- 720 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ÜÇ ARKADAŞ ÜÇ KURŞUN
Onlar üç arkadaştı.Üç ayrılmaz arkadaş.Aynı muhitte;yakın caddelerde otururlar,aynı parkta oynarlar,güne birlikte merhaba diyemeseler de birlikte elveda derlerdi.Tek başlarına hiç kavgaları olmamıştı.Maç yaparken kırdıkları camları saymazsak.Toz pembe hayallerin uçukluğunda hayat oynu oynarlardı.Böylesine taşkilatlı bir üçlüye yakışacak gizli bir toplantı yerleri de vardı tabi.Bakkalın yanındaki daracık sokağın hemen bitiminde yıkıkça bir ahşap evin teras katı...En gizlisinden bir buluşma yeri.Daha ziyade bir araya gelip sessizce yemeklerini yedikten sonra bir güzel hayallere dalmakla geçiyordu vakitleri bu köhne yerde.Ceplerinde Ramazan Bayramı’ndan kalma haşlılkarını bir araya getirip bir resim çektirdiler,ertesi gün tab edilmiş bir şekilde almak üzere.İki arkadaş bekliyorlardı diğerini.Resimler nerde kalmıştı.İkisi de hayıflanmaya başladı.Biri artık iyice kızmıştı:
-Nerde kaldı bu ahmak,zaten hep geç kalırdı!
Derken çıkageldi sonuncusu elinde heyecanla üç resimle.Aynı resimden herkese birer tane.Resimlerin arkasına şöyle yazdılar:"Biz üç sıkı arkadaşız.20 yıl sonra,18 Haziran 1996’da mutlaka buluşacağız."
....
Saat geceyi çoktan bulmuştu.Geceyle sarmaşdolaş arsız kedilerin sesleri duyuluyordu sadece.Ve bir sokak lambası altında geceye yoldaş,serseri,pis kokulu bir ayyaş.Elinde çaresizliğini ve akılsızlığını dünyaya haykıran bir şarap şişesi.Üzerinde,birinci sayfa cinayet haberleriyle ustaca süslenmiş bir gazete parçası.Gizlemeye çalıştığı ayıbını aslında nasıl da çaresizce haykırdığının bilincinde olmayan bir zavallı.Umarsızca ceplerini yokluyor.Bitmekte olan geceyi ahlaksızca paylaşabileceği,açlığını doyurabileceği bir et yığınının bedeli ne olur düşüncesi kafasını yiyip bitirmekte iken bir fahişenin utançsız teklifiyle dünyanın en mutlusu oluyor bir anda.Sarhoşluğu ve açlığı karşısındakinin bir travesti olduğunu anlayamayacak kadar çarpmıştı kendisini.Şişenin üzerinden öylece düşen gazetede onu gururlandıran dehşetli haberler sanki yol veriyor bu gece ona.Git diyor,git.Bu gece özgür olacaksın. Bir bakkalın önünden geçiyor iki aciz,iki zavallı,iki....Dar bir sokağın sonunda loş,pis kokulu bir taş yığını.Oda ücreti makul.Ağzının suyunu akıtarak hızla çıkıyor merdivenleri.Ama travesti sakin.Bir ayyaşı nasıl idare edeceğini yıllarca tecrübe etmiş olmanın bilincinde.Sükun ediyor.Ama o pis herif hızla bitirmek istiyor işini.İki iğrenç beden düşüyor yatağa.Homurdanmalar ve solumalar arasında yorgun düşüyor iki vücut.Ayyaş herif bilinmezliklere dalıyor.Mutlulukla uyuyor oracıkta.İşini çok iyi ve soğukkanlılıkla yapıyor travesti.Elini adamın cebine atıyor ve bir resim düşürüyor yere.Bir an hızla kaçamak geliyor içinden ama,duruyor.Heyecanla soluyor.Elini çantasına götürüyor ve...Aynı iki fotoğraf.Pişmanlığın dibine vuruyor.İlk defa utanıyor.Hızla tekmelenen odanın kapısı açıldığında polis tereddütsüz giriyor içeri.Polis şefi travestinin heyecandan yere düşürdüğü fotoğrafalara bakıyor ve eli kendiliğinden uzanıyor cüzdanına.Aynılarından bir tane de onda.Üç el silah sesi duyuluyor.Parçalanmış üç hayata birer kurşun.Fotoğrafta her kafada birer delik.Ama ne fayda:
"O yine geç kalmıştı."Ama bu kez arkadaşlarına hayata geç kalmıştı.
Ertesi günün sabahı polis şefi koltuğuna yaslanmış,elinde gazetesi,umarsızca okurken haberleri tarihe ilişiyor gözleri:
19 HAZİRAN 1996...
YORUMLAR
İyi-kötü-çirkin...Hayat her şeye gebe, yıldızlara yükselmek veya gayya çukurlarına yuvarlanmak mümkün...Allahtan bütün samimiyetimizle hayır dilememiz gereği ortada..
Öykü başarılı kurgusu yanında bunları düşündürdüğü, sosyal-bireysel çözülmeleri sergileyerek verdiği mesaj bakımından da önemli çok..Kutluyorum emeğinizi...