KUMRU
‘’Anne… Anne… Ses versene, beyaz pantolonumu ütüledin mi?’’
‘’Ben motor değilim Kumru , Anne… Anne… diye yırtınacağına kapı çalıyor kapıya bak’’
‘’Saçmalama anne banyodan çıktım üzerimde havlu var bu halde kapıyı açamam’’
Mukadder hanım ütü masasının üzerinde ütüyü bırakıp kendi kendine söylenip kapıya yönelir. Kapıya gelen postacıdır. Mukadder hanımın eline büyük sarı bir zarf uzatırken ‘’Kumru Türker adına gelen bir zarf doğru adreste miyim?’’
‘’Kumru kızım olur.’’
Postacı zarfı mukadder hanıma bırakıp iyi günler dileyip gider. Mukadder hanım Kumruya seslenir postacının ona bir zarf bıraktığını söyler. Kumru odasında hayal âleminde akşama gideceği mezuniyet balosunu düşünürken bir yandan aynanın karşısına geçip olmayan bir müziğin ritminde parmaklarının ucunda dans ediyordu. O kadar çok kendinden geçmişti ki bilgisayar masasının sandalyesine ayağı takılınca birden gözlerini açtı. Yüzünde buruk bir gülümsemeyle aynadaki duruşuna bakıyordu.
Mukadder hanım ütüye devam etmek için odaya girdiğinde kaynar sular başından aşağıya dökülmüştü sanki. Gözlerini fal taşı gibi açıp başını iki ellerinin arasına aldı. O an da ayaklarına sürtünerek geçen tombulu görmeyecek kadar kör olmuştu. Nerdeyse tombulun kuyruğuna basıyordu.’’Aman Allahım’’ diye haykırdı.
Kumru annesinin haykırışını duyup biraz merak biraz korkuyla oturma odasına koşturdu. Tabi ki odaya girer girmez onun da gözleri yuvalarından fırlayacak kadar açılmıştı. Kısa süreli bir kekemelik halinden sonra ‘’an an an ann ann anne anneeee…’’
‘’İnanmıyorum anne bunu bana nasıl yaparsın?’’ Mukadder hanım zaten çok üzülmüştü. Kumru’nun baloda ne giyeceğini zor bela bulmuşlardı. Ve o gece için düşündükleri beyaz pantolonun üzerinde dalgınlıkla ütüyü unutmuştu. Bu olayın baloya saatler kala bir zamanda olması Mukadder Hanımı da çılgına döndürmeye yetti. Ana kız birbirlerine saldırmak üzere olan iki kedi gibi bakıyorlardı. Bu da yetmezmiş gibi mutfaktan garip kokular geliyordu. Mukadder hanım bulunduğu yerden kapıya dönerken yakasını çekip bıraktı.’’İnanmıyorum Kumru senin pantolonun, kapıdaki postacı bana her şeyi unutturdunuz. Eşek kadar kız oldun, her işe hala beni koşturuyorsun bıktım her şeyden bıktım…’’
‘’Git mutfağa yanan tencerenin altındaki ateşi söndür ben mutfağa gelmiyorum ne yap et o tencerenin tutmuş dibini temizle, mutfaktaki o dumanı dışarı çıkar yoksa çıldıracağım.’’
‘’Ne diyorsun anne ya? Hem suçlu hem güçlüsün. Bana ne tencereden. Ben şimdi ne giyeceğim? Giyecek hiçbir şeyim yok yok yok…’’
‘’Bana bak Kumru daha çok canımı sıkma’’ diye bağırıp mutfağa doğru ilerledi.
Tabi mutfaktaki dumandan göz gözü görmüyordu. ‘’Eti yaktım Allah kahretsin’’diyerek ocağın altını söndürdü.
‘’Şimdi akşama ne pişireceğim ben’’ diyerek yolunu şaşırmış bir fare gibi mutfağın içinde dolaşıyordu.
Kumru mutfağın kapısında simsiyah bir suratla duruyordu. İki elini beline koymuş ‘’ Anne bana bunu nasıl yaparsın’’ dedi.
‘’Evet, kızım ben bunu özellikle yaptım. Çünkü bu olanları yaşamak istiyordum.’’ Mukadder Hanım ağlayacak bir haldeydi. Kumrunun yüzünde munzur bir ifade ‘’Anne bu mazeret mi?’’ derken Kumru kendini tutamayıp ufak ufak gülmeye başladı. Tabi ki bu gülmelere beş altı sn sonra Mukadder hanımda katıldı. Anne kızın gülmeleri büyük kahkahalara karıştı. Kumru’nun gözlerinden sevgi dolu yaşlar akarken annesine doğru ilerledi. Mukadder hanımda tutamadı gözyaşlarını ve birbirlerine sımsıkı sarılıp uzun bir süre öylece kaldılar.