Kutup Ayılarına Benzedik
Bir arkadaşımdan dinledim, kutup ayılarının avlanma öyküsünü.
Kutup ayıları, kürkleri için avlanırmış. Fakat derilerinin altında 10 cm yağ tabakası olduğundan, tek bir atışla öldürebilmek neredeyse imkansızmış. Hem bu arada, deriye zarar vermek de işlerine gelmiyormuş.
Bu yüzden tek bir atışla, başlarındaki can alıcı noktadan vurmaları gerekiyormuş.
Ama bu da çok zormuş. Çünkü bizim yitirdiğimiz beş duyu organımızın faaliyetleri, kutup ayılarında çok gelişmişmiş. İşitme duyuları o kadar gelişkinmiş ki, yanına yaklaşmak çok şey ister...
O halde bu şekilde kafadan vurmayı geçeceksin.
Peki ne yapmalı da bu kutup ayısının kürkünü almalı...
Taktık, illa giyeceğiz o kürkü.
O halde, diğer duyular üzerinde çalışalım demiş avcılar. Kutup ayılarının, fok balığı kanını 30 km’den hissedebildiğini fark etmişler.
Ah kutup ayısı ah! İşte bu senin sonun olmuş.
Sonra dahiyane bir fikir gelmiş akıllarına. Bir baltanın ağzını iyice keskinleştirerek, fok kanı sürmüşler.
Buluşa bakar mısınız?
Öyle böyle değil, gerçekten de çok dahiyane.
Zavallı kutup ayısı, kan kokusunu aldığında, doğru peşine düşermiş.
Ve başlarmış baltayı yalamaya. Yaladıkça dili yarılır, kendi kanı baltaya yayılırmış. Kendi kanı yayıldıkça, daha bir iştahla saldırırmış baltaya.
Yalar, kanar; kanar, yalarmış...
Bu döngü taaa ki o sersemleyip, bayılana kadar devam edermiş.
Sonra “tak”...
Tek kurşun...
Hem de başının en özel noktasına.
Hem de zavallı kutup ayısının, soyunu, sopunu, yavrularını uyarmaya fırsatı bile olamadan.
Şimdi soruyorum size; kutup ayıları mı daha vahşi, yoksa biz insanlar mı?
Öykünün benimle ilgili kısmına gelelim...
Seçimlerin bittiği gece, sabaha kadar rüyamda üzerine insan kanı sürülmüş keskin baltalar ve onları yalayan insanlar gördüm. O kadar çok, o kadar çoktu ki... İnsanlar, kendi ılık kanlarını yaladıkça, daha bir zevke geliyorlardı.
Hırıltıları birbirine karışıyor, her yer kan kokuyordu.
Sonra sersemlemeye başladılar...
Sersemlemeye başladıklarında, avcılar yaklaştı yanlarına. Pis pis sırıtarak...
TAK!
Tek bir kurşun...
Hem de başlarının en özel noktasına!
Kutup ayıları ve insanlar arasında bir fark var. Onların kimseyi uyarma fırsatları olmadı. Diyelim ki bu yüzden nesiller boyu aynı yöntem onlar üzerinde kullanılabiliyor.
Peki bize neler oluyor!
Biz neden göre göre; bile bile yalıyoruz o baltaları?
Şimdi biz o tek kurşunu mu bekliyoruz?
YORUMLAR
Doğaya ve doğal yaşamına aykırı davranan ve böylece hem kendine, hem de doğaya ihanet eden tek varlık insandır sevgili Nilgün.
Bu yüzden yazmıştım ben de şunları Masal Erkeği isimli yazımda:
"Keşke bu kadar öne çıkmasaydı insanlar. Denizkızları gibi bir yarıları hep masallarda kalsaydı. Belki o zaman hayatı daha iyi anlardık…"
Bu yüzden sevmiyorum bu kadar çok insan olmayı!