Penceredeki Köy
Yaşlı kadın ezan sesiyle uyandı. Abdestini aldı, namaza durdu.aklında kalan birkaç duayı da yarım yamalak okudu.Seccadesini topladı, tespihini eline aldı ve kalktı. Divana oturdu. Pencerenin kenarına ilişti. Perdeyi araladı hafiften; hava aydınlanıyordu.
Yaşlı kadın seksen yaşını geçmişti.Kızının eviydi bu ev.Elden ayaktan düşmemişti henüz ama bakıma muhtaçtı.İki de oğlu vardı yaşlı kadının, düşman başına iki oğul. Doğduğundan beri köyde yaşardı.Köy hayatı yiyip bitirmişti onu, ama yine de çoğu ihtiyara göre dinçti.Eli kolu tutuyordu.Kan çanağına dönmüş gözleri hala iyi görüyordu.Yalnız kulakları iyi duymuyordu.Burnunun ucunda bir yara vardı.Yıllardır geçmezdi, her bulduğu ilacı sürerdi burnuna.
Fakirdi yaşlı kadın, geliri yoktu.Yalnız üç ayda bir yaşlılık maaşı alırdı o kadar. Parayı da bilmezdi hiç. Çok uzun zamandır buradaydı. Bu büyük kentte. Köyünü özlemişti. Ama bir türlü gidemiyordu. Yol bilmezdi iz bilmezdi. Kaç defa yalvardı kızına Götürmüyordu, soğukmuş köy uzakmış yapamazmış yalnız başına.
Perdeyi biraz daha araladı. Gün yeni yeni ışıyordu artık. Ama herkes uykudaydı daha İşte ordaydı, karşısındaydı. Bu pencereden bakınca köyü görünürdü.yemyeşil düz bir ova görünürdü.Evinin arka tarafında sivri sivri tepeler, insanlar geçerdi evinin önünden, kasketli adamlar şalvarlı kadınlar. Çocukları gördü evinin kapısında oturan. Onu bekliyorlardı.Yaşlı teyze gelse de bize şeker verse diyorlardı, şu kocaman damak şekerlerinden.Tam üç çocuk vardı kapının önünde Birisi Hacı Hüseyin’in torunuydu.Bir tanesi de Zeliha gelininin küçük kızıydı. Ötekini tanıyamadı.Ama Zeliha gelinin küçük kızı ağlıyor muydu ne.”dur şuna bir şeker vereyim belki o zaman susar.” dedi kendi kendine yerinden kalktı ve kapıya doğru yürüdü.”ağlama yavrum ağlama “ diyordu. Kapıyı açtı kimsecikler yoktu. Duraksadı gözlerini kaldırdı, koskocaman bir duvar gördü, birkaç da kapı.Penceredeki köyünü göremedi.Dümdüz yemyeşil ovayı göremedi.Çocuklar da yoktu.İçi acıdı gözleri doldu.Kan çanağına dönmüş
gözlerinden birkaç damla yaş aktı yanaklarına.Geri döndü.divana oturdu sessizce.
Yaşlı kadının günleri böyle geçip gidiyordu.Yarı hayal yarı rüya. Çok ihtiyarlamıştı. Köyüne gitmek istiyordu.Götürmüyordu kahrolasıya çocukları torunları.yalvarsa da ağlasa da para etmiyordu.Her sabah erkenden kalkardı.Çocukları
torunları işe giderdi.Yapayalnız kalırdı koskoca evde. Akşama kadar onların dönüşünü beklerdi, çaresizce.En çok da küçük torununun dönüşünü beklerdi.bütün güvencesi oydu çünkü.Onu bir kandırabilirse köye gidebilirdi. Köyden de o getirmişti zaten pekala o götürmeliydi.Akşam torunu gelince hemen sorardı. Köye gitmeme kaç gün kaldı diye.Küçük torun eliyle işaret yapar, bir şeyler söyler sonra da gülüp geçerdi.Bilmezdi ki hiç yaşlı kadının umutlarını her gülüşünde yaşlı kadının içinden kopup gidenleri.Paramparça olmuş yüreğini…
O gün hava yağmurluydu.Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu.Sanki gök delinmiş gibiydi.Sokakları su basmıştı.Yaşlı kadın pencereden yağmuru seyrediyordu. Damlara takılıyordu gözleri her damla içine düşüyordu ateş gibi.kavuruyordu içini.Çocuklar geçiyordu yağmurun altından elleri şemsiyeli.şemsiyeler fayda etmiyordu ama ıslanıyordu çocuklar baştan aşağı.Köyü geldi aklına nasıl da yağmur yağardı, günlerce dinmezdi bazen. Evlere ahırlara su girerdi.Her bir köşelerini su basardı.Yağmurdan sonra alırdı bir toprak kokusu etrafı Bütün yorgunluklarını sıkıntılarını alır götürürdü, bu koku bir anda. Saçı örgülü bir kız çocuğu gördü.Şemsiyesi yoktu.Sırılsıklam olmuştu.Karşıdan karşıya geçmek istiyordu.geçemiyordu arabalardan korkuyordu. Adamakıllı ıslanmıştı. Karşıya geçmek için bir hamle yaptı.Yolun ortasına kadar geldi.sonra birden bir araba belirdi.araba hızlıca geldi geçti Zeliha’nın küçük kız yerde yatıyordu.su birikintisinin içine düşmüştü.saçlarının örgüsü hala bozulmamıştı. Sonra birden başını kaldırdı,ağlıyordu yaşlı kadın çırpındı, dizlerine vurarak kalktı.Dışarıya attı kendini yağmur şiddetliydi, baştan aşağı ıslanmıştı bile küçük kız yatıyordu yerde yaşlı kadın tuttu kaldırmaya çalıştı küçük kızı ama gücü yetmedi, kaldıramadı. Sürükleyerek eve getirdi kızı kızcağızın dizleri yüzülmüştü sürünürken kızı yatırdı bir köşeye kız bağırıyor ağlıyordu.”ben geldim köye geldim ağlama” diyordu çocuk ne köyü ne gelmesi dese de onu duymuyordu.Yaşlı kadın çocuğun saçını okşamaya başladı. Küçük kız gitmek istiyordu.Yaşlı kadın izin vermiyordu.Sıkı sıkı tutmuştu kızı, kıpırdayamıyordu. Saçlarını okşamaya devam etti.Elini uzattı örgüsünü tutmak istedi. Saç yoktu örgü de.Şöyle dikkatlice baktı.Bu Zeliha’nın küçük kızı değildi ki, peki kimdi şöyle iyice bir daha baktı.Tanımıştı.Çocuk bağırıyordu.”bırak beni pis karı, deli karı, “diyordu. Bu büyük torunun çocuğuydu.Ne işi vardı kucağında? O Zeliha’nın küçük kızını kucaklayıp getirmemiş miydi.Çocuk doğruldu yerinden dizleri kanıyordu.Yaşlı kadın sürükleyerek kanatmıştı dizlerini.
Akşam evde bir kıyamet koptu.Herkes yaşlı kadına kızdı.Çocuğu yolda niye sürükledin dediler.o ne kadar da ben Zeliha’nın kızını kucaklayıp getirdim dese de inandıramadı kimseyi.aile o gün karar verdi.yaşlı kadın iyice kötüleşmişti artık. Onu köye götürmeye karar verdiler.Haberi verdiklerinde yaşlı kadın havalara uçtu. Dünyalar onun olmuştu. Gidecekti sonunda çok sevdiği köyüne, evine.üç gün içinde gidecekti. Hazırlanmaya başladı hemen Sonra divana geldi, oturdu. Pencerenin yanına perdeyi araladı, dışarıya baktı. Köyünü gördü, yemyeşil geniş ovayı gördü. Bahar aylarıydı. ”ağaçlar çiçek açmıştır şimdi köyde “ dedi. Ekinler büyümüştür ah bir varsam diye düşündü.
O üç gün çok zor geçti, ihtiyar için. Artık gidiyordu.Hazırlıklar yapıldı. Pencerenin önüne geldi.son kez perdeyi araladı.Köyü ordaydı.”bekle bekle geliyorum” dedi.yola çıktılar arabanın arkasına oturdu.Köye yaklaştıkça toprak kokusu sarıyordu her yanı.yemyeşil otlar bir oyana bir buyana Yatıyordu hafif esen rüzgarın etkisiyle. Ekinler insan boyu olmuştu nerdeyse. Ağaçlar çiçek açmıştı.Kuşlar o daldan bu dala atlıyordu. Köyün içine giriyorlardı artık.Mahalle aralarından geçmeye başladılar.Ama bir eksiklik vardı sanki .”şurda bir çeşme olacaktı şöyle bileğim kadar su akardı.” dedi yok gibiydi şimdi. Köyün meydanına geldiler. Orda küçük bir kahve
vardı oda yok gibiydi. ”bu büyük binayı ne zaman yapmışlar.”dedi. içinden biraz daha ilerledi.Şurada arığın başında uzun uzun kavaklar vardı hışır hışır sesler çıkartırlardı, bu mevsimde arkasında da Mehmet dayı’nın yıkık dökük evi vardı, yani eskiden dikkatlice baktı; ne kavaklar vardı hışır hışır eden ne gürül gürül su akan arık ne de Mehmet dayının evi vardı.Kurumuştu sanki her yer, beton oluvermişti. Üzüldü ama aldırış etmedi, nasıl olsa kendi evi yerindeydi. Bahçesindeki ağaçlarda çiçek açmıştır nasıl olsa .Dümdüz yemyeşil ova da görünürdü evinden. çobanlar koyun otlatırdı o ovada.. İçi içine sığmıyordu şimdi, gelmişti artık evine.arabadan indi hemen şu aradan geçip köşeyi dönünce onun eviydi onun bahçesiydi.Kimseyi dinlemeden hızlı hızlı evine doğru yürüdü. Çocukları umutsuzca arkasından bakıyordu.Dur gitme diyemiyorlardı.Yaşlı kadın yürüdü köşeyi döndü.Başını kaldırdı.soluk soluğa kalmıştı.Gözlerini iyice açtı.Görecekti işte evini ovasını sivri sivri tepeleri.Orda durdu dizleri titriyordu şimdi, kalbi aralıklarla atıyordu artık. Bir ateş düştü içine kor gibi bir ateş.başı dönüyordu gökyüzü onu alıp yere vuruyordu. Sanki yerle gök iç içe girmişti. Güneş gidip geliyordu.Çocukları yetişti tutular kollarından. Gözlerinden birkaç damla yaş düşmüştü yanaklarına. İnanamadı. Ne diyordu çocukları sel mi geçmiş dağdan su mu basmış köyü.ne evi vardı ne bahçesi ne de çiçek açan ağaçları. Hiçbir şey yoktu yerinde.Sel gelmişti dağdan alıp götürmüştü hepsini. O dümdüz ovayı toprak almış yutmuştu. Sonradan öğrendi Zeliha gelinin küçük kızını da yutmuş sel. Minicik kızı almış götürmüştü.Oysaki ona damak şekeri getirmişti.şalvarının içinde gizli.tam bir avuç verecekti götürmeseydi sel onu. Kızcağız ne de güzeldi.
Artık her şeyi öğrenmişti ihtiyar.Bir daha köy diye tutturmadı.yaşlı kadın artık konuşmuyordu. Yalnız bir an önce gitmek istiyordu o büyük kente. Elleriyle işaret ediyordu. Hemen gidelim diyordu. Kırmadılar onu hemen yola çıktılar.
Eve vardıklarında yaşlı kadın aceleyle indi arabadan hemen kapıyı açtı, içeriye girdi. Pencerenin yanındaki divana oturdu.pencereye yanaştı perdeyi araladı hafiften.Dışarı baktı ordaydı işte içi ferahladı.bir anda yemyeşil ovayı gördü, evini çiçek açmış ağaçlarını gördü.Uzun uzun kavakları. Hepsi yerindeydi eskisi gibi. Bir daha baktı.oydu işte duruyordu orda evin önünde Zeliha gelinin küçük kızıydı, evinin önünde kucağında bebekle ağlıyordu.