- 13123 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
AYŞEM
Islak bir yaz günüydü hatırlanan… Islak ve yorgunluğa teslim olmuş bir rehavet vakti. Bir destan kadar güzel, bir masal kadar özeldi. Şakaklarını ıslatan yaşlarla beraber her anı bütün detayları ile yeniden yaşanırdı hoyrat saatlerde.. İlle de gecelerde.. Yalnız bir başına kalmışlıkla yıldızlara anlatılırdı zeytin gözlü bir maralın yazısı…
Ayşe! Öyle mahzun, öyle masum, öyle narindi…
Ayşe! Her sabah kapımın önünden geçip giden kumral bir hülya…
Bakınca ta derinden gözlerime, sisli bir rüya, uyanılmak istenmeyen bir rüya.
Zamanını futbol oynayarak geçiren genç… O da bir o kadar gururlu ve başı dik. Aşka aşık Yaşar…. Adı gibi sevdalı, adı gibi hülyalı, Ayşe’sine delice aşık, delice tutkun Yaşar…
Günlerin birbirini kovaladığı o heyecanlı süreçte tanışmış arkadaş olunmuştu.
Zamanlar nasıl da kıymetlenmiştir onlar için. Her saniye önemlidir. Her dakika
Ama nazlıdır Ayşe. Mağrurdur. Asilce reddeder bütün teklifleri, bin bir düşünce ile. Oysa kalbi öyle mi. O dünden kabullenmiştir bu gönül birlikteliğini de evet dedirtmeyecek sebepleri vardır. En sonunda delikanlının tekliflerini sürekli reddeden Ayşe dayanamaz yürek sesine bir gün ve kendisi gider sevdalısına. Kendisi yapar o sevda teklifini. Yapar yapmasına da ne hale geldiğini Allah bilir. İri gözleri bakamaz sevdiğinin yüzüne. Utancından kızarır Ayşe.
Ne zaman göz göze gelseler her baktığında ıslak hissi veren kirpikler mağrur bir edayla yere iner.
Sonrası zaten bir hülya. Özlem ve sevda ile örülmüş bir masalı sonrası. Ta ki delikanlının askerlik celbi gelene kadar.
Askerlik ayrılık demek… Ayrılık ölümden de beter… Ölüm…. Sahi neydi o?
Sayılı zaman çabuk biter bitmesine de, bu ayrılığın adını koymak lazım..
Öyle ya gözden kıymetlidir Ayşe. Emanettir Huda’dan, öyle uluorta bırakıp gidilmez. Ayşe mahzun edilmez.. Yaşar, babasını çağırır Samsun’dan..
Tez günde takılır yüzükler.. Ve Yaşar asker ocağının yolunu tutar zeytin gözlü Ayşe’sini önce Allah’a sonra kendisine emanet ederek…
“Ey sevdamın şehri, sevdiğime iyi bak” der Yaşar gözü arkada giderken…Bedeni asker ocağında yüreği Ayşe’nin yanındadır artık... Mektuplarla hemhal olunmaktadır. Her gün yazılır sevda kokan mektuplar. Bazen bir tutam saç, bazen bir çiçekle şenlendirilir kapalı zarflar… Telefonlar da olmasa ne yapardık der Yaşar.
Acemilik bitip de dağıtım olur olmaz sevdalısına koşar on günü on asır yaşayarak. On günü on dakika da bitirerek… İçilir zaman kana kana, tadına doyulmadan. On günün bitiminde Ankara’ya usta birliğine uğurlanır yine sevda buseleriyle, yine yağmur gözlerle…
Bu arada bir tatbikat için kırk günlüğüne göreve gidilir. Öyle zordur ki bu süreç, sevdalısından habersiz geçen kırk koca gün. Kırk koca asır.. Dağlar taşlar Ayşe’dir artık.. Bulutlar Ayşe, nefesler Ayşe… Bir bitse ah bir bitse şu tatbikat, yirmi gün de olsa memleketine gidecek ve sevdiğinin gül yüzüne doyacaktır Yaşar. Şafak bu saymakla bitmiyor ki, tek tek yaşamak lazım… Sonunda görev biter ve genç döner. İçi içine sığmamaktadır, izin alıp memleketinin yolunu tutmayı hayal ederken…
Sıcak bir Temmuz günü Komutan Yaşar’i odasına çağırır:
“Evladım dayın hastalanmış, sana izin veriyorum git gör “ der. İşkillenir Yaşar.. İçi cızz ederken gayri ihtiyari, durduk yerde bu da neyin nesi der bir yandan. Dayısını arar hemen. Ama dayısı hasta değildir. … Aklına Samsun’daki ailesi gelir. Ama onlara da toz konduramaz. Onlarda da bir durum yoktur.
Peki nedir bu? Allah hayırlara çıkarsın diyerek zoraki de olsa yola çıkar. İçinden de hem ne olursa olsun Ayşe’mi göreceğim ya diye şükreder sevinçle. Bolu dağına gelince bir arayayım şu kömür gözlümü diye geçirir içinden. Bir sesini duyayım… Ama telefonlar cevap vermemektedir.. Sonunda bir adam açar telefonu, ve Ayşe’nin hastanede olduğunu söyler.
Çıldırır genç adam, delirir bu “hastanede” lafı aklını başından alır… Yüreğine dağ gibi bir ateş düşer, düşer de ne edeceğini bilemez. Yollar uzadıkça uzar, Şöföre yalvarır adeta: “Ne olur hızlı sür, bekleyecek oyalanacak zaman değil” der. Ama yol uzar, zaman uzar inadına.. Yalvarır o yine de:” Asker duası alırsın ne olur daha hızlı sür arabanı şoför ağabey, yüreğimde koca bir ateş var. Sönsün tez elden.”
Ateş büyüdükçe büyür, yol uzadıkça uzar. Yaşar kendini Ayşe’nin evinin önünde bulduğunda evin önündeki kalabalık yüreğini ağzına getirir. Bir matem çökmüştür şehrin üstüne. Kuzgunlar kaplamıştır gökyüzünü. Aydınlık bitmiştir de sanki sonsuz geceler başlamıştır. Şafaksız nice sonsuz gece.
Evet, Ayşe’si, o güzeller güzeli Ayşe kara toprağın yaridir artık.
Yoluna güller döktüğü, koklamaya bile kıyamadığı Ayşe, mahzun prenses. O yoktur artık…. Rabbine gitmek üzere kapamıştır gözlerini, sonsuzluğa açarak. Bir elveda bile demeden. Cansız bedeni karşılar Yaşar’ı. Birde yıkık acılar. Son defa bakar cansız surete… Kendi elleri ile toprağın koynuna emanet eder canından çok sevdiğini. Verir de ya kendisi. Sığınacağı bir toprak yastığı bile olmayan yaşayan bir ölüdür artık Yaşar.. ne yatak rahattır ne de yorgan. Üşür Ağustos ayazlarında.. Sızı yağar gözlerine gönlünden, beyaza boyar şakaklarını gün be gün.
Tek teselli yuvasıdır mezarlıklar. Ayşe’sinin mezarı başında gözyaşları ile sular kendi elleri ile diktiği ıstırap çiçeklerini. Azaplı saatler bile daha doyumsuz olur bir avuç toprağın başında... Sevdiğinin kokusunu yayan o sevdalı toprağın başında…Sessiz gözyaşları bazen içine aktıkça serzenişlerde bulunur Ayşe’sine yine de kırmaktan imtina edercesine.
Zeytin gözlümdün hani der,
Hani söz vermiştik vuslata
Gitmek var mıydı böyle ulu orta
Gitmek var mıydı habersiz bırakıp beni kör kuyularda
Kara zindanlarda bırakıp, çekip gitmek var mıydı ceylan gözlüm
Yüzüme acısı düşüyor ayrılığın. Gözlerime mil çekiyor hatıralar. Yutkunduklarımla boğuluyorum Ayşemmmmmmmm!
Yine de gücenmez kaderine, ama mahzun olmuştur ya bir kere… Kırgın yüreği. yalnızdır bir başına Ayşe’siz…
Ay geçer, yıl geçer, askerlik biter ama sızılar bitmez… Takvimler 3 mart 1993’ü gösterirken Yaşar kendisine mezar olan memleketine dönecektir…Teselli olur zanneder kendini alkole verir. Zaten içmese bile sarhoş değil midir?
Futbol hayatı da bitmiştir bu arada.
Çileli günler geceleri kovalarken üç yıl geçer. Yaşar hala kendinde değildir. Hala bir yanını hastalık vurmuş ekinler gibi boynu büküktür. Ayazda kalmış güller gibi dalları kırıktır. Yalnızdır çaresizdir hala. Hala sevdiğine yetimdir. Gam ve kedere batmış bir Mecnundur artık…
Sensiz hayat zor be gülüm
Yakışmıyor sensiz kainata gözlerim
Okuduğum her şey de sen varsın
Dinlediğim her şarkı seni getiriyor
Hele de rüzgar senin kokunu yayıyor estikçe
Niye baktığım herkes sana benziyor
Ah be gülüm, sensiz her dakikam ölüm
Duyuyor musun beni?
Duy ne olur duy Ayşem!
Gam ve kedere batmış bu Mecnun yaşamayı neylesin gayrı bundan sonra
Yaşar’ın böyle serseri mayın gibi yalpaladığı günlerin birinde, bir gece ansızın gönül kapısı aralanır..
Cennette salınan Ayşe’dir suretiyle düşlere misafir olan…
Hala sevdası buram buram burnunda tüten Ayşe’si..
Ayşe küskündür gökteki yetim yıldızlar gibi
Ayşe mahzundur kanadı kırık güvercinler gibi
Ayse küs bakmaktadır sevdiğine
Bunca özlemden sonra Ayşe mahzundur..
Sitemlerle doludur Ayşe’nin bakılmaya doyulmayan zeytin gözleri
Dünyalar Yaşar’ındır artık. Düşlerinde bile olsa gül yüzlü sevdasına kavuşmanın mutluluğunu yaşarken Ayşe Sitemle:
-“Sen beni hiç sevmemişsin Yaşar. Eğer beni sevmiş olsaydın dünyaya daha güzel bakardın… Dünyaya senin gözlerinle baktığımı unutmazdın. Kedere gama boğulmazdın.
Oysa gözlerimi bırakıp gitmedim mi sana, neden gözlerim hep kederli bakıyor..
Neden benim mahzun ediyorsun? ”
Nasıl uyandığını bilemez Yaşar..sanki büyük bir enerji akımına tutulmuşçasına sarsılır ta derinden. Ölümün bir son olmadığını anlar yeni yeni… Eğer özlenen varsa, eğer mahşere intikal etmiş bile olsa bir sevenin varsa kederlenmek niye der? Yüce yaratan en güzelini takdir etti ise, bu umutsuzluğun sebebine?
Bu rüya hayata yeniden doğuşudur Yaşar’ın. Sevdası, can parçası yine yapacağını yapmış en umutsuz anında çekip çıkarmıştır kör kuyulardan…
Ayşemm. Ah Ayşem sen ne kadar sevgilisin.
En güzeli Ayşe’sinin hasretiyle kendini kaybetmişken yine Ayşe’sinden gelen o muazzam mesajla Rabbini bulur. Özlem çok büyük olsa da artık öteler çok yakındır… …
Sonra şükreder böyle bir sevdayla nasiplendiği için. Rabbine sonsuz şükrederek, ilahi emrinin istikametinde yepyeni bir hayata başlar. içkiyi ve kendinden vazgeçmişliği terk ederek o rahmani yola baş koyar. Beş vakit namazında ve duasındadır artık...
Kendinden geçtiği o derbeder günlerinde ailesi de çok üzülmüştür Yaşar’ın bu içler acısı haline. Babamı göreyim, elini öpeyim, hayır duasını alayım diyerek memleketine, Samsun yollarına düşer 3 Haziran 2007 günü… Eve vardığında babası yolunu gözlemektedir son nefesini evladının kollarında vermek üzere.
Yaşar son defa görür babasının merhamet gözlerini… Ve bir selam gönderiri vuslat diyarına...
Ayrılığın o dayanılmaz sızısı bir kere daha düşer ciğerlerine lime lime edercesine.
Ama Bütün ıstırabına rağmen Yaşar bu kez yıkılmaz. Zira çok iyi bilmektedir ki o ebedi ülkede bütün büyük güzellikler onu beklemektedir… İşte Ayşe selamını almıştır… Yüce Allah’a şükreder bu anlamlı uyanış için, kul olmanın ve fark etmenin bilinciyle “Rabbim ya bilmeseydik, ya bilmeseydik” diyerek.
diline muazam bir dua düşer.:
Ya Rab! Sana havale kula zulm eden başlar
Susturulsa da dilim susturulmaz ki yaşlar
Gündüz güneş üşütür gece yangınlar başlar
Beni sevdaya hicran aşklara yâr kıl rabbim......
Sevim Yakıcı
YORUMLAR
Sensiz hayat zor be gülüm
Yakışmıyor sensiz kainata gözlerim
Okuduğum her şey de sen varsın
Dinlediğim her şarkı seni getiriyor
Hele de rüzgar senin kokunu yayıyor estikçe
Niye baktığım herkes sana benziyor
Ah be gülüm, sensiz her dakikam ölüm
Duyuyor musun beni?
Değerdi.
Dünyalar Yaşar’ındır artık. Düşlerinde bile olsa gül yüzlü sevdasına kavuşmanın mutluluğunu yaşarken Ayşe Sitemle:
-“Sen beni hiç sevmemişsin Yaşar. Eğer beni sevmiş olsaydın dünyaya daha güzel bakardın… Dünyaya senin gözlerinle baktığımı unutmazdın. Kedere gama boğulmazdın.
Oysa gözlerimi bırakıp gitmedim mi sana, neden gözlerim hep kederli bakıyor..
Neden benim mahzun ediyorsun? ”
::::::::::::::::::::::
Şiir gibi akıcı ve kalıcı bir hikaye olmuş.Aldığım bölüme kadar hikaye hiç bu kaleme yakışmamış yorumunu yazmayı düşünüyordum.Çünkü bizim dergahımızda ümitsizliğe yer yoktur.
AGLAMAMMAK ICIN ZOR TUTTUM KENDIMIII
BOYLE BI AS OYKUSU BOYLE BIR KADER BENDEDE VAR AYNI DERT AYNI KEDER.... HERSEYIYLE COK GUZEL BIR ANLATIMM OKUMAKTAN SIKILMADIMM HIC BIRZAMAN SANKI BEN YASADIM O ANIII SAYGI DUYARIZZ BOYLE SEVDAYA VE SAGI DUYARIZ BU SEVDAYI DILE GETIRENLERE SAYGILARLA..
Hep masallardadır büyük sevdalar.. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem… Kavuşamayan, vuslatı mahşere tehirli sevdaların kahramanları. Sadece onlara mı mahsustur sevda. Yaşar ile Ayşe’ nin sevdası da efsane değil mi artık?
Ya da kavuşulsaydı adı sevda olmayacak mıydı bu gönül defteri tercümesinin.
Evet sevdanın çağı zamanı olmazmış. Sizlerle paylaştığım hikaye de bunu anlatıyor sevgili okurlarım… Samsun'lu Yaşar İle Ayşe’nin hikayesidir, satırlarımda sizlerle buluşan…Asırlara mal olan sevdalar gibi gerçek bir sevda hikayesidir ….