Ömrün Efendisi
Yaz bitimiydi... Perdeler henüz uçuşmuyorlardı asi rüzgarlarla ama güneş yakmıyordu da. Nasıl bir yalandı ki, inanmanın bedeli yüreğim ağzımda, şarkılar söylemekti ömrümce. Nasıl bir masaldı ki, inanıvermiştim o an gönlümce. Nasıl bir adamdı ki, hala ellerim titrer onu görünce...
Ilık ılık esen rüzgar parfüm kokusunu taşıdığında burnuma, zamanı kaybediyordum. Mekan ayaklarımın altından kayıyor, bir şömine başına taşıyordu sevdiğim adamla beni. Gece boyunca yıldızları yakıyor, ayla ısınıyorduk. Samanyolu’nda kayıyor ve adına ‘tutku’ dediğimiz yıldızla birlikte, tekrar yeryüzüne iniyorduk.
O ellerime dokunduğunda kalbim buğdaylarla dolu cami avlularına dönüyordu. Binlerce kuş içimde kanat çırpıyordu. Boğazım kuruyor, yutkunduğumda gözlerimin içine bakıyor ve beni dışıma yansımayan bir ateş sarıyordu. Öyle aşıktım ki, sanki onu gördüğüm an melekler ilahiler fısıldıyordu kulağıma.
Yokken uyuduğum geceler kokusundan sarhoş olmuş fanilasına sarılıyordum. Ve o an sanki kollarıyla beni sarıyor, ‘seni çok özledim’ derken gözlerimden akan yaşları elinin tersiyle siliyor, kulağıma ‘buradayım bebeğim’ diyordu. Olmasaydı hayatın asiliğini bu kadar kolay sırtlanamazdım biliyorum.
Yakamoz gibiydi benim için. Sanki her an kaybolacakmış gibi geliyor, bu korku beni ona her geçen gün daha çok bağlıyordu. Getirdiği gülleri tek tek özenle kurutuyor, her birine birer öpücük kondurup, birer hazine gibi saklıyordum. Elinin, gözünün değdiği her şey benim için paha biçilemez sanat eserleri gibiydi. Nefesi hep nefesime karışsın ve onsuz tek bir anım bile olmasın istiyordum.
Gök gürültülerinden ve fırtınalardan hep korkardım. Sevdiğim adamın sesi yokken kendimi çok yalnız hisseder, yatağın bir ucuna siner, titrerdim. Hiç beklemediğim bir anda beni arar, ‘gök gürültüsünden uyandım, korkacağını düşündüğüm için aradım’ der, beni çocukça bir mutluluğa boğardı. İşte o an tüm sesler susar, ben onun sesinde ki tatlı huzurla yeniden uykuya dalardım.
Bir şeyleri paylaşabileceğin birine sahip olmanın değeri hiçbir şey ile ölçülemezmiş. Bunu yeni öğrendim sevdiğim adam yüreğime yerleşti, yerleşeli. İlk gün, o basamakları çıkarken gözlerinin içine baktığımda ne hissettiysem, bana her bakışında, vücudum aynı hazla sarsıldı. Ne yıllar değiştirebildi bunu, ne de yaşanılan tatsızlıklar.
Bazı günler üzerdik birbirimizi. Kimi zaman aşkın dayanılmaz kıskançlığı, kimi zaman kaybetme korkusunun dışa yansımasından. Sevdiğim adama ölesiye kızgın olduğum zamanlarda bile, yıldızlara bakıp Onun için ve ömrümü Onun her şeye rağmen merhametli, sevgi dolu yüreğinde uyuyarak geçirmek için dualar ederdim. Bilirdim ki, o da o an beni özlüyor ve o da gözünde yaşla benimle aynı duayı paylaşıyor.
Mum söndükten sonra bile sıcaktır ya, bir süre dokunamazsın... Ne kadar kızarsam kızayım ömrümce aynı şiddette sevmeye devam edeceğimi biliyorum. Yeni yılda, Nevruz da, Hıdrellez de, hatta aynı inancı paylaşmadığım halde paskalya da bile hep aynı dileği diledim yaktığım üç mumun ortasında. Ömrümü seninle geçirebilmek ve senden önce ölebilmek...
Seninle yastığım tek olmalı sevdiğim adam, yorganım tek ve küçük. Aynı yastığa baş koyabilmeli, o küçük yorgana sığabilecek kadar yakın durabilmeliyim gece boyunca. Şimdi kış başlangıcı... Aradan tam dört buçuk sene geçti. Ben hala aynı tutkuyu duyuyorum, hala aynı şarkının notasında dans ediyorum seninle, hala aynı mendilde göz yaşlarımı saklıyorum , hala aynı yıldıza dualar ediyorum ve hala aynı özel günlerde dualar ediyorum. Ben hala aynı aşkla seni seviyorum adam, seni seviyorum...
Kaç kez milyonlarca bembeyaz bulutun üzerine, ‘Tanrım bana bu duyguyu yaşattığın için teşekkür ederim. Yıldızlar, Tanrı’ya söylediğiniz için sizlere de’ diye yazarak gök yüzüne salıvermek istedim. Kaç kez yağmur yağarken yağmur damlalarıyla konuştum. Buhar olup tekrar gök yüzüne uçtuklarında Tanrı’ya onu çok sevdiğimi söylemelerini istedim. Bizi ayırmasın, söyleyin dedim. Sevgilim; hem yıldızlara hem bulutlara borçluyuz. Ne olur bu borcu gözlerin gözlerimdeyken ödeyelim.
Yollarına hep dört yapraklı yoncalar çıksın dilerim. Çünkü mutluluğundur, mutluluğum. Yediğim hiçbir çikolatanın tadı, senin bardağından içtiğim su kadar tatlı değil. Gördüğüm hiçbir aşk, içinde bulunduğum duygu yoğunluğunun tarifi olamaz. Hiçbir güneş yanımda ki varlığın kadar aydınlatmadı ve ısıtmadı yüreğimi bir kaşmir eldiven misali...
Gözlerinden çaldım yıldızları. Bu gece de affetsin beni gökyüzü....
Elif SEZGİN