HAYALET (BÖLÜM 1)
Sıradan bir haziran gecesiydi. Sıcak esen rüzgâr insanı yılışık bir köpek gibi yalıyor, ve karabasan gibi üzerime çöküyordu. Sigaram bitmiş bende almak için gecenin bir vakti isteksizce yola koyulmuştum. Parasızlığın had safhada olduğu günlerden biriydi. Ucuz olduğu için kasabanın dışında, ıssız sayılabilecek bir yerde tuttuğum evle en yakın market arasında kilometrelerce yol vardı. Ev bir tepenin üzerinde inşa edilmiş, o günden bu yana da herhangi biri oturmamış gibiydi. Evsahibinin kendisi bile... Ben tepeden aşağı inen patikayı takip ederken ortalığı gündüz gibi aydınlatan ay ışığı tek tesellimdi bu yolculukta. Elde kalan son sigaramı acemi bir hareketle paketten çıkarıp yaktım. Yanan tütünün cızırtısı ve çıkan ateş bir nebze keyfimi yerine getirmişti. Sigarayı ağır ağır ciğerlerime çekmeye başladım. Ben işin keyfindeyken bir öksürük nöbeti geldi beni yakaladı. Yarıya kadar eğilip diz kapaklarımdan tutarak öksürüğe devam ettim. Evin tepede oluşu bana birazda olsa kondisyon kazandırmıştı ama gene de son günlerde yaşadığım düzensiz hayat beni ciddi ciddi zorluyordu. Biraz kendime gelince yola koyuldum. Sonunda kasabaya giden yola inmiştim. Yoldan gelen herhangi bir araç olup olmadığını anlamak için kulak kabarttım. Ama yoktu. Çaresiz yola yayan devam etmeye karar verdim.
Beş dakika böyle yol aldıktan sonra uzaktan gelen bir motor sesi beni daldığım hayallerin içinden çekip aldı. Yolun sağ tarafına geçtim ve beklemeye başladım. Uzaktan görünen farlar hızla yaklaşıyor, gelen sürücünün beni görmeden geçip gideceği endişesi içimde giderek büyüyordu. Nihayet araç benim bulunduğum yola saptı. Ben de: Hey, heeeey! Diye bağırırken bir yandan da kollarımı çaprazlama sallıyordum. Bu eski model bir Chevrolet kamyonetti ve yanımdan hızla geçti. Allah kahretsin! Diye bağırdım. Tam kendi kendime bir küfür resitali sunmaya hazırlanıyordum ki kamyonet biraz uzaklaştıktan sonra sert bir fren yaptı ve geri geri gelmeye başladı. Bu arada ortalık toz dumana boğulmuştu. Kamyonet tam yanıma geldi ve ön sağ kapısı tam önüme gelecek şekilde durdu. Ellerimi içerdekini görebilmek için gözlerime siper yaptım ama hiçbir şey görünmüyordu. Bir ses: Kasabaya mı? Diye sordu. Ben de tekrar tutulduğum öksürük nöbeti arasında başımı evet anlamına gelecek şekilde sallayabildim yalnızca. Atla o zaman! Dedi o ses. Ben de güç bela kendimi aracın içine attım.
Bir taraftan öksürüyor bir taraftan da konuşmaya çalışıyordum. Şoför: Al şunu iç dedi. Uzattığı ufak bir su şişesiydi. Alelacele titrek ellerimle kapağını açtım ve şişeyi başıma diktim. Biraz içtikten sonra kendime gelmeye başlamıştım. Teşekkür ederim diyebildim sadece. Önemli değil dedi yumuşak bir ses. Birden yanımda kimin olduğuna dair meraka kapıldım ve başımı çevirip baktım. Bu otuz otuz beşlerinde kumral güzelliğini gecenin karanlığının bile saklayamadığı bir kadındı. Üzerinde mavi bir eşofman vardı. Saçlarını atkuyruğu yapmış kendinden emin bir şekilde kamyoneti sürüyordu. Şey... Dedim yanlış anlamayın. Beni aldığınız için gerçekten... Aaa nasıl desem? Size teşekkür ederim ama... Gözlerini diktiği yoldan ayırmadan: Evet? Diye devam etmemi ister bir tonda konuşmamı sürdürmemi bekledi. Gecenin bir vakti yollarda tek başına... Dememe kalmadan acı bir fren sesi duyuldu. Aynı anda kafamı arabanın ön camına sertçe çarptım. Allah kahr... Ne oluyor be? Diye bağırdım. Bakın dedi. O kadar yolu yayan yürümemeniz için sizi arabama aldım. İşin kötüsü acelemde var. Ya çenenizi kapar yola devam ederiz ya da... İnersin arabamdan anlamına geliyordu bu suskunluk. Kalın kafalıydım ama o kadar da değil. Kafamı sıvazlarken Peki... Dedim. Biraz yol aldıktan sonra sanki pişman olmuş gibi sordu: Peki siz gecenin bir vakti ne arıyordunuz yolda söylermisiniz? Kafam zonkluyordu. Cevap vermedim. Hafifçe güldü ve uzun beyaz parmaklarını teybin tuşlarına götürmesiyle arabanın içini klasik müzik sesleri doldurdu. Galiba Brahms’tı. Bir sür böyle gittikten sonra cevapladım: Sigaram bitmişti dedim. Bunun üzerine güldü ve: Şu torpido gözüne hafifçe vurun, orada babamın sardığı tütünlerden olacaktı dedi. Kendimi ağırdan satmalıyım diye düşündüm ve hareketlenmedim. Bunun üzerine benim tarafa doğru eğildi ve söylediğini yaptı. O sırada burnuma yeni yıkanmış bir kadın saçının o bilindik kokusu geldi. Çaktırmadan içime çektim ve o doğrulduğu zaman hiçbir şey olmamış gibi yola bakmaya devam ettim. Buyurun dedi. İsteksizmiş gibi elimi uzattım ve sigarayı aldım. Çakmağı bulmak için ceplerimi yokluyordum ki kamyonetin çakmağına bastı. Çakmağın geri atmasını beklerken bir taraftan da yan gözle gecenin bir vakti karşıma çıkan bu güzelliği izliyordum...