- 1143 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Söverim
Siz okudunuz mu bilmiyorum, ama bu sitenin kurallarından biri de sövmenin yasak olması.
Ama ben söverim.
Niye söverim peki?
Ben küfürbaz biri miyim? Ağzım çok mu bozuk?
Değil, hiçbiri değil! Ben küfürbazlığa karşıyım; ama bu karşı olmam beni sövmekten geri koymaz. Yani diyorum ki, sövmek ayrı bir şey, küfürbaz olmak daha ayrı. Küfürbazlığı size uzun uzun anlatacak değilim; hatta hiç anlatmayacağım. Eğer yazımın sonuna dek okuma başarısını gösterirseniz, bunu zaten öğreneceksiniz demektir.
Hele bir anlatayım önce neyin ne olduğunu, siz de bana hak verecek ve hatta benimle beraber siz de söveceksiniz. Ve artık siz de kabul edeceksiniz sövmenin o kadar da kötü bir şey olmadığını; bunun da ötesine gerekli bir şey olduğunu… Evet, gerekli diyorum; gerekli bir şey olduğu sonucuna varacaksınız.
Geçenlerde Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök’ün bir yazısını okuduktan sonra, bir kez daha inandım sövmenin önemine.
Size de anlatayım:
Özkök, küçük bir çocukken İzmir’de babasının küçük matbaasının bulunduğu Küçük Demir Han’dan çıkar. Tuhafiyeciler çarşısını geçip sola döner. İleride sağ tarafta, üzerinde "Umumi tuvalet" yazılı kapıdan girer. Boş kabinlerden birinin kapısını açarak üzerine kapatır. Kapalı kabinde bir süre düşünür, sonra duvarlara doğru konuşmaya başlar.
Ses tonunu çok iyi ayarlamıştır. Ne dışarıdan duyulacak kadar yüksek, ne kendinin işitemeyeceği kadar alçak… Aslında konuşmuyor, küfrediyordu. Kimseye kızgın değildi. Kimseye öfkelenmemişti. Sadece küfredebileceğini kendi kendine ispat etmeye çalışıyordu.
Yani sövmek, ya da küfretmek (küfürbaz olmak yine değil, dikkat!) bir çok duygu gibi çocukluktan gelen bir şey. Ama ben size bunu pedagojik yönleriyle anlatmayacağım; o işi uzmanlarına bırakıyorum. Ben sadece herkesin, özellikle de erkeklerin içinde sövmeye karşı bir meyil olduğunu ve bunun da çok doğal bir dürtü olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Peki erkekler söver de, kadınlar sövmez mi? Kadınlar da söver, bunu bilmeyen yok, elbette erkekler kadar değil, ama yine de söver.
Ancak konuyu dağıtmadan bir ayrıntıya girmek istiyorum ki burada, kadınlar ilginç bir şekilde sövülmek ister; tabii kendilerine sövenin yalnızca erkekleri, sevgilileri tarafından olmak şartıyla. Burada da kadının bilinçaltı derinliklerine girmeyeceğim yine; ama onların böyle bir şeyden çok hoşlandıklarını belirtmekle yetineceğim. Benim sevgililerim hep kendilerine sövmemi isterdi örneğin; onu demek istiyorum ve belden aşağı okkalı küfürlerim karşısında gözlerinde şimşekler çakar, zevkten dört köşe olurlardı. Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar, daha fazla ayrıntı beklemeyin benden.
Ben asıl niye sövdüğümü açıklamak istiyorum; ama sanki birileri kalemi elimden alıyor ve sövmenin diğer erdemli yönlerini anlatmaya başlıyor. Ama onları bertaraf ederek nihayet konuya gireceğim.
En iyisi niye sövdüğümü anlatan bir örnekle başlayayım, ardından nasıl olsa kendiliğinden gelir.
Geçtiğimiz günlerde arabamla kırsal bir bölgede asfalt yolda ilerlerken, yolun içinde bir karaltı gördüm; bazı araçlar da yavaşlayarak bakıyorlardı hatta. Ben de hızımı iyice azaltarak o karaltının yanına vardım.
Aman Allahım! Bir de ne göreyim! İrice bir kaplumbağaydı, ama çarpılmış, çiğnenmişti. İşte orada Allah ne verdiyse, bastım küfürü. Ulan şerefsizler, görmediniz mi kocaman kaplumbağayı? Üstelik benim rumuz adaşım bu! Nasıl kıyarsınız be vicdansızlar!
İndim aşağı, kaplumbağayı yerden kaldırdım. Üstü tamamen açılmış, içine çökmüş, diğer kabukları da yerlerinden çıkmıştı. Hayvan henüz canlıydı daha. Başını yavaş yavaş sağa sola oynatıyor, bakışları ise “N’aptınız böyle bana?” der gibiydi.
Yolun hemen dışına, otların arasına usulca bıraktım adaşımı. Ve insanlar adına özür dilerim ondan.
Ve ölüme terk ettim onu.
Şimdi haksız mıyım o hayvancağızı ezenlere en okkalı küfürleri ettiğim için?
İkinci örnek ise çok uzaktan değil, yine aynı yol üzerinden. Onu da anlatayım:
Malum kırsal bölgelerde hâlâ hayvanla taşımacılık yapılıyor. Ancak insanoğlunun açgözlülüğü ve acımasızlığı her yerde olduğu gibi burada da, bu uçsuz bucaksız bozkırda da mevcut. Çetin doğa koşullarıyla sadece insan kendisinin mücadele ettiğini sanıyor, ama hayvanların da aynı mücadeleyi verdiğini nerdeyse unutuyor.
Aynı gün ve aynı yol üzerinde arabamla seyrederken eşekle odun taşıyan köylüleri gördüm. İki köylü, iki eşeği önüne katmış, sırtlarına da dağ gibi odunlar yüklemişlerdi. Yanlarına yaklaşıp da eşeklerin adımlarını zoraki ve titreyerek attığını görünce kan beynime sıçradı. Eşekler ha çöktü, ha çökecekti. İşte o zaman yine patlamışım… Bastım küfürü yine. Ulan ibneler, o odunları sizin sırtınıza yüklemek lâzım. Hiç mi Allah korkusu yok sizde?
Tekrar soruyorum şimdi size; haksız mıyım sövmekle? Peki benim yerimde siz olsaydınız, sövmez miydiniz?
Kimisi günah diyor sövmeye. Ben yerinde yaptıktan sonra günah olduğuna da inanmıyorum. Nasıl ki nefs-i müdafa durumunda adam öldürmek bile meşru ise, yerine göre sövmek de o kadar meşru ve gereklidir.
Hem şu malum hikayeyi belki siz de biliyorsunuzdur. Ama ben bilmeyenler ve hâlâ sövmenin kötü bir şey olduğunu zannedenler için son bir örnek olarak anlatmak istiyorum:
Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Kendisine yakıştırılan küfürbazlığa tahammül edemez hâle gelince soluğu bir tekkede almış. Durumu tekkenin şeyhine anlatıp yardımını istemiş. Şeyh de bir avuç bakla tanesini getirterek küfürbaza demiş ki:
- Şimdi bu bakla tanelerini al. Birini dililnin altına, diğerlerini de cebine koy. Konuşmak istediğin zaman bakla diline takılacak, sen de küfretmeme isteğini hatırlayıp o anda söyleyeceğin küfürden vazgeçeceksin. Bakla ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir baklayı dilinin altına yerleştirirsin.
Adam, şeyhinin dediğini yapmış ve diline hâkim olmaya olmaya başlamış. Şayh de adamı bir yere giderken de yanından ayırmazmış. Yağmurlu bir günde geçtikleri sokakta bir evin penceresi hızla açılmış ve genç bir kız başını uzatarak biraz beklemelerini istemiş. Onlar da uzun süre beklemişler. Ne olduğunu merak edip kapıyı çalacakları sırada genç kız tekrar pencerede görünerek biraz daha beklemelerini istemiş. Uzun süre yağmur altında kalmaktan sırılsıklam ıslanmışlar. Küfürbaz söylenmeye başlamış.Tam o sırada genç kız pencereden aşağıya seslenmiş:
- Gidebilirsiniz artık.
Şeyh merak ederek sormuş:
- Evladım, bir şey yoksa bizi niye niye beklettin?
Kız da cevap vermiş:
- Sebepsiz bekletmedik. Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk. Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış. Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu.
Şeyh, bu münasebetsizlik üzerine küfürbaza dönerek seslenmiş:
- Çıkar oğlum ağzından baklayı!
Gördünüz mü şimdi? Demek ki yeri geldiği ve hak yerini bulduğu zaman, şeyh bile cevaz vermektedir sövmeye. Hatta öyle ki bu “çıkar ağzından baklıyı” sözü de bir deyim haline gelmiş böylece.
Anladınız mı şimdi?
Bu yüzden, ben söverim arkadaş!
YORUMLAR
Yaşlı kadının biri ot ambarının bir kenarında bulduğu kedi yavrularını pis bir göle attığını gördüm..Ne yapıyorsun dediğimde, onların gözleri henüz açılmamış günah değil boğulsunlar dedi..Kıyafetimle daldım göle, teker teker topladım yavru kedileri ki az kalsın boğuluyordum da..!Sonra o yaşlı kadına ağzıma geleni söyledim..Pişman değilim..O zamanlar yaşım 16 idi..Şimdi belki o kadar küfretmem.. Fakat o bir yerimde uyuyan bir aslan pençesi vardır..Bu tür veya buna benzer olaylar karşısında uyanıveriyor..Karadenız hırçınlığında sövmek yetmez parçala diyor açıkçası..
Kocaman tebrikler..