garibim
Bir çocuk vardı ,adı Bahtiyar ya ,kendisi ne bahtiyar ,ne de zengin .Garibanın âlâsı.Babası terk etmiş on beş yaşında ,annesi daha doğarken veda etmiş ,güzelim gözleri ile hayata.İşte o gün başlamış bahtiyarın garibanlığı.
Kâh orda ,kâh burda bir sonbahar rüzgarının savurduğu yapraklar gibi, ordan oraya sürüklenmiş Bahtiyar.Hayat onu bir oyuncak etmiş kendisine,yeri gelmiş kırmış ,yeri gelmiş bir köşeye atmış ,Bahtiyar ne yapsın? Hayat acı ve bahtiyarın gözleri annesinin gözleri ,saçları kıvrım kıvrım uzadıkça uzamış.Kaşları kömür karası yay gibi hayata inat.Bakan bir daha bakıyor ya, bahtiyar görmüyor .Karnı aç, üstü perişan ,sonbahar yağmurlu.Bir kulübede hayata tutunmuş,orada büyümüş ve orada hayata isyan etmiş.İsyanını orada dizginlemiş.Mezarlığı tepeden gören bu kulübe nelere şahit olmamış ki...Her akşam annesinin mezarını buradan seyre dalar,sabah olunca temizler ve her akşam bir gül getirip mezarının başına bırakırdı.Bazen de inci gibi göz yaşlarını dökerdi ve bir kaç dua mırıldanırdı,hepsi bu .Bir gece tepeden bakarken annesinin mezarı başına ,bir ihtiyar geldi. .Bahtiyar,dikti gözlerini adamı seyretti. Adam bekledi bekledi...Dayanamadı indi mezara Bahtiyar ya;ne adam vardı ,ne de bir canlı ...Sadece sonbahar rüzgarının uğultusu...
Bir kış gecesi ayaza tutmuş etraf,Bahtiyar üşüdükçe üşüdü ,gözleri karardı,karlar onu bembeyaz bir örtüye bürüdü.Sabaha karşı, annesinin mezarı başında,ihtiyar adam,O’nu mezara koydu,gözlerinde yaş, dudaklarında dua ,hepsi bu...cobitisx...