SEANS
“Ben dünyadayken dünyanın sonu gelmese iyi olur. Ne var ki bu konuda iyimser olamıyorum. Bu insanlar ne kadar da pervasız! Her an olağanüstü bir şeyler yaşanabiliyor. Dağlara, o muazzam denizlere, ağaçlara ve hayvanların istikrarlı yaşantısına baktığınızda dünyanın güvenilir bir yer olduğunu düşünüyorsunuz. Ancak insanların toplandığı kentlere geldiğinizde fikriniz birden değişiyor. İnsanlar çok farklı. Hem de çok. Bir çok insan, “biz düşünen hayvanlarız” diyor ama yanıldıklarını bile fark edecek durumda değiller. Fizyolojik yapı itibariyle benzerlik var gibi görünse de insanlar bütünüyle farklı bir familya. En gerçek olan ise insanların asla bu dünyaya ait yaratıklar olmadığı.
Yetişkin insanlar dünyalı değil, artık bundan eminim. Yetişkin sıfatını kullanıyorum çünkü çocukların durumu çok farklı. Çocukların yaptığı tahribat sistemli değil, olamaz da zaten. Bu kadarını keçiler de yapıyor. Bir çocuğun oyuncağını kırması ile bir keçinin ağaca zarar vermesi arasında bir fark yok. Bir çocuk bir kediyi asabilir örneğin, bazen köpekler de çocukları boğazlamıyorlar mı? Çocuklar masum ama yetişkin kötü insanlar adeta kanser gibi. Sarmal sarmal dünyanın barışçıl dengesini alt üst ediyorlar.
“Anladığımı sanmıyorum. Çocuklar neden farklı olsun ki! Onlar da bu türe aitler sonuçta.”
“ Bunu ben de anlamış değilim doktor. Farklı bir kimya var. Biliyorsun, sen bir doktorsun. Dünyadaki her şeyin temelinde kimya vardır. Aşkın hatta öfkenin bile. Bana kalırsa bu bir yanılgı. Birileri çıkıp da dünyanın gerçekte yuvarlak olduğunu söylediği ana dek herkes tersini düşünüyordu. Elbette bu ciddi bir yanılgıydı, buna gülüp geçiyoruz şimdi, ama insanlar buna inanmışlardı. Düşünebiliyor musun doktor, bu bir şaka değil, bir zamanlar insanlar dünyanın adeta bir tepsi gibi düz olduğuna yürekten inanıyorlardı. Doğru olduğunu sandığımız şeyler...”
“Düşünmeni istediğim konu şu: Elbette güzel olan şeyler detaylardadır ama buradan hayatımızın tüm düşünsel yönlerini mercek altına almamız gerektiği sonucunu çıkaramayız. Bırakalım bu işlerle filozoflar ilgilensin. Bir ressam için detaylar önemlidir, bir marangoz için de önemlidir. Ama bu onların işi.”
“Burada hasta olan benim doktor, hastalığım da bu zaten. Beynimi kontrol edebilseydim buraya gelmezdim. Bak şu an elimi kaldırıyorum, çünkü istiyorum. Ama beynim söz dinlemiyor. Onun işi düşünmek, ne var ki neyi düşünmesi gerektiğine ben karar veremiyorum. O halde komuta kimde? Siz buna bilinçaltı diyorsunuz ama bence bundan siz de emin değilsiniz. Vicdan nedir o halde? Ben konuşurken insanların vicdanlarına hitap ederim doktor. Ama insanlar vicdanlarıyla cevap vermezler. Konuşan o kişinin basın ve halkla ilişkiler danışmanı gibi bir şeydir. Çevrenin şekillendirdiği ve özün dışına kabuk bağladığı bir şey. O kabuk içinde yaşadığı topluma göre şekil alır. Bunu sosyologlara sorabilirsin. Bu detay değil doktor. Bu hayatın ta kendisi.”
“....”
“Size titremelerden söz etmiş miydim doktor?”
“Titremeler mi!”
“Her şey beynimde başlıyor ve bitiyordu. Önceleri yer sarsıntısı yaşadığımı sanmıştım. Ama farklıydı. Avize sallanmıyordu ama sanki avize fotoğrafını sallamak gibiydi. Sizden önce bir başka doktora bu durumu aktarmıştım. Pek ilgilenmemişti. Aslında ona doktor yerine palyaço demek daha uygun olur. Benimle konuşurken göz ucuyla masasında duran ön yüzü kendine dönük bir fotoğrafa bakıyordu. Fotoğraftakinin kim olduğunu ben göremiyordum ama çerçevesi çok şıktı. Büyük olasılıkla bir aile resmiydi. Dalgalı saçlı şirin bir kız, Mona Lisa gibi bakan esmer bir anne ve bizim stres uzmanı palyaço.
Ona titremelerimle ilgili tüm olasılıklardan bahsetmiştim. Omurilik soğanının dengeyle ilgili olduğunu düşündüğümden acaba bu soğanda bir tuhaflık mı var diye sormuştum. Stres demişti, tek neden vardı ve o da stresti.
Bütün dünya, bu koskoca evren zaten küçük frekanslarda durmadan sallanıyordu ve diğer bütün insanların beyin ayarları, bu titremeleri algılamalarını engelliyordu. Ne var ki benim beynimin netlik ayarı bozulmuştu. Bu nedenle yerleşik gerçekliğin ötesini algılayabiliyordum. Dünyamın titremesinin sebebi bu olabilir miydi?
Bu teorime ise kahkahayla gülmüştü. Bu çok büyük bir hataydı aslında. Bir doktorun hastasının tüm söylediklerini, saçma sapan bile olsa dikkatle dinlemesi ve teşhisi için ipuçları yakalamaya çalışması gerekirdi oysa. Bu palyaço sürekli stresten söz ediyor ve tatile çıkmamı öneriyordu.
Düşünebiliyor musun doktor, onun tam karşısındayken titreme nöbetine tutulmuştum, hissetmemişti bile. Masasındaki şık çerçeveli resim, uzun çeneli kırmızı suratı ve duvardaki diazem reklamlı saat titremeye başlamıştı. O hiçbir şey yapmadığı gibi sessizliği koruyarak gitmemi bekliyordu. Fotoğraftaki küçük kızıyla göz ucuyla konuşuyordu belki. “Az kaldı bir tanem, şu geri zekalı ile de seansımı tamamlayayım, hemen oradayım. Söz, eve dikkatli geleceğim. Sabırsız taksicilere bile yol vereceğim. Bu meslekte stres sihirli bir sözcüktür kızım, stres dediğin zaman hemen gevşerler, hele bir de tatile ihtiyacın var dersen, umutla dolarlar. Herkes gereğinden fazla yük taşıdığını sanır ve tabii ki şımartılmayı çoktan hak ettiğine inanır. Ben bunları gözlerinden tanırım.” diyordu belki hain doktor. Ona çok kızmıştım doktor. Titreyen dünyamı da yanıma alarak çıkmıştım odasından.
O an hayaller ve gerçekler birbirine karışmıştı. Ani bir hareketle geri dönerek doktorun odasına daldığımı ve onu elinde telefon ahizesi, beni canavarca işler çeviren bir takım odaklara ihbar etmekte iken suçüstü yakaladığımı hissetmiştim. Yorgun paltomun derin cebinden çıkardığım tabancayı o boktan kafasına doğrultuyor ve tüm şarjörü boşaltıyordum. Yaşasın barutun gücü!
Elbette tüm bunlar bir hayaldi ama kendime geldiğimde emin olamamıştım. Oysa bir tabancam yoktu, hiç olmamıştı. Eve döndüğümde palyaçoyu cebinden aradım. Bana önemli gelişme kaydeden hastalarından biri olduğumu söyledi. Nedense daha iyimserdi. Mutfakta, soğan kokuları içinde, bir taraftan baygın bakışlı karısıyla şakalaşırken konuşuyordu belki benimle. Bilemiyorum doktor.”
“Lütfen devam et.”
“Gerçekten gözlerim beni ele veriyor mu doktor? Sizce ben tıpkı bir deli gibi mi bakıyorum?”
“ Elbette hayır. Tam aksine gözlerin zekanı ele veriyor.”
“Zeki biri olduğumu hiç sanmıyorum doktor. Üniversiteyi bile zor bitirdim ben.”
“Bunun zeka ile ilgili olmadığını sen de biliyorsun.”
“Bildiğim tek şey aklımın başında olduğu doktor. Bildim bileli hep ordaydı. Zaten aksini düşünmek delilik olur.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.