Gençlik İksiri
Hayat değişkendir, durağan değildir. Birçok insan hayatımıza girer çıkar. Bazılarını unuturuz bazılarını hatırlarız. Eskiden tanıdığımız bir kişiye” Ne kadar değişmişsin?” demek ne kadar abestir. O değiştiyse biz de değişmişizdir. Hem dış görünüş hem de alışkanlıklar ve huylar zamanla değişir.
İki hafta kadar önceydi. Bir alış veriş merkezinin kocaman marketinden içeriye giriyordum. Eski bir tanıdığım ile karşılaştım. Onu görmeyeli neredeyse altı sene olmuştu. O beni tanıyıp selam vermese ‘yabancı’ birisi diye geçer giderdim yanından. Hatırladığım halinden eser yoktu. Çakı gibi bir delikanlıdan farkı yoktu. Hatırladığımdan daha kaslıydı ve göbeği de ortadan kaybolmuştu. Yüzüne de bir pembelik gelmişti. Eskiden sarımsı bir hali vardı, şimdi bundan eser kalmamıştı. İlk o söze başladı:
“Merhaba, Melek Hanım. Beni tanımadınız mı? Eskiden aynı okuldaydık.”
Ben hatırlamaya çalışırken o sözüne devam etti.
“Benim ben, Rasim Koşan” Hani boşanmıştım, sonra tayin olup gitmiştim. Siz yine aynı okulda mısınız?”
“Aa, şimdi hatırladım sizi Rasim Bey. O kadar çok değişmişsiniz ki tanıyamadım sizi.”
“Bana gençlik aşısı vurdular” diyerek gülmeye başladı ve konuşmasına devam etti.“Size kartvizitimi vereyim. Şimdi anlatsam uzun sürer. İş yerime gelin size anlatayım.”
Kartvizitini elime tutuşturdu. Sonra aceleyle dışarıya çıkıp gözden kayboldu.
Merakımdan çatlıyordum. Rasim Bey’in gençlik iksirinin sırrını öğrenmeliydim. Geçen Cumartesi günü iki çocuğumu kursa, kocamı da maça yolladıktan sonra alış veriş yapmanın tam zamanıdır kendi kendime. Bir taşla birçok kuş vuracaktım. Hem eteğimi çekiştiren şunu bunu al diyen çocuklar olmayacaktı hem de merakımı giderecektim. Rasim Bey’in elime aceleyle tutuşturduğu kartı tekrar alıp okudum. Bir hazır giyim mağazasının adı yazılıydı. Mağaza ve Rasim Bey, ikisini bir arada bağdaştıramamıştım. Rasim Bey’in emekli olacak kadar yaşlı olduğunu sanmıyordum. Onun iyi bir mesleği vardı, bir mağazada çalıştığına inanamıyordum. Benim tanıdığım Rasim Bey hırslı ve çalışkan bir insandı. Çok iyi bir öğretmendi. Mesleğini bırakmazdı. Kartvizitteki adres, alış veriş yaptığım caddeye yakındı. Ben o caddeye pek nadir uğrarım. Çok şık ve pahalı mağazalar vardır orada. İndirime girse bile benim bütçemi aşar. Vitrinlerinin cazibesi ara sıra beni çeker, gezerim o caddede. Rasim Beyi düşünürken, birden kendimi mağazanın önünde buldum. Hatırladığıma göre bu mağaza birkaç ay önce açılmıştı.
Vitrin düzenlemesi beni oldukça etkiledi. Daha çok etkilenmek için içeriye adımımı atmam gerekiyordu. Kapıda beni güler yüzlü genç bir tezgahtar kız karşıladı.
“Buyrun Hanfendi, ne istemiştiniz?”
“Rasim Beyle görüşeceğim. Onunla eski meslektaşız.”
“Buyurun, sizi ofise götüreyim.”
Mağazanın arka tarafında camekanla ayrılmış bölümde, genç şık bir hanımla oturmuş kahve içiyor halde buldum. Beni görünce hemen ayağa kalktı, “hoş geldiniz” deyip benimle tokalaştı. Sonra da beni kahve içtiği güzel hanımla tanıştırdı.
“Eski meslektaşım Melek Hanım ve eşim Ebru.”
Rasim Bey eşinin yanında duran boş koltuğu gösterirken eski muzipliğinden hiçbir şey kaybetmediğini de gösteriyordu: “Melek Hanım, eski tanıdıklarımı görmek beni mutlu ediyor. Sizi buraya getiren rüzgara da bir teşekkür etmek gerekir.” Bu sözlerden sonra bir kahkaha atıp bana ne içmek istediğimi sordu. “Kahve olsun” dedim ve ekledim. “Beni buraya ‘merak’ rüzgarı attı. Sizi değiştiren gençleştiren şeyi keşfetmeye gelmiştim. Sanırım cevabı buldum.”
Ebru Hanım vereceğim cevabı merak ederek yüzüme baktı. Gözlerindeki pırıltı bana cevabın “O” olduğunu söylüyordu.
“Rasim Beyi bu kadar değiştiren siz olmalısınız, Ebru hanım. Sizin gibi güzel ve asil bir eş değiştirmiş olmalı onu.”
“Evet, kendimin biraz payı olduğunu kabul ediyorum, ama bu daha çok kendi çabasıyla.”
Biz iki kadın konuşurken, bir müşteri ile ilgilenmek için dışarı çıkan Rasim Bey, elinde kahveyle içeri girdi .
“Nerede kalmıştık bayanlar.”
“Sizin değişiminizde. Bana anlatmaya söz vermiştiniz. Belki ben de eşimi beş on yaş gençleştirebilirim, kim bilir.”
“Ben sözümün eriyim, anlatacağım dediysem anlatırım. Benim hikayem biraz uzun, umarım sıkılmazsın.”
“Aksine anlatmazsan sıkılacağım.”
“Altı yıl öncesini biliyorsunuz. Eşimle anlaşmazlığım vardı, bu beni çok etkilemişti. Kendimi bırakmıştım ve iyice kilo almıştım. Boşandıktan sonra da güneydeki illerden birisine atanmak için başvurmuştum. Gittiğim sahil kentinde kendime bir çeki düzen vermeyi düşünüyordum. Küçük bir daire kiraladım, ancak yetiriyordum parayı. Hem kira hem de nafaka bana zor geliyordu. Özel dersler olmasa iki yakam bir araya gelmezdi. Balık tutmak hobimdir, sahile gidip oltamla balık avlamaya bayılıyordum. Bu merakım sayesinde Ebru’nun abisiyle tanıştım. Sahilde balık tutarken iyi dost olduk, ona ek iş aradığımı söyledim. İhsan, Ebru’nun abisi bana kendi mağazasında çalışmayı önerdi. Bu sayede Ebru’yu da tanıdım. Öğleden sonralarımı onun mağazasında geçirmeye başladım. Kışın okul zamanı işler çok yoğun değildi ancak Mayıs ayında turistler gelmeye başladığında bizim işler de yoğunlaşmaya başladı. Ben bu zaman zarfında işi iyice öğrendim. İhsan Abi bana öğretmenlik mesleğinden ayrılmamı ve onun ortağı olmamı önerdi. Bu fikre alışmam kolay olmadı. Ebru bayan reyonuna ben de erkek reyonuna bakıyordum. Okula gittiğim zaman ise Ebru her ikisini de idare ediyor bazen zor durumda kalıyordu. İhsan Abi’nin teklifini kabul ettim ve öğretmenlikten o yaz istifa ettim. Mağazanın yoğun işlerine kendimi verdim.”
“Peki, bu iş değişikliği seni nasıl değiştirdi.”
“Beni iş değil, İhsan Abi değiştirdi. Bana ‘sigara içmeme sözü’ verdirdi. Zaten mağazada sabah 10 akşam 10 arası tam 12 saat sigara içmeden durmaya çalışıyordum. Mağazasında büyük harflerle yazılmış, sigara içilmesini yasaklayan bir pano vardı. BU MÜESSESEDE SİGARA İÇMEK YASAKTIR. Öğle arasında ya da ara sıra dayanamadığımda dışarıya çıkıp bir fırt çekiyordum. İhsan Abim ilk zamanlar sigarama karışmamış, bana göz yummuştu. İşe başladığımdan birkaç hafta sonra bana söyle dediğini anımsıyorum. “Sen en iyi arkadaşını bir düşmana satar mısın?” “Ne demek istediğini anlamadım,” dedim. “Sigarayı benimle değişiyorsun. O senin düşmanın. Onu bıraktığında hayatındaki değişikliklere hazır mısın? Bir hafta içme bakalım.” Çocukluğumdan beri alışık olduğum, bana su gibi ekmek gibi doğal gelen bir nesneyi benden koparmaya çalışıyordu. Çocukken annem babam bu mereti kullanırdı. Ben oturma odamızda sigara dumanının eksik olduğunu hiç görmemiştim. Bu yüzden sigara bana hep normal bir şeymiş gibi gelmişti. Onu bırakmamı söyleyenlere hep kızardım. Benim zevkime karışılması hoşuma gitmezdi. Zararlı olduğunu biliyordum ancak bilmek onun zararlı olduğuna inanmak anlamına gelmiyordu. Nasıl olsa ben de diğerleri gibi bir gün ölecektim, ha bir gün önce olmuş ha bir gün sonra olmuş. Sigara içmeyenlerin sigara dumanımdan ne kadar rahatsız olduklarına pek aldırış etmezdim, bunun ne denli kötü bir davranış olduğunu bıraktıktan sonra anladım.
Sigarayı bıraktığım o hafta bana cehennem azabı gibi geldi. Sigarasızlıktan o yiyecek senin bu yiyecek benim ha bire tıkınmaya başlamıştım. Birkaç hafta sonra daha kilolu biri olmuştum. Sigarayı bıraktıktan bir hafta sonra İhsan Abi bana kendimi nasıl hissettiğimi sordu. Ona nasıl kızgın olduğumu söyledim. O bana bir şey söylemedi. Hafta sonu beni bir jimnastik salonuna götürdü. İki saat o alet senin bu alet benim binmekten, kullanmaktan yürüyemeyecek hale gelmiştim. Ne kadar da hammışım meğer.
Mevsim ilkbahardı. Artık her sabah çok erkenden kalkıp İhsan Abi ile yakındaki bir parkta koşmaya başlamıştım. Sabahları ilkbaharın tatlı serinliğini tadıyordum. Koşarken terliyordum, içimde yıllarca biriktirdiğim zehirlerin çıktığını fark etmeye başladığım zaman daha çok koşma isteği uyandı bende. Koştukça, hareket ettikçe kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Koşuya başladığım zamanlar, bir saat koşmak bana ölüm gibi geliyordu. Nefes nefese kalıyordum ve koştuğum mesafe şimdikinden oldukça kısaydı. Şimdi iki saate yakın hem koşuyorum hem de yürüyorum. Muhteşem manzarayı ve sabah serinliğini içimde hissediyorum. Bu bana müthiş bir mutluluk ve zindelik veriyor.
Sigaraya gelince, artık kokusu bile midemi bulandırıyor. Bir zamanlar bu iğrenç kokuyla nasıl gezmiş, dolaşmışım anlayamıyorum. Artık hayatımda sigaranın yeri yok. Ebru ile iki yaşındaki kızımız Elif var. Onlar benim her şeyim. Aileme her şeyden çok değer veriyorum. Vaktimin çoğunu onlara ayırıyorum. Bir çocuğun büyümesini görmek, öyle büyük mutluluk ki. Hiçbir anını kaçırmak istemiyorum.”
Rasim Beyin hikayesini dinlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Zaman epey ilerlemişti. Tam bu sırada birkaç müşteri geldi. Onlarla ilgilenmesi gerekiyordu Rasim Bey’in. Ben de Rasim Bey’e hikayesi için çok teşekkür ettim. Eşini ve kendisini eve davet ettim, bir kağıda adresimi yazıp verdim.
Çarşıya otobüsle gelmiştim. Otobüs durağına doğru yürürken gerçek dostluğun nasıl olması gerektiğini düşündüm. Aklımın bir köşesinde ise Ebru ile Rasim nasıl evlenmiş acaba diye bir soru takılıp kalmıştı. Bunu daha sonra öğrenirim artık diyerek kendimi avuttum. Eve vardığım zaman bizimkilere yemek yapıp sofrayı hazırladım. Akşam yemekte Rasim Beyin güzel hikayesini aileme anlatırken buldum kendimi.
Yazan: Tülin Göncü
YORUMLAR
Sevgili meslektasim,
Eski meslektasyin amacina sasirmamalisinz.Eski meslektasimiz nasil olursa olsun degismis yinede. Ya da hic degismeyen bu halkimiza ne demeli.
Tesekkur ederim yaziniza ve de DUNYA KADINLAR GUNUNU de kutlarim.
Saglicakla kaliln.