- 2070 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İMECE
Kış güneşi belli belirsiz ,bulutlar arasından üşüyen insanların yüreğini ısıtırcasına doğar.
Doğuya göre daha güneyden doğup ,güneyi de yüksek tepelerle çevrili olduğundan,
gevşemeyen don üzerinde, ayakkabıları çamur olmadan gideceği bir yere rahat ça
gidebilmenin keyfini çıkarmaktadır köylü.Isıtıcı gücünden yoksun güneş ,bir kandil gibi
sallanır köyün üzerinde.Toprağın dondan kaskatı kesildiği;güz bitkilerinin kar altında renk
değiştirerek kendilerini sakladığı günlerde, Çelik Hasan’ın aç keçileri ardıç filizlerini büyük
bir iştahla kemirmektedir.İşte bu günler geldiğinde, işsiz köylüler kahvehane önlerinde
pineklerken ,imece günleri de gelip çatar.
Köyün ileri gelenleri nedense muhtar olmazlar.İhtiyar heyetine de girmezlerdi.Onlar
bir kuklacı gibi yönetmekten hoşlanırlardı.Zaten bu nedenle Çıtı Mehmet’i muhtarlığa
aday göstermişlerdi seçimlerde.Kurdukları baskı sonucunda da onun muhtar seçilmesini
sağlamışlardı.Şimdi Çıtı Mehmet’in borcunu ödeme zamanı gelmişti.Muhtarın etrafını
çevirerek:
-Muhtar tam zamanıdır imecenin .Bu günleri bir daha bulamayız.Bizim köyün kışı uzun
sürmez biliyorsun.Yarın komşular çifte çubuğa başladı mı imece çekilmez olur.Gözünü
açacaksın böyle günlerde.Mezanlığın etrafını taş duvarla çevirelim ilk önce.
-Çeşmelerin önleri de çamur oluyor biliyorsun.Oralara da taş döşeyelim.
Muhtar nereden geldiğini iyi bilmektedir.Bu adamların dediklerini yapmazsa gideceği
yer yine köy sığırtmaçlığıdır.Çünkü oradan gelmiştir muhtarlığa.Genç iken uzun yıllar
köy sığırını gütmüştür.Şimdi oraya dönecek cesareti bulamamaktadır kendisinde.Ama yine
de dinlemeyeceklerini bile bile fikrini söylemek cesaretini gösterir:
-Yapmayın ağalar,der.Bu kış kıyamette...Toprak don...Garibanın biri sakatlanır Allah
göstermesin taş sökerken.
Halil Ağa çok sinirlenir muhtarın bu sözlerine.Yaşından umulmayan bir tepkiyle atılır
ortaya:
-Şuna bak, der.Muhtar!Laf mı seninkisi...Millet sakatlanırmış.Bu benim babamın işi mi
be...Hepimizin gideceği yerin etrafına taş duvar ördüreceğiz.Allah işi bu.
-Halil Amca,der öğretmen Aydın.Sen traktörün üstünden yere bile inmeyeceksin.Ellerin
cebinde milletin taş sökmesini,traktöre sarmasını bekliyeceksin.Ama bu insanlar kazma
kürek çalışacaklar.Don nedeniyle kaya gibidir şimdi her yer.Kazma mı batar don yemiş
toprağa.
-Öğretmen efendi,der Halil Ağa.Sen bu traktörün kaç lira olduğunu biliyormusun ki...
Bunun bir aleti kopsa bana ne kadar masraf açar bilemezsin.
-Halil Amca senin değer yargıların hiç önemli değil.Muhtar bey de, ben de imece de
bir insanın sakat kalmasından söz ediyoruz.Sen kalkmışın aynı şeymiş gibi traktörden
söz ediyorsun.
-Öğretmen efendi sen karışma bizim işimize.Köylü bizim dediğimize karşı gelemez.Siz
engel olmayın yeter ki...Bu benim kendi işim mi.Köyün işi.
-Halil amca .Ben de, muhtar da bu işi yaptırmayalım demiyoruz.Zamanın uygun olmadığını
söylüyoruz.Köylüyü toplayıp bir fikrini alalım.
-Ne fikrini alacağız be...Kahya bağırtırız minareden.İmece var.Gitmeyenden de şu kadar
ceza alınacak diye...Herkes gelir.Böyle şeyleri çok incelemeğe gelmez .Tamam mı?
-Tamam Halil ağa tamam,dedi muhtar.
Kahyanın sesi duyuldu bir müddet sonra minareden.İmece bildirisini okuyordu yüksek bir
sesle.Kahvehane önünde gezinenlerin kaynaşmalarına ,İstasyondan her zamanki gibi sarhoş
gelen Halit Hoca da dahil oldu.Halit Hoca ihtiyar heyetinden di.Ama kimse onun bunca
dini eğitim almışlığının ardından, böyle sarhoş dolaşmasına bir anlam veremiyordu.
-Ne diyor kahya be?dedi Halit Hoca.Ne imecesisiymiş?Bu hava da imece mi olur be...Beni
öldü mü sandınız siz...Bırakın garipleri be...
Ama ne muhtarın isteksizliği,ne Aydın öğretmenin karşı duruşu,ne de Halit Hoca’nın sarhoş
tehditleri bir işe yaramadı.Gitmeyenden alınacak cezayı veremeyecek durumda olanlar kazma
ve kürekleri omuzladığı gibi ,Halil Ağa’nın traktör römörkünde çönecek yer kapma telaşına
düştü.Aralarında:
-Hayır işi bu komşular.Elimizden geldiği kadar bizim de katkımız olsun,diyenler çoktu.
Köy yüzaltmış haneydi.Oysa römörkün üzerinde otuz kişi vardı.
-Burda kaç kişi var be koca köyden?dedi Bayramcık Ali.
-Sana ne,dedi bir diğeri.Sen işine bak.Gitmeyenden otuz lira ceza alınacak.Kahya öyle dedi.
Duymadın mı?
-Elin aptalı biz miyiz be....
-Hayır ...Elin otuz lira veremeyeni sensin.Otuz liran olsa fazladan...Gitmezdin imeceye.
Yoldaki bu şamatalar uzun sürmedi .Traktör çabucak taş ocağına getirmişti köylüleri.
-Arkadaşlar,dedi Bayramcık Ali.Dikkatli olun.Allah muhafaza.Taş işi ağır bir iştir.Taş
sökmenin ilmini bilmeyenler sadece taşıma yapsın traktöre.Ben ,Tepeli Mustafa ,Niğde’li
Mehmet sökme işi yapalım.Siz traktöre taşıyın.Tamam mı arkadaşlar?
-Tamam ,tamam...
.....................
Öğle vakti imeceye gelen köylüler yanlarında getirdikleri bohçaları açarak karınlarını
doyurmak için bir çember oluşturdular ocakta.Çemberin ortasında yanan ateşten kuru çalı
çırpı arasında yanan yeş püğner yapraklarının çatırtısında kimi üşüyen ellerini,kimi de
bir değneye sapladığı ekmeğini ısıtıyordu.Bayramcık Ali yanındaki Dayı’ya baktı:
-Dayı be,dedi.Hani senin şu meşhur hikayeyi bir anlatta dinleyelim.
-Çok anlattım onu be oğlum.
-Olsun .Bak burda dinlemeyenler de var.
Bayramcık Ali avcı yeleğinin cebinden bir sigara çıkarıp verdi Dayı’ya.Sonra da sigarayı
yaktı kendi çakmağıyla.Dayı derin bir nefes çekti sigaradan.Uzun süre taksit taksit çıktı
dumanlar kapkara olmuş burnundan.Dayı bu köyden değildi.Pinti Hüseyin’in bekarı olduğundan
onun yerine gelmişti imeceye.Ali’nin verdiği sigaradan tekrar derin bir nefes alarak aldı
ve başladı konuşmağa .Konuştukça ağzından burnundan sigara dumanı fışkırıyordu.
-Gurbet Gülü’nü istiyorsun değil mi Ali?dedi.
-Tamam Dayı.
-Bak bir şartım var ama.
-Neymiş o?
-Ben konuşurken konuşmak yok.
-Kabul!Değil mi arkadaşlar!
-Evet,evet...Baştan anlat ama...
-Bu köyün benim kaçıncı gezip tozduğum köy olduğunu unuttum arkadaşlar.Bekarlıkta gezdim
bunca diyarı.Eeee...Kolay değil.Ana yok ,baba yok memlekette.Mülk desen karın doyurmaz bir
tarla ile köhne bir ev.Gurbet gurbet gezdim onun için.İşte bu günlerden bana kalan bir tek
yadigar Gurbet Güle oldu.Çocuk yaşta Ege’yi dolaştım seferberlikten önce.En çok kaldığım yer
Manisa oldu.Sonra ver elini Aydın,İzmir...Tabii köy köy dolaşıyorum.Ordan Ayvalık’a geçtim.
Ve orada evlendim.Sultan benim gibi garibanın birinin kızıydı.Neden bilmem o zamanlar kiminle
evlendin diye sorduklarında ağamın beni çok sevdiğini beni kızıyla evlendirdiğini söylerdim.
Bu yalan hoşuma giderdi.Sultan ise yalancılığıma öyle bir kızardı ki...Neyse ben hep oturup
oturduğum yerde kalmaya alışmamışım.Sıktı beni hep Ayvalık’ta kalmak.İki tarafıma gıcık gıcık
ötüyorum.Derken seferberlik geldi çattı.Eskişehir Askerlik Şubesi’nden Ali Fuat Paşa’nın Geyve’-
deki 24.Tümeni’ne gönderdiler beni.Orda Anzavur iti pusuya düşürdü bizi.İsyanı bastırdıktan
sonra batı cephesi birleştirildiği için,Afyon’a gönderdiler bizi.Sonra İzmir’de biten rüyamız.
Acılarla boğazımızda düğümlenen hıçkırıklar...Sultan,kızım....Mustafa Kemal Paşa’nın bir çok
ülkenin hayal dediği inancı ve ulusuna güveni gerçekleşmişti artık.Ama bizim için bitmiyordu
acılar.Gavurun pis emeli için yapamayacağı şey yoktu.Kadın çocuk önüne ne çıkarsa yakıp yıkmıştı.
Köye döndüğümde bir yığın kül arasından kavrulmuş buğday tanelerini ayırmaya çalışan aç insanlar
vardı karşımda.Beni savaşmak değilde karşımda gördüğüm manzara yıkmıştı asıl.Gördüğüm herkese
Sultan’ımı,kızımı sordum.Burada bu yıkıntılar arasında herkes başını sokacak bir dam yapma telaşına
düşmüştü.Evimi,evimin önüne diktiğim zeytin ağacını aradım uzun süre.Bu arada herkes yıkıntılar
arasından yarısı sağlam kalmış kerestelerle ev yapmaya çabalarken elimden gelen inşaat ustalığı
ile yardım ediyorum herkese.Kutsal Savaşı kazanmıştık ama acı günler sona ermemişti.Karım kendine
yapılanları insanlık onuruna yediremediği için intiharı seçmişti.Kızımı dedesi almış yanına ama,
bana vermiyor kızımdan kalan tek yadigar diye.Sonunda bana yol göründü yine.Bir gece bana karımın
tek hatırası kızımı dedesinden kaçırarak,seferberlikten önceki yaşantıma kucak açtım.Gitmediğim
köy kalmadı kızım kucağımda dedesine yakalanmamak için.Ben Nilüfer diye çağırırım onu ama,herkes
Gurbet Gülü diye çağırır.Nilüfer büyüdü.Güzelleşti.Anası da çok güzeldi.Bizim ağanın oğlan kıza
askıntı olmaya başladığında bize yol göründü yine ama,bizim kız ille de gitmem diye tutturdu.Onun
da gönlü var besbelli.Kaldık sonunda .Ağanın oğlan bu arada bizi kızı kandırıp iğfal etmiş.
-Ağam ,dedim.Madem durum böyle olmuş evlendirelim bunları olsun bitsin bu iş.
-Vay vay vay!Kızınla plan kurup oğlumu kandırdınız ha.Benim malım da mülküm de gözünüz var sizin.
Defolun,demez mi ağa...Hakkımızı arayamadık ama,ağanın oğlan bizim kızdan ayrılmak istemiyor bir
türlü.Babasından da korkuyor.Sonun da üçümüz de kaçtık oradan.Ver elini İstanbul...Şimdi ordalar.
Ben alışamadım şehir hayatına.Gördüğünüz gibi felek ta buraya attı beni.Hem evlendim de artık.Şu
gazi maaşımı almaya çalışıyorum.Alabilirsem rahat bir nefes alırım.Bu işlere gücüm yetmiyor artık.
-Dayı senin asıl köyün neresi?
-Boş ver be Ali...
-Dayı senin adın ne?
-Dayı diyorsunuz ya.Neyinize gerek adım.Hem ben hem kızım bunca köy dolaştık.Unuttuk adımızı.Bunca
gezmelerimizden birer ad edinebildik .Dayı’nın kızı Gurbet Gülü’nün hikayesi bu işte...
Yazan:Osman Eker