gökkuşağı...
Aynı dört duvar vardı etraflarında. Aynı renkler içinde dolaşır, aynı ümitlere sarılarak uyurlardı.
Bir çiçek olsalardı eğer, biri açelya , biri yasemin bir diğeri ise nergis olurdu kuşkusuz…
Açelya, yağmur çiçeğidir… yağmurla, toprakla bütündür. Su gibi hayat,toprak gibi güçtür o… sever sevdiğini belli etmez, kızar kızdığını belli etmez, ağlar içine akıtır gözünün yaşını.. güçlüdür çünkü, topraktan alır gücünü… ah bir dile gelse de konuşsa neler sığdırır o kocaman yüreğine… zarafetin timsalidir o.. hassastır açelya kırılmaya, incinmeye gelmez, döküverir yapraklarını gizlice, kimseye görünmeden…
Yasemin… bembeyaz örtüsü altında saflığın simgesidir… saf, temiz, pırıl pırıl bir yüreğin habercisi… tüm dünyası o bembeyazlığının içine gömülmüştür, beyazlardan örülü tek bir dünyası vardır, dışına çıkmayı başaramadığı… şıklığın simgesidir.. beyazlığına düşen tek bir siyah damla nefes alışının sonu olmasına sebeptir adeta…hassastır yasemin, kırılmaya incinmeye gelmez, döküverir yapraklarını aldırmadan etrafındaki dünyaya…
Nergis sadece baharda gösterir gülen yüzünü. Güneş çiçeğidir o, güneş varsa içinde de güneş doğar, hep güneşe döner içinin yüzünü.. sevdiğinedir onun tüm nazı, güzelliği.. sevdiği sürece sever o ve sevildikçe sevenin elinde güzelleşir… hassastır nergis kırılmaya, incinmeye gelmez, döküverir yapraklarını gözyaşı misali…
Bir nesneye adlarını verselerdi eğer biri cam, biri tablo bir diğeri kalem olurdu kuşkusuz…
Cam mucizevidir. Ne çok şey barındırır saydam yapısında. Rengarenk olur bir anda dilerse, ya da olağan sadeliğinde şıklığını sergiler. İşlevseldir cam, oldukça kullanışlı, çok pek çok işe yarayabilir. Bazen, insanı insandan koruyan bir korunak bazense insanı insana gösteren bir ayna! Hem güç, hem hayattır cam!!Ancak affı yoktur. İncinirken karşındakini de incitip kanatabilir. Hassastır cam, incinmeye, kırılmaya gelmez. Bir parçası bir anda binlerce parça olur, toparlanır elbet yeniden ama ilk hali gibi olmaz asla! savrulur oraya buraya, bırakır her bir parçasını ayrı ayrı yerlere…
Doğa manzaralı bir tablo.. bir fısıltı gibi yaklaşır insana. Herkese anlatacak başka başka öyküleri vardır. Rengarenk doğanın içine alır insanı bazen, bazense yağmurun hüznünü sarar insan yüreğine.. mükemmel olmalıdır sanat eseri hata kaldırmaz,hassastır. Kaza sonucu tuvale değen yanlış fırça darbesi her şeyi altüst etmek için yeterlidir. Anlatmak istediğine ulaşamaz bir daha asla.. sözü fırça almıştır bir kere…
Kalem mucizevidir. Anlatacak ne çok şey vardır içinde. Onu kullanana göre şekillenir yazdıkları. Kimi zaman çok pek çok hüzünlü şeyler dökülür ıslak kağıda, kimi zamansa gülümseyen sözcükler çıkarır içinden demet demet… hüzünlendiren ya da gülümseten her ne ise teslim eder kendini onun ellerine. Hassastır kalem, kırılmaya gelmez. Bir daha asla ilk hali gibi yazamaz, kırılmıştır bir kere…
Bir renge bürünüp sunsalardı şu dünyaya kendilerini, biri beyaz, biri mor bir diğeri ise mavi olurdu, kuşkusuz…
Mor.. azmin, gücün ve asaletin rengidir. Açelya gibi hem hayatın hem de gücün sözcüsü; cam gibi kendi saydamlığında çok şey barındırandır. Her şey tam kıvamında olmalıdır, mora ulaşmak için ne bir eksik ne de bir fazla.. bir eksik pembeye giden yol, fazla renkli! Bir fazla siyaha giden yol, fazla karamsar. Oysa hassastır mor, her şey kıvamında olmalı, özünü ifade etmek için.
Beyaz.. saflığın, hata kaldırmazlığın ve gururun rengidir. Yasemin gibi saflığı dolar diline türkü niyetine, bir sanat eseri gibi mükemmeliyetçiliği kılavuz edinir kendine. Çok pek çok hassastır beyaz, saflığına düşen tek bir damla onu yok etmeye yeterlidir.
Mavi… güneşin, sevginin ve sözcüklerin rengidir.. nergis gibi, güneşli günlerin neşesinin rengi ve kalem gibi anlattığı öykülerin rengi, kimi hüzünlü, kimi neşeli. Hassastır mavi, güneşi, sevgiyi ve sözcükleri yok edebilir kirlendiğinde…
Aynı dört duvar vardı etraflarında. Aynı renkler içinde dolaşır, aynı umutlara sarılarak uyurlardı..
Açelya, yasemin ya da nergis olmaları fark etmezdi. Fark etmedi de! Kimliklerini aramak için yola koyulmuşlardı. Yol da karşılaştılar ve gülümsediler birbirlerine. Sıcacıktı gülüşleri. Her biri bir başkayı anlatıyordu aslında. Biri gücü, biri güneşi, biri saflığı. Ama aynıydı tanrıya yakarışları, kezaydı ümitleri.
Bir cam parçası, bir kalem ya da bir tablo olmaları fark etmezdi. Fark etmedi de! Her şeyine yabancısı oldukları bir kentte rastladılar birbirlerine. El ele tutuştular. Farklıydı o ellerin aradıkları ama aynıydı gözlerinin ötesindekiler, aynı manzaraya bakıyorlardı ve aynıydı dillerinde ki türküler!
Mor, beyaz ya da mavi olmaları fark etmezdi. Fark etmedi de! Yeryüzüne gelirken farklı işlevler verilmişti onlara. mor, beyaz ve mavi. Hepsi bir başka duyguydu işte! Ama biliyorlardı ki ancak bir araya gelirlerse oluşturabilirlerdi gökkuşağını. Bir araya geldiler ve gökkuşağı oldular. Bir bütün oldular, fark etmedi renklerindeki farklılık…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.