkaç yüz erkek ve 10-80 bin işçi arıdan oluşur.
Görünüş olarak birbirinden farklı olan bu üç arıdan kraliçe arı ve işçi arılar dişidir.
Arı kolonilerinin her birinde sadece bir kraliçe bulunur ve bu kraliçe arı diğer dişilere göre daha büyüktür.
Temel görevi ise yumurtlamaktır. Üreme sadece kraliçe arı vasıtasıyla olur, onun dışında diğer dişiler erkeklerle çiftleşemezler.
Kraliçe, yumurtlamadan başka, koloninin bütünlüğünü ve kovandaki sistemin işleyişini sağlayan önemli maddeler de salgılar.
Erkekler ise, dişilerden iridirler ama ne iğneleri vardır, ne de kendileri için besin toplayabilecek organları.
Tek fonksiyonları kraliçeyi döllemektir.
( tuhhh be erkek arı olmak varmış bu dünyada mı dedi birileri ? :)
Kovanda petek örme, yiyecek toplama, arı sütü üretme, kovan ısısını düzenleme, temizlik, savunma gibi akla gelebilecek tüm işleri ise, işçi arılar yaparlar.
Arı kovanındaki hayatın her aşamasında bir düzen vardır. Larvaların bakımından, kovanın genel ihtiyaçlarının teminine kadar her görev hiç aksamadan yerine getirilir.
Bu düzenin en belirgin örneklerinden biri de kovandaki yavruların bakımı sırasında ortaya çıkar.
Bazı canlı türlerinde yavruların bakımı diğerlerine göre daha fazla özen gerektirir.
Özellikle yumurta, larva, pupa gibi değişik evrelerden geçerek erişkin hale gelen canlılarda, her evrede farklı yönde bir bakım uygulanır.
Arılar da farklı büyüme evrelerinden geçerler.
Arı yavruları, sırasıyla larva ve pupa evrelerini tamamlayarak erişkin hale gelirler.
Kraliçe arının yumurtaları bırakması ile başlayan bu dönem boyunca arı yavrularına son derece özenli ve dikkatli bir bakım uygulanır.
Arı kovanlarındaki yavruların bütün sorumluluğu işçi arılara aittir.
İşçi arılar öncelikle kraliçenin yumurtlaması için peteklerin içinde özel olarak belirlenmiş bir bölgede kuluçka hücreleri hazırlarlar.
Bu hücrelere yumurtlamak için gelen kraliçe arı, hücrenin temizliğini ve uygunluğunu kontrol ettikten sonra her peteğe birer yumurta bırakarak ilerler.
Yumurtaların gelişimi için gerekli olan şartların sağlanmasından, yumurtadan çıkacak larvaların ihtiyaçları olan besin maddelerinin temin edilmesine, hücre sıcaklıklarının sabit tutulmasından, özel hücre kontrollerine kadar pek çok şey özel olarak ayarlanır.
İşçi arılar, detaylı metotlar kullanarak larvalara çok dikkatli bir bakım uygularlar.
İşçi arıların larvalara uyguladıkları titiz kontrol ve Kraliçe arının büyük bir hassasiyetle hücrelere yerleştirdiği arı yumurtaları yaklaşık üç gün içinde gelişirler.
Bu sürenin sonunda hücrelerden beyaz kurt şeklindeki arı larvaları çıkar.
Yumurtadan çıkan bu canlıların gözleri, kanatları ve bacakları yoktur.
Dış görünüş olarak balarısına hiç benzemezler.
İşçi arılar bu yeni doğmuş larvaları son derece dikkatli ve özenli bir şekilde beslerler.
Öyle ki tek bir larvanın büyüme dönemi boyunca yaklaşık on bin (10.000 ) kere işçi arılar tarafından ziyaret edildiği tespit edilmiştir.
Larvalar yumurtadan çıktıktan sonraki ilk üç günleri boyunca arı sütü ile beslenirler. Larva dönemi arıların sürekli beslendikleri ve beden olarak en çok geliştikleri dönemdir. Arı larvaları bu dönemdeki düzenli beslenme sonucunda altı gün içerisinde ilk ağırlıklarının 1500 katına kadar ulaşırlar.
Kraliçe arının yumurtaları bırakmasından üç gün kadar sonra kurt şeklindeki arı larvaları ortaya çıkar.
Arı larvaları, altı gün içinde ilk ağırlıklarının 1500 katına ulaşır ve neredeyse bulundukları hücrelere sığmaz olurlar.
Bu noktadan sonra büyüme durur ve pupa aşaması başlar.
Kovanda bulunan binlerce larvaya karşılık bir o kadar da dadı işçi arı vardır. Sürekli hareket halinde olan bu dadı arılar yumurtaları ve larvaları kolaylıkla kontrol altında tutarlar.
Kovanda binlerce arı larvası olmasına ve bu larvaların beslenme şekillerinin günlere göre değişiklik göstermesine rağmen hiç karışıklık çıkmaz.
Larvaların hangisinin kaç günlük olduğu, hangisinin ne ile besleneceği gibi detaylar işçi arılar tarafından hiç atlanmaz.
Bu son derece şaşırtıcıdır, çünkü hücrelerde kraliçe arı tarafından farklı dönemlerde bırakılan ve farklı büyüklüklere sahip olan pek çok yumurta vardır.
Ve yavru arılar özellikle larva döneminde kaç günlük olduklarına göre bir beslenme programına tabi tutulurlar.
Buna rağmen dadı arılar larvaların beslenmesinde bir problem yaşamazlar.
Arı kovanındaki özel hazırlanmış peteklerde büyümeye devam eden larvaların yedinci günlerinde şaşırtıcı bir olay gerçekleşir.
Larva yemek yemeyi keser ve bakıcı arılar larvanın bulunduğu hücrenin ağzını mumdan yapılmış, hafif kubbeli bir kapak ile tamamen kapatırlar.
Bu sırada larva da kendi ürettiği bir madde ile bulunduğu odanın içinde etrafına koza örerek kendini buraya adeta hapseder.
Arı larvaları bu şekilde pupa evresine bir geçiş yaparlar.
Pupa döneminin detaylarına geçmeden önce dikkatle incelenmesi gereken nokta, koza örülen maddenin yapısıdır.
Arı larvalarının kafalarında bulunan çift taraflı ipek bezleri sayesinde ürettikleri bu maddenin özelliği; hava ile temasa geçmesinden kısa bir süre sonra sertleşmesidir.
Diğer bir özelliği ise içerdiği "fibroin" isimli protein sebebiyle kuvvetli bir bakteri öldürücü ve enfeksiyon önleyici etkisi olmasıdır.
Arılar üzerinde araştırma yapan bilim adamları, bu canlıların ördükleri koza sayesinde larvaların mikroplardan korunduklarını tahmin etmektedirler.
Arılar mı?
İnsanlar mı?
500 Gr. Bal için arılar, 3 milyon 750 bin defa çiçeğe konuyormuş.
1Kg. Bal için ise 40 bin tane arı 6 milyon çiçeği dolaşıyormuş..
Bir peteği doldurmak için, 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100.000 Km. kanat çırpıyormuş..
Bu zır deli gibi çalışmanın arasında, arkasına dönüp, dönüp öbür arı benim kadar çalışıyor mu ne kadar para alıyor ne yiyor ne içiyor kim bilir yine nereye gidiyor kiminle geziyor kaç kocası kaç metresi kim kimi kimle aldatmış vs. vs. diye kontrol gereği duymuyorlarmış.. (Hayret)
Bu arı milleti birbirlerine çok güvenir ve bu güven içinde de sadece hedeflerine odaklanırlarmış..
Neredeyse değil, tıpkı kölesi olduğumuz bilgisayar bile saniyede milyar kere aritmetik işlemi yaparken, bence bilgisayarın doğadaki tek rakibi bu arı milleti..
Hem de daha az bir sürede daha az enerji tüketerek 10 trilyonluk işlem yeteneğine sahiplermiş.
Bu demek oluyor ki bilgisayar dünyasında Bill Gates’in keşfedemediği çok şeyler var..
Arıcıklar işlerini canla başla ruhla yapıyorlar ve genetik olarak da nesilden nesil’e aktardıkları bir tembellikleri dahi asla ne söz konusu ne de bilim konusu olmamış...
Bu arı cumhuriyetinde cinlik, pirlik yapmak için dahi, ’’ Bir kaç Gr. balda kendime saklayayım cukka vaziyetleri yapayım’’ diyene ve hortumlayanına ( ben bilim adamı amcaların doğrucusuyum ) şimdiye kadar olan, dünya zamanında hiç rastlanmamış..
Adı arı olan canlıların hepsi, güneşin ’’kalk’’ borusuyla çalışmaya başlayıp, güneşin ’’paydos’’ borusuyla da ancak ve ancak dinlenmeye çekilirlermiş..
Hiç bir arı vatandaşı, ’’ Kraliçe Arı hanımefendi işin kaymağını yiyecek, ben burada geberene kadar çalışayım.
Yok öyle yağma bende çalışmıyorum işte’’ dememiş.
En önemlisi de birlikten ve kovadan çıkınını doldurup sonra da başka yollara düşüp, elin başka bir kovanında ’’Arı Cumhuriyeti Derneği’’ kurmayı hiç hayal etmemiş çünkü düşünmemiş...
Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış!!!
Arı ve insan! Var mı bunun başka izah tarzı?
Arılardan bal mı almak gerek.
Yoksa!
Hayat felsefelerinden ders mi almak gerek ?
Bence;Önce Düşünmek gerek..!!
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sabiha Rana
Yedi düvel gönüllere beyaz düşler paylaşımıdır.
Fotoğraf ve arılarla ilgili bilgi. Vikipedi