Bekleyişim bunun için miydi?
Hayır. İstemiyordum o sıkıcı yerde bulunmayı. Eş dost diye tabir edilen adları dışında hiçbir şeylerini bilmediğim –hatta bazılarının adlarını bile bilmediğim- o insan kalabalığında bulunmak aynı klasik sorulara cevap vermek hiç içimden gelmiyor. Tabii bunlar içimde kopan fırtınalar. Babama itiraz etmek hiç bana ya da bir başkasına düşmez ki… Annem hiç beğenmese de ben çok sevdiğim kotumu gömleği giyip çıktım. Bugünün bu denli hayatımı değiştireceğimi bilsem annemim hep söylediği özeni gösterirdim herhalde. Ben yine kimsenin beni fark etmeyeceğine inandığım köşeme sinmiş bu eziyetin bitmesini bekliyorum. Sıkılıp salonun o gürültülü havasızlığında nefes almak için balkona çıkıyorum. Ama yalnız değilim. Sıkılan biri daha burayı mesken tutmuş. Göz göze geliyoruz. O hemen kafasını çeviriyor ben iyice bir süzüyorum onu. Bir yandan aklımdan acaba çok mu çirkinim diye geçiyor yüzüme bile bakmadı çünkü. Hemen çıkıyorum balkondan burası küçük şehir laf olur elin oğluyla balkonlarda gizli gizli görüşüyor diye. Dönüyorum kutu köşeme. Bakıyorum balkon arkadaşımda dönmüş salona karşı tarafta oturuyor. Yalnız bu sefer o da bana bakıyor gözünü almadan kim bu dermişçesine. Nedense ben de gözlerimi alamıyorum ondan. Aslında yakışıklı falan da sayılmaz sarışın orta boylu hafif balıketli. Neden ondan gözlerimi alamadığımı anlamıyorum ben hep uzun boylu, esmer, yapılı birini canlandırmıştım kafamda beyaz atlı prensim olarak. Yalnız bir gözleri vardı salona dönünce fark ettiğim mavi deniz gibi berrak sanki gözleri kalbinin aynasıydı sanki kalbinden geçenler gözlerinden okunuverecekti. Tüm gece bekledim belki bakışlarını üzerimden çeker de bedenini yanıma getirir ya da en azından bana bir işaret verir diye. Ama boşuna bekleyişim kız başıma ben gidecek de değildim ya. Akşam geç saatlerde eve dönüyoruz ve ben içimde o maviye gözlüye duyduğum kırgınlığı zamanla unutup her zamanki hayatıma dönüyorum. Yine dershaneye gidip geliyordum evde anneme yardım ediyordum sıkılınca da komsumuzun kızıyla zaten her tarafını gezmesi toplam yarım saat süren çarşımızı turluyorum. Ece çocukluktan arkadaşım her şeyimi bilir. Hiç ayrılmazdık ama daha şanslı ya da daha hırslıydı. Girdiği yıl kazandığı össyi beni yalnız bıraktı ama yaz ya yine yanımda anlattığım günden beri ona mavi gözlümü kart falı bakıyor bana. Konuşacakmış benimle. Öle diyor. Ama ben inanmıyorum tabi bir daha görecek miyim onu bile bilmiyorum. Çarşıyı turladığımız bir gün girdiğimiz bir mağazada hayatımın sürpriziyle karşılaşıyorum o orda. Orda çalışıyormuş. O da şaşırıyor beni görünce. Seviniyorum demek ki hatırlıyor beni diye. Ece sürekli böbürleniyor eve dönerken ben dememiş miydim sana diye. Konuşmadı ki diyorum. Cevabı hazır, hazır cevap arkadaşımın o da olur diyor. Nerdeyse her gün eceden aldığım gazla mağazanın önünden geçiyorum bana bakıyor gülüyor gözleriyle. Ama hiçbir şey söylemiyor. İki ay bunu yaşamak yetiyor bana. Yeter artık diyorum iki aydır baktığımız falları da bırakıyorum eceye yasak getiriyorum gördük işte beni beğense gelirdi konuşurdu diye yasaklıyorum bu konu hakkında konuşmayı. Geçmiyorum oradan da. Yeter kendi kendime heveslendiğim. Almanya’daki amcamın kızı geliyor. Hemen her gün bir yerlere gidiyoruz. Tabii mavi gözlünün çalıştığı mağazanın önünden de geçiyoruz. O gün ben onların ayakkabıcıdan çıkmasını beklerken hiç ummadığım bir anda yanımda görüveriyorum onu. Yine gözleri gülüyor ama konuşuyor da bu sefer ben Mehmet size bir şey sormak istiyorum, diye başlıyor söze. Bense yerimde duramıyorum kıpkırmızı kesiliyorum ne diyeceğim şimdi. Hep bu anı beklemiştim oysaki iki aydır yine de hazırlıksız yakalandım. Merhaba diyorum ben de seda tanıştığıma memnun oldum. Ben de diyor. Heyecanla beklediğim sözler yerine şu cümleler dökülüyor ağzından “Bizim mağazanın önünden hep bir arkadaşınızla geçiyordunuz onun telefon numarasını alabilir miyim?”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.